Bu konu çok uzadı. Pek detaya girmeden hızlıca tamamlayalım [emoji35]
Buğdayda azot eksikliği:
Buğday, her 100 kilogram verim için 2.2 kg azot, 1 kilogram fosfor ve 2 kilograma yakın potasyum ister.
Bu cümleden da anlaşılacağı üzere, buğdayın en çok istediği, olmazsa olmazı olan besin "azottur".
Şimdi bu konuya ilginç bir bilgiyle giriş yapalım. Aşağıdaki 2 resim 1938 yılından 2015'e kadar ülke çapında ortalama verimlerimizi gösteren tmo'dan alıntı bir tablo:
Bu tabloları niye verdik?
Eğer tabloları dikkatlice incelerseniz, buğday veriminizin 1970'lere kadar 100-120 kg/da civarında olduğunu, ama bu tarihten itibaren viagra almış gibi fırladığını ve günümüze kadar tam 3 katına çıktığını görebilirsiniz. İşin ilginç yanı ise bu artışın sadece bizde değil, tüm dünyada geçekleşmiş olması.
Peki bu tarihte ne oldu?
İnsanoğlu, azotun verim üzerindeki etkisini keşfetti. Bu kadar basit.
Özet olarak toprakta, bitkinin ihtiyacı kadar azot bulunmuyordu ve dışarıdan azot desteği yapmak tek kelime ile verimi uçuruyordu. Insanoğlu bunu keşfetti.
Tabi insanoğlu rahat durmadı. [emoji857] Verime yaptığı etki yüzünden deli gibi azota yüklenmeye başladı. Sanki bitkinin tek ihtiyacı olan şey azotmuş gibi bilinçsiz azot kullanımı ayyuka çıktı. Hali ile Hastalıklar, toprağın tembelleşmesi/zayıflaması, çoraklaşma, organik madde kayıpları vs aldı başını gitti lakin bu faklı bir başlık konusu.
***
Dönelim konumuza. Bitkide azot eksikliği nasıl saptanır?
Cevap çok basit: "bakarak" [emoji41]
Bitkide eksikliği en bariz şekilde anlaşılan besin elementlerinden biri azottur. Çünkü bitki, protein üretiminde doğrudan azot kullanılır. Yani azot yoksa, gelişim de yok.
Bu durumu anlatan güzel bir animasyon var ama ios uygulamasına gömülü olduğundan paylaşma şansım yok. Ben de sıralı olarak resimlerini koyuyorum:
1-)
Buğday topraktaki azotu alıp çimlenme ve kardeşlenmede kullanır. (tabi toprakta azot varsa) Sürekli olarak bitki için ihtiyaç duyulan azotun 1/3'ünün ekimle ya da ekim öncesi verilmesi gerektiğini söylememizin nedeni de bu. Azot yoksa çıkış zayıf, kardeşlenme düşük.
Ayrıca bitki çok küçük olduğu için bu dönem verilen azot, yatma yada hastalık gibi sorunlara neden olmaz. Mis gibi
sıkıntı olursa sadece yabacı ottan meydana gelir (ki onun da çaresi var)
Not: taban gübrelerinin tamamında amonyum azotu kullanılır. Bu azotun topraktaki ömrü ortalama 1.5 ay civarı.
İşte sorun burada meydana gelir ki tam olarak şudur: Tabana verilen amonyum azotu, bitkinin en ihtiyacı olan kardeşlenme dönemini göremez. Bitki tarafından alınır, yıkanır ya da buharlaşır ama göremez. Üstüne ilk üst gübre de şubat ayına bırakıldığında, yandı gülüm keten helva. En hayati dönem olan kardeşlenme döneminde bitki aç geçirir ve kardeşlenme düşer. Özellikle de bu yılki gibi ılıman senelerde. Bu işin 2 çözümü var:
I-) ekim öncesi tabana 6-10 kg arası üre saçmak. (Taban gübresi niyetine değil, taban gübresinin azotunu artırmak için ek olarak) Çünkü üre azotunun dönüşümü geç olacağından toprakta kalma süresi 3 aya kadar çıkabiliyor.
II-) Aralık ortasında (toprağın durumuna göre) AS yada CAN ile ön tedbir almak. (Üç Anadolu için AS, Trakya için CAN)
Bu iki çözümden biri dahi düzgün bir kardeşlenme için faydalı olacaktır.
2-)
Bu ikinci resim çok önemli. Çünkü dikkatli bakıldığında, bitkinin sapa kalkar kalmaz Başak çıkardığı görülüyor. Bu başak yanlışlıkla çizilmiş bir ayrıntı değil, kasten konmuş bir uyarı. Çünkü bitki sapa kalktığı an, iç kısımda olan Başak taslağı hazırlanmış, diğer bir değiş ile vereceği verim büyük oranda bellirlenmiş oluyor.
DİKKAT!
Bayrak yaprak yada kın dönemi değil. Sapa kalkımla iş bitiyor. Özetle aklınızda yer etmiş klasik azot gübrelemelerini unutun. Bu tarihten sonra yapacağınız gübrelemeler belli oranda verim artışı sağlarken daha çok kaliteye yönelik uygulamalar oluyor. Buğday bakıyorsak elimizi çabuk tutmamız gerekli. Çünkü bayrak yaprağa gelmiş bir bitki, toprakta azotu hazır ister. Sizin azotu vermeniz, yağmurun yağması, gübrenin erimesi, amonifikasyon ve nitrifikasyonla yarayışlı forma dönüşmesi, köke ulaşması, bitkinin bunu alması..... uzun hikaye. Buğday size: "Bana bi azot lazım, o da bu gece lazım" diyor o an. Siz daha yeni gübre atıyorsunuz
3-)
Geldik bayrak yaprak ve kın dönemine. Bu dönemde azot döngüsü en yüksek hıza ulaşmış. (Sizin çok önceden attığınız ve yarayışlı haldeki!) azot büyük bir hızla yapraklara taşınıyor. Tabi varsa. Bu dönem bitkinin en hızlı geliştiği dönem. Potasyum, kalsiyum ve magnezyum kullanımı da tavan halde (tabi onlar da zamanında atıldıysa ve varsa).
4-)
Şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere: Çiçeklenme. Çiçeklenme dönemi, bitkinin toprakla işinin bittiği dönem diyebiliriz. Bu noktadan sonra bitki alacağını almış, vereceğini vermiştir. Bu dönemde topraktan besin alımı durur. Tövbe kapısı kapanır anlayacağınız. Kın dönemine kadar topraktan ne verdiyseniz o. Bundan sonra atılacak gübre büyük oranda ziyan olur. Bitkinin şu ana kadar aldığı tüm besinler yeşil aksama eşit olarak dağıtılmıştır. Yani bu noktada protein her yerde.
Not: Hayvancılık yapanlar için bir uyarı, buğdayı (ya da herhangi bir bitkiyi) ota biçecekseniz, bileceğiniz zaman tam olarak bu dönemdir. Çiçeklenme ortası. Çünkü saptan yaprağa, başaktan kılçığa bitkinin her yerinde protein eşit seviyelerdedir. Bu Zaman biçilen bitkiyi hayvan yemelere doyamaz. Bu arada "bizde gübre geç atılır" diyenlere bir bilgi, geçe kalan toprakta kalır. Bu kadar basit.
Peki bu noktadan sonra ne oluyor?
Bakalım:
5-)
Süt olum evresi. Hani az önce demiştik ya, çiçeklenmeye geldiğimizde bitkinin toprakla işi bitiyor diye. Peki başak daha dolmadı? O iş nası oluyo? Diye merak edenler için:
Bu noktadan sonra bitki, tüm vücudunda bulunan proteini başağa toplamaya başlıyor. Yani bu noktaya kadar var gücü ile sap ve yaprak kasan bitki, bu noktadan sonra azot olarak alıp proteine dönüştürdüğü, sonra da tüm vücuduna yaydığı proteini başağa topluyor. Bu döneme kadar bitki ne kadar büyürse, ne kadar gelişirse, ne kadar dal budak yaparsa, verim de o derece fazla oluyor Aynı zamanda başaktaki protein de o kadar artıyor.
İşte tam bu noktada bir hile yapma şansımız var: "yapraktan azot takviyesi"
Az önce söyledik. Bu aşamada topraktan yapılacak hiç bir işlem işe yaramaz. Ama yapraktan yapılacak (500gr/da üre gibi) bir azot gübrelemesi, yapraktaki protein oranını hızlıca artırıyor. Çünkü bitki yapraktaki proteini seve seve taşımak zorunda. Gider ayak takviye yapıyoruz bu şekilde. Sonuç: tanedeki proteinde "en az" yarım puanlık artış (ki bu tonda 45-50 liralık fiyat artışı demek)
Bu nedenle çiçeklenme biter bitmez yapraktan azot uygulamamız, kalite açısından hayati öneme sahip. Almanya ve İngiltere'de bu iş öyle bir hale gemiş ki, Çiçek sonrası yaprak uygulaması bizdeki üst gübreler gibi standart. Ondan sonra gelsin 14 protein, gitsin 14,5 protein. Elin oğlu zehir gibi [emoji2]
Ayrıca bu dönemdeki buğday, ununu eleyip eleğini asmış olduğundan herhangi bir yan etkisi / riski de yok. Azotu yedikten sonra tekrar yeşerip yatacak hali yok yani [emoji108]
6-)
Tane olum döneminde azot taşınmaya devam ediyor. Ta ki:
7-)
Bitki ölene kadar. Başak bu taşınım esnasında "başımın gözümün sadakası olsun" diyerek çok az bir miktar proteini yaprak kısmında bırakır. (Aslında onu da bırakmayacaktı da, ömrü el vermiyo [emoji15] )
Bu sapta kalan çok az miktardaki proteinin tamamı (taşınması zor olan) yapraklarda kalır. Eğer bu yapraklar biçerdöverin batöründen tek parça kurtulursa, üstüne sapı haşbaysız bağlatırsanız, belki bir umut hayvanlarınızın önüne ulaşır ama bence çok da şeetmemek lazım [emoji17]
***
Bu noktaya kadar muhabbetle karışık buğdayda azot döngüsünü gördük. Çaktırmadan araya kakaladığım bilgiler için kusura bakmayın.