Ynt: son yılların en düşük fiyatları batmak üzereyiz
Baştan söyleyeyim, benim amacım köylüleri kötülemek değil. Aksine onların gelişmesini istiyorum. Sadece yaptıkları işi sevmemelerine, geliştirmemelerine ve yeterince çalışmamalarına sinirleniyorum.
Benim dışarıdan gözlemim -sadece kendi köyüm de değil- köylülerin genelinin yeteri kadar çalışmadığı, araştırma yapmadığı ve yaptıkları işi sevmedikleri yönünde. Madem fikirlere saygı var, benim fikirlerim de bu yönde. Bir insan ya tembeldir ya da değildir, o işi 100 sene de yapsa aynı 2 sene yapsa da aynı. Yarası olan gocunur. Adamlar ben ' ' şunu yaptım, şunu yapsam verimi artırabilir miyim ' ' gibi sorular sordu da ' ' tembelsin ' ' mi dedim? Kaç tane köy gezdim, erkeklerin çoğu ya yatıyor ya da kahvehanede batak atıyor... Ya yatak ya batak bunlarınki. İşleri hep kadınlar çevirmeye çalışıyor. Yalansa yalan deyin!
Ben insanları yaptıkları işleri geliştirmeleri hakkında teşvik etmeye çalışırken siz sanki tam tersini savunuyormuşsunuz gibi duruyor. Hayvancılık ve tarımda çok başarılı olmuş, büyük paralar kazanan işletme sahipleri sizden bizden farklı mı? Neden onlar gibi olunmuyor da sürekli ' ' batmasak yeter ' ' düşüncesinde bu insanlar? Dertlerini bize atmaları yerine birlik olup tepki gösterseler daha faydalı olmaz mı? Kendisine yapılan haksızlıklara göz yumup, üstüne üstlük bir de kendisini ilgilendiren politikasından yakındığı hükümete oy verme mantığını anlamış değilim...
Helal süt emmişlik ile alakası şu; bir üretici kendisinin yemeyeceği, çocuğuna vermeyeceği bir ürünü halka pazarlaması etik mi değil mi? Bu üreticinin işinde başarılı olması halk için iyi mi kötü mü? Bildiğiniz üzere incir, kayısı gibi ürünler çabuk bozulduğundan bazı işlemlerden geçiyor. Bu işlemlerin sağlıklı olmadığı kanısına varan üretici de kendi yiyeceği ürünleri farklı bahçelerde üretiyor. Gidin İzmir ' de köyde incir yetiştiren üreticilere sorun kendilerine ayrı bahçe yapıyorlar mı yapmıyorlar mı diye... Büyük çoğunluğu kendilerine farklı bahçe yapıyor. Bunu yine bizzat kendileri söyledi ve gördüm. Adamlar kendileri söylüyor, ben ' ' yalan söylüyorsun ' ' mu diyeyim?
Gübre konusunda alternatif sundum. Eğer aldığı ürün %100 organik ise ve maliyeti daha düşükse kullanılabilir. Ki %100 organikse ve dediğiniz işlemler sonucu oluşturuluyor ise fiyatının çok da uygun olacağını sanmıyorum. Yalnız bitkisel ve hayvansal atıklar ile gübre yapıp kullanan, ilacını kendisi üreten bir çok çiftçi var. İşlerine hangisi geliyorsa onu yapsınlar ama doğal olsun...
Organik satış konusunda tabi ki sertifika alınmalı. Onunla ilgili bir şey demedim. Sadece talebin organik tarıma olduğunu söyledim. Ayrıca burada asıl anlatmak istediğim hormonsuz, insan sağlığını tehdit etmeyen ürün üretmek. Siz hormonlu, GDO ' lu ürünleri destekliyor musunuz? Para kazanmak uğruna bu tarz ürünlerin halka satılması doğru mu? Halka bu ürünleri yedireceğime başka iş yaparım daha iyi.. Bu tamamen vicdan meselesi!
Kanepe olayı bana anlatılmış bir şey değil, bizzat gördüğüm bir olay. Adamların orada uyukladıklarına, hayvanlarını kaybettiklerine kaç defa şahit oldum. Evet taşa toprağa oturmaktansa kanepede oturmak daha mantıklı ama benim anlatmak istediğim orada bu değil. Adamlar ilk fırsatta eve gidip yatıyorlar, yetmiyor danaya gidip yatıyorlar. Ben çalışmaktan sürekli kaçmalarından bahsediyorum. Çalışayım, işimi geliştireyim, daha fazla kazanayım, yeni işler yapayım arayışında değil büyük çoğunluk.
Neyse herkes istediği tarımı, hayvancılığı yapabilir. Ben de kendi bildiğim şekilde yapacağım. Kendi yemediğim ürünü, 3-5 kuruş için halka satmayacağım.
Tekrar söylüyorum yarası olan gocunur.. ' ' Ben bu arkadaşın söylediği gibi birisi değilim ' ' diyorsan üstüne alınma!
sebazios link=topic=69306.msg790053#msg790053 date=1383357077' Alıntı:Bu güne kadar hiç çiftçilik ve hayvancılık yapmamış biri olarak (babaya, amcaya, dedeye yardımcı olmaktan bahsetmiyorum, evin reisi olup hane geçindirmekten bahsediyorum) oldukça iddialı görüşler bunlar. İstersen söylediklerinin hepsine madde madde cevap vereyim.
Sizin köyünüz gerçekten istisna. En azından ben hayatım boyunca bütün gün uyuyan bi köy ahalisi görmedim. Bizim bölgedeki köylerde saat 07:00 ' de evde, saat 08:00 ' de köyde kimseyi bulamazsın. Şikayet konusu ise insanoğlunun yapısından kaynaklanır. Hükümetle falan da ilgisi yoktur. Bu gün esnafa sor, şikayet dinlersin, memura sor, şikayet dinlersin. Sebebi basittir. Ellerindeki haklarını kaybetmemek, üstüne yeni haklar kazanmak için yapılan mesleki bir davranıştır bu. Sen kendi çalıştığın 'ki bu güne kadar çalışıysan' sektör ve çevrendekilerinde memnuniyet duydun mu hiç? Sanmıyorum.
Köy ile ilgili kısımlara yukarıda değindiğim için tekrarlamak gereği görmüyorum. Sadece danalara gidenlerin meraya kanape atmalarına biraz takıldım. Ben keçi gübresinde emeklemeye başladım. Üniversite ve yüksek lisansım eğitimim sırasında dahi her yaz aralıksız hayvan peşindeydim. Belki biraz abartacağmı ama senin yaşın kadar hayvan gütmüşlüğüm vardır. Dünyada merya salınan hiçbir hayvan, çiviyle çakılmış gibi yerinde durmaz. Yaylıma çıkmak deyimi hayvanların yayılması, dağılması fiilinden gelir. Yani ben kanepede yatacağım, hayvanlar otlayacak. Üzülerek söylüyorum ama bunu söyleyenler seni kandırmışlar
Ha ister büyükbaş olsun ister küçükbaş, hayvanlar yaz aylarında öğle sıcağını atlatabilmek için gölgede yatar. İşte bu esnada başlarındaki çoban yada sığırtmaç şafak vakti kalkıp gece yarısı döndüğü için o da aynı hayvanlar gibi öğlenleri uyur. Belki bu amaçla bahsigeçen sığırtmaç arkadaş toprak üstünde yatmamak için gölgeye bir kanepe atmış olabilir ki bu da 'tembellik' değil 'zeka' göstergesidir. Doğal olarak meraya konmuş bir kanepeden sürü sahibinin tembel olduğu fikri çıkartılamaz. Hepsinden öte bu oldu hayvancılığın bitmesine nasıl sebep olur o kısım hala muallakta.
Ülkemiz liberal bir ekonomiye sahiptir. Bunun anlamı iyi düşünen ve çalışan birey ve kurumların, bunu yapmayanlara oranla pastadan daha fazla pay alabilme imkanlarının olmasıdır. Bunu neden açıkladım. Çünkü tarım sektöründeki konjonktür, sadece liberal ekonomiye dayanmaz. ilk mesajda durumlarının kötü olduğunu, batmak üzere olduklarını söyleyen arkadaşların bu hale gelmesinin sebebi senin sandığının gibi 'iyi düşünememeleri yada çok tembel olmaları' değil, devletin stabil bir tarım politikasına sahip olmamasıdır. Tarım politikası olan bir ülkede herhangi bir tarım ürünü rant sahası haline gelmez. (Bakınız: 2012 yılı Saman krizi) Gelişmiş ülkelerde bu tarım politikları 30-40-50 yıllık süreleri kapsayacak şekilde olur ve ulusal ihtiyaçlar doğrultusunda konuşlandırılır. Bir ürün bir yıl fahiş fiyatlara çıkarken ertesi yıl yerlerde sürünmez. Bu durum, tarım (ve dolayısı ile tarımda çalışan insanların) ekonomisinin rüzgarda savrulan kuru bir yaprağa dönmesine sebep olur.
Kayısılıkların durumu da bunun en büyük örneğidir. Devletin kendi politikası ve teşviki ile ihtiyaç üçerinde kayısı bahçesi tahsis edildi. Bunun doğal sonucu da arz talep dengesi, terazisiyi üreticiyi üzecek biçimde şekillendirdi. Yukarıda bahsettiğin organik tarım büyük bir rant konumunda şu an. Devlet (aynı kayısıda yaptığı gibi) bunu plansız şekilde teşvik etmeye devam ederse, çok değil 6-7 yıl içerisinde organik üreticilerin durumu kayısı üreticilerinkinden farksız olacak. Bu sefer de sen ve senin gibi düşünenler 'tembel köylü' olacak ki bu doğru değildir.
Ha bu arada lafı gelmişken söyleyeyim, çok değil 5 yıl içerisinde de bu talihsiz durum ceviz üreticilerinin başına gelecek. Yaşar da görürsek bu mesajı hatırlatırım.
Peki burada suçlu kim. Buradaki suçlu işini iyi yapamayan yada işini birilerini zengin etmek için yapan Devet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Kurumu, Tarımsal Kalkınma ve Planlama Teşkilatı, Tarım Bakanlığı ' nın ilgili personeli ve hepsinden öte tarımı, oy membağı olarak gören 'Dönem Hükümetleri'dir. Çünkü Türkiye ' nin tarım politikası, mevcut hükümet devrilene kadardır. (Ayrıntılı incelemek isteyenler için Bülent Ecevit ' in 'Köykent Projesi' incelenebilir.
Kısaca anlatmak gerekirse 'tarımsal strateji' denen bu kompleks yapı senin bildiklerinin aksine 'tembel köylü' teorisi ile açıklanamayacak kadar karmaşık ve edilgendir.
Bu arada sık sık çiftçilerin mesai saatlerinin azlığı ile ilgili yakınmalar duyar oldum. Sonuç olarak bu bir meslek tercihidir. Bu konuda kamuda öğretmenler göze batarken asker ve polisler de 'mesleki yıpranma' dolayısı ile çok erken emekli olurlar. Çiftçilerin de bu kadar az çalışmalarına rağmen meslek kaynaklı sakatlanma yada yaralanma geçirmeden mesleki haytlarını bitirenini şahsen ben görmedim. En yüksek risk faktörü olan mesleklerden biridir çiftçilik. Ayrıca ekonomik olarak da sürekli risk baskısı altında olduklarını düşününce alışma saatlerinin arttırılmamasından yanayım.
Bu kimsenin zoruna gitmemeli. Çünkü çiftçilerin mesai saatlerini arttırmak istiyorsanız, bunu çiftçilerle değil, güneşin, toprağın, yağmurun, rüzgarın ve mevsimlerin yaratıcısı olan 'Allah ' ü Teala' (s.a.s) ile konuşacaksınız ki netekim bizlerin çalışma zamanlarımızı o belirler.
Ha zora gitme hala mevcutsa, çiftçilik mesleğine başladığınızda fırtınalı, çiğli, karlı hatta tipili havalarda da çalışarak, çok çalışan bir çiftçi olursunuz, bu sorun da bitmiş olur.
Yukarıda bahsettiğin helal süt emmemişlerin konumuzla ne alakası var onu da çözemedim.
Bu mesajın 'Organik Tarım' 'Ekstansif Tarım' 'İntansif Tarım' ve 'İyi Tarım' kavramları hakkında hiçbirşey bilmediğini kanıtladığı için üzülerek cevap veremiyorum. Bu kavramlar hakkında kapsamlı bir inceleme yapıp kendini geliştirirsen, konuyu daha deteylı olarak tekrar tartışmaya açarız.
Toprağın sana 100 kg buğday verebilmesi için (toprak yapısına göre) 2-4 kg saf azota ihtiyacı vardır. Ortalama 3 diyelim. 500 kg buğday için düz hesap 15 kg. Bu tahminen 32 kg Üre gübresi ile sağlanır.
Peki sığır gübresindeki azot miktarı ne kadar? Cevap: % 0,28. Diğer bir değiş ile 1000 ' de 2,8. Bunun anlamı dönümden 500 kg buğday alabilmen için dekara yaklaşık 5.500 kg sığır gübresi dökmen gerekli.
Sen öyle 500-1000 dönüm değil de 100 dönüm yer işleyen basit bir çiftçi isen arazini aynen senin dediğin gibi ORGANİK olarak işleyebilmen için 550.000 kg (550 ton) sığır gübresine ihtiyacın olacak. Ben, bu kadar gübreyi bir yılda üretebilecek 500 tane sığıra ihtiyacın olduğuna hiç değinmeden, bu kadar gübrenin sadece nakliyesinin dahi, o yıl alacağın mahsulün toplam parasını kat be kaç geçeceğini anlamanı istedim. Ha bu arda gübrenin fiyatını, yükleme işlemlerini, gübrenin fermantasyonu için gereken 1 yıllık işlemleri ve o işlemler sırasında iş makinalarının masraflarını daha saymadım.
Üstelik bu buğday için organik sertifikan yoksa, organik olarak da satamazsın. Mecburi olarak TMO ' ya yada tüccara vereceksin. Verirken de 'ama onlar organikti' diye arkalarından ağlarsın.
Yukarıdaki örnek tüm tarımsal ürünler için geçerlidir.
Organik olmayan bir ürünü organik diyerek satmak kanuni bir suçtur. Şikyet halinde ciddi yaptırımları vardır. Çünkü organik ürün sertifikası alabilmen için:
Arazinin 5 yıl boyunca işlenmemesi,
Araziye komşu olan hiçbir tarım arazisinde intansif tarımın yapılmaması,
Düzenli ve kapsamlı toprak analizleri,
Danışman kurumlar ile raporlu ve koordinasyonlu çalışma zorunluluğu, gibi daha sayamadığım çok ciddi maddi emek ve zaman gerekmektedir. Bu şu an işlenen 100 dekar arazi için en az 5 yıl ve (alacağın organik sertifikasına göre değişen) çok ama çok yüklü (yüzbinler ile telafuz edilebilecek) miktarlarda maddi külfet demektir.
Yukarıda, bahsettiğim tarım türleri hakkında yeterli bilginin olmadığı kanısına varmıştım. Bunu nereden anladığımı şimdi sen de daha iyi anlamışsındır. Çünkü:
100 dekar inciri ilaçlaman için 6 ton civarında sirkeye ihtiyacın olur. Bunu da yapabilmek için 8 ton elmaya, bunları yapabilmen için bir üretimhaneye, sıkmak için sanayi tipi prese, aktarmak için sıvı gıda pompalarına, yeterli miktarda tanka......... daha sayamayacağım kadar imkana ihtiyacın olur. Ha satın alsan o da olmaz, sirkenin de organik olması gerekli.
Hepsi için ise çok ama çok fazla paraya ihtiyacın olur.
Biz de ilaçlamayıveririz. Olmuşken tam organik olsun. E bu seferde bir kurt sardı, gitti 100 dekar incir. Kaş yapalım derken 100 dekar inciri berbat ettik ya!..
Senin o tembel köylülere anlatacağın organik tarım maalesef ki 'ucuz' değil, var olan tüm tarım türleri içerisinde 'EN PAHALI' olanıdır.
Uzzuun lafın kısası:
Sana söylemek istediğim şu: mutlaka fikirlerin olacak, mutlaka bunları söyleme ihtiyacı da duyacaksın, hatta bunları rhatça söylemen için ben şahsen elimden geleni yaparım ama:
Senin yaşadığın yaşın 3 katını toprağa adamış insanlara, sırf kendi köyüne bakarak, üstelik de bilip bilmeden 'TEMBEL KÖYLÜ' diyemezsin...
Baştan söyleyeyim, benim amacım köylüleri kötülemek değil. Aksine onların gelişmesini istiyorum. Sadece yaptıkları işi sevmemelerine, geliştirmemelerine ve yeterince çalışmamalarına sinirleniyorum.
Benim dışarıdan gözlemim -sadece kendi köyüm de değil- köylülerin genelinin yeteri kadar çalışmadığı, araştırma yapmadığı ve yaptıkları işi sevmedikleri yönünde. Madem fikirlere saygı var, benim fikirlerim de bu yönde. Bir insan ya tembeldir ya da değildir, o işi 100 sene de yapsa aynı 2 sene yapsa da aynı. Yarası olan gocunur. Adamlar ben ' ' şunu yaptım, şunu yapsam verimi artırabilir miyim ' ' gibi sorular sordu da ' ' tembelsin ' ' mi dedim? Kaç tane köy gezdim, erkeklerin çoğu ya yatıyor ya da kahvehanede batak atıyor... Ya yatak ya batak bunlarınki. İşleri hep kadınlar çevirmeye çalışıyor. Yalansa yalan deyin!
Ben insanları yaptıkları işleri geliştirmeleri hakkında teşvik etmeye çalışırken siz sanki tam tersini savunuyormuşsunuz gibi duruyor. Hayvancılık ve tarımda çok başarılı olmuş, büyük paralar kazanan işletme sahipleri sizden bizden farklı mı? Neden onlar gibi olunmuyor da sürekli ' ' batmasak yeter ' ' düşüncesinde bu insanlar? Dertlerini bize atmaları yerine birlik olup tepki gösterseler daha faydalı olmaz mı? Kendisine yapılan haksızlıklara göz yumup, üstüne üstlük bir de kendisini ilgilendiren politikasından yakındığı hükümete oy verme mantığını anlamış değilim...
Helal süt emmişlik ile alakası şu; bir üretici kendisinin yemeyeceği, çocuğuna vermeyeceği bir ürünü halka pazarlaması etik mi değil mi? Bu üreticinin işinde başarılı olması halk için iyi mi kötü mü? Bildiğiniz üzere incir, kayısı gibi ürünler çabuk bozulduğundan bazı işlemlerden geçiyor. Bu işlemlerin sağlıklı olmadığı kanısına varan üretici de kendi yiyeceği ürünleri farklı bahçelerde üretiyor. Gidin İzmir ' de köyde incir yetiştiren üreticilere sorun kendilerine ayrı bahçe yapıyorlar mı yapmıyorlar mı diye... Büyük çoğunluğu kendilerine farklı bahçe yapıyor. Bunu yine bizzat kendileri söyledi ve gördüm. Adamlar kendileri söylüyor, ben ' ' yalan söylüyorsun ' ' mu diyeyim?
Gübre konusunda alternatif sundum. Eğer aldığı ürün %100 organik ise ve maliyeti daha düşükse kullanılabilir. Ki %100 organikse ve dediğiniz işlemler sonucu oluşturuluyor ise fiyatının çok da uygun olacağını sanmıyorum. Yalnız bitkisel ve hayvansal atıklar ile gübre yapıp kullanan, ilacını kendisi üreten bir çok çiftçi var. İşlerine hangisi geliyorsa onu yapsınlar ama doğal olsun...
Organik satış konusunda tabi ki sertifika alınmalı. Onunla ilgili bir şey demedim. Sadece talebin organik tarıma olduğunu söyledim. Ayrıca burada asıl anlatmak istediğim hormonsuz, insan sağlığını tehdit etmeyen ürün üretmek. Siz hormonlu, GDO ' lu ürünleri destekliyor musunuz? Para kazanmak uğruna bu tarz ürünlerin halka satılması doğru mu? Halka bu ürünleri yedireceğime başka iş yaparım daha iyi.. Bu tamamen vicdan meselesi!
Kanepe olayı bana anlatılmış bir şey değil, bizzat gördüğüm bir olay. Adamların orada uyukladıklarına, hayvanlarını kaybettiklerine kaç defa şahit oldum. Evet taşa toprağa oturmaktansa kanepede oturmak daha mantıklı ama benim anlatmak istediğim orada bu değil. Adamlar ilk fırsatta eve gidip yatıyorlar, yetmiyor danaya gidip yatıyorlar. Ben çalışmaktan sürekli kaçmalarından bahsediyorum. Çalışayım, işimi geliştireyim, daha fazla kazanayım, yeni işler yapayım arayışında değil büyük çoğunluk.
Neyse herkes istediği tarımı, hayvancılığı yapabilir. Ben de kendi bildiğim şekilde yapacağım. Kendi yemediğim ürünü, 3-5 kuruş için halka satmayacağım.
Tekrar söylüyorum yarası olan gocunur.. ' ' Ben bu arkadaşın söylediği gibi birisi değilim ' ' diyorsan üstüne alınma!