Ynt: son yılların en düşük fiyatları batmak üzereyiz
Bu güne kadar hiç çiftçilik ve hayvancılık yapmamış biri olarak (babaya, amcaya, dedeye yardımcı olmaktan bahsetmiyorum, evin reisi olup hane geçindirmekten bahsediyorum) oldukça iddialı görüşler bunlar. İstersen söylediklerinin hepsine madde madde cevap vereyim.
ELPRESACANARİO link=topic=69306.msg789845#msg789845 date=1383310360' Alıntı:
Köylü çalışmıyor, kim ne derse desin... Bizim köyde adamları uyanık görmüyoruz, hepsi yatıyor. Sonra da vay efendim kazanamıyoruz, devletin buna bir el atması lazım. Çalışmayan kendileri, devlet destek vermiyor diye şikayet edenler kendileri, oy verenler yine kendileri... Ben anlamadım ne istediklerini!
Sizin köyünüz gerçekten istisna. En azından ben hayatım boyunca bütün gün uyuyan bi köy ahalisi görmedim. Bizim bölgedeki köylerde saat 07:00 ' de evde, saat 08:00 ' de köyde kimseyi bulamazsın. Şikayet konusu ise insanoğlunun yapısından kaynaklanır. Hükümetle falan da ilgisi yoktur. Bu gün esnafa sor, şikayet dinlersin, memura sor, şikayet dinlersin. Sebebi basittir. Ellerindeki haklarını kaybetmemek, üstüne yeni haklar kazanmak için yapılan mesleki bir davranıştır bu. Sen kendi çalıştığın 'ki bu güne kadar çalışıysan' sektör ve çevrendekilerinde memnuniyet duydun mu hiç? Sanmıyorum.
ELPRESACANARİO link=topic=69306.msg789845#msg789845 date=1383310360' Alıntı:
Yahu ağacı dikmişsin, büyütmüşsün, ürün alıyorsun... Bu ağaca harcadığın zaman günde 1 saat yoktur ortalamaya vursan. Geriye kalan zamanlarda ne yaptınız çok merak ediyorum? Eğer bizim köydekiler gibi yapıyorsanız vay halinize... Bizim köydekiler 7/24 yatıyor. Güya danaları gütmeye gidiyorlar, oraya bile kanepe atmışlar giden yatıyor. Sonra hayvancılık bitti, tarım bitti... Geçeceksiniz bu işleri!! Çalışan, emek veren rızkını ona göre alıyor. Çalışmayan adam fabrika da kursa batar, doktor olsa da batar, çiftçi olsa da batar... Adam doktor olmuş 6 sene okul okumuş ama memurla aynı maaşı alıyor. Niye? Çünkü kendisini geliştirmemiş. Kendisiyle aynı yaşıt hatta aynı okuldan mezun adam paranın dibine vururken bu normal memura yakın maaş alıyor. Yani her şey sizde bitiyor, çalışırsanız kazanırsınız...
Köy ile ilgili kısımlara yukarıda değindiğim için tekrarlamak gereği görmüyorum. Sadece danalara gidenlerin meraya kanape atmalarına biraz takıldım. Ben keçi gübresinde emeklemeye başladım. Üniversite ve yüksek lisansım eğitimim sırasında dahi her yaz aralıksız hayvan peşindeydim. Belki biraz abartacağmı ama senin yaşın kadar hayvan gütmüşlüğüm vardır. Dünyada merya salınan hiçbir hayvan, çiviyle çakılmış gibi yerinde durmaz. Yaylıma çıkmak deyimi hayvanların yayılması, dağılması fiilinden gelir. Yani ben kanepede yatacağım, hayvanlar otlayacak. Üzülerek söylüyorum ama bunu söyleyenler seni kandırmışlar
Ha ister büyükbaş olsun ister küçükbaş, hayvanlar yaz aylarında öğle sıcağını atlatabilmek için gölgede yatar. İşte bu esnada başlarındaki çoban yada sığırtmaç şafak vakti kalkıp gece yarısı döndüğü için o da aynı hayvanlar gibi öğlenleri uyur. Belki bu amaçla bahsigeçen sığırtmaç arkadaş toprak üstünde yatmamak için gölgeye bir kanepe atmış olabilir ki bu da 'tembellik' değil 'zeka' göstergesidir. Doğal olarak meraya konmuş bir kanepeden sürü sahibinin tembel olduğu fikri çıkartılamaz. Hepsinden öte bu oldu hayvancılığın bitmesine nasıl sebep olur o kısım hala muallakta.
Ülkemiz liberal bir ekonomiye sahiptir. Bunun anlamı iyi düşünen ve çalışan birey ve kurumların, bunu yapmayanlara oranla pastadan daha fazla pay alabilme imkanlarının olmasıdır. Bunu neden açıkladım. Çünkü tarım sektöründeki konjonktür, sadece liberal ekonomiye dayanmaz. ilk mesajda durumlarının kötü olduğunu, batmak üzere olduklarını söyleyen arkadaşların bu hale gelmesinin sebebi senin sandığının gibi 'iyi düşünememeleri yada çok tembel olmaları' değil, devletin stabil bir tarım politikasına sahip olmamasıdır. Tarım politikası olan bir ülkede herhangi bir tarım ürünü rant sahası haline gelmez. (Bakınız: 2012 yılı Saman krizi) Gelişmiş ülkelerde bu tarım politikları 30-40-50 yıllık süreleri kapsayacak şekilde olur ve ulusal ihtiyaçlar doğrultusunda konuşlandırılır. Bir ürün bir yıl fahiş fiyatlara çıkarken ertesi yıl yerlerde sürünmez. Bu durum, tarım (ve dolayısı ile tarımda çalışan insanların) ekonomisinin rüzgarda savrulan kuru bir yaprağa dönmesine sebep olur.
Kayısılıkların durumu da bunun en büyük örneğidir. Devletin kendi politikası ve teşviki ile ihtiyaç üçerinde kayısı bahçesi tahsis edildi. Bunun doğal sonucu da arz talep dengesi, terazisiyi üreticiyi üzecek biçimde şekillendirdi. Yukarıda bahsettiğin organik tarım büyük bir rant konumunda şu an. Devlet (aynı kayısıda yaptığı gibi) bunu plansız şekilde teşvik etmeye devam ederse, çok değil 6-7 yıl içerisinde organik üreticilerin durumu kayısı üreticilerinkinden farksız olacak. Bu sefer de sen ve senin gibi düşünenler 'tembel köylü' olacak ki bu doğru değildir.
Ha bu arada lafı gelmişken söyleyeyim, çok değil 5 yıl içerisinde de bu talihsiz durum ceviz üreticilerinin başına gelecek. Yaşar da görürsek bu mesajı hatırlatırım.
Peki burada suçlu kim. Buradaki suçlu işini iyi yapamayan yada işini birilerini zengin etmek için yapan Devet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Kurumu, Tarımsal Kalkınma ve Planlama Teşkilatı, Tarım Bakanlığı ' nın ilgili personeli ve hepsinden öte tarımı, oy membağı olarak gören 'Dönem Hükümetleri'dir. Çünkü Türkiye ' nin tarım politikası, mevcut hükümet devrilene kadardır. (Ayrıntılı incelemek isteyenler için Bülent Ecevit ' in 'Köykent Projesi' incelenebilir.
Kısaca anlatmak gerekirse 'tarımsal strateji' denen bu kompleks yapı senin bildiklerinin aksine 'tembel köylü' teorisi ile açıklanamayacak kadar karmaşık ve edilgendir.
Bu arada sık sık çiftçilerin mesai saatlerinin azlığı ile ilgili yakınmalar duyar oldum. Sonuç olarak bu bir meslek tercihidir. Bu konuda kamuda öğretmenler göze batarken asker ve polisler de 'mesleki yıpranma' dolayısı ile çok erken emekli olurlar. Çiftçilerin de bu kadar az çalışmalarına rağmen meslek kaynaklı sakatlanma yada yaralanma geçirmeden mesleki haytlarını bitirenini şahsen ben görmedim. En yüksek risk faktörü olan mesleklerden biridir çiftçilik. Ayrıca ekonomik olarak da sürekli risk baskısı altında olduklarını düşününce alışma saatlerinin arttırılmamasından yanayım.
Bu kimsenin zoruna gitmemeli. Çünkü çiftçilerin mesai saatlerini arttırmak istiyorsanız, bunu çiftçilerle değil, güneşin, toprağın, yağmurun, rüzgarın ve mevsimlerin yaratıcısı olan 'Allah ' ü Teala' (s.a.s) ile konuşacaksınız ki netekim bizlerin çalışma zamanlarımızı o belirler.
Ha zora gitme hala mevcutsa, çiftçilik mesleğine başladığınızda fırtınalı, çiğli, karlı hatta tipili havalarda da çalışarak, çok çalışan bir çiftçi olursunuz, bu sorun da bitmiş olur.
ELPRESACANARİO link=topic=69306.msg789845#msg789845 date=1383310360' Alıntı:
Bir de işin hilesine kaçanlar var! Bunların kendilerine ürettikleri ile halka satacakları ürünler farklı tarlalarda yetişir. Kendilerine kaliteli, doğal ürün ayırırken, halka hormonlu, katkılı ürünleri satarlar. Bırakın da böyleleri batsın, iyi oluyor! Kendi çoluğuna çocuğuna yedirmediği şeyleri halka satan adamlar var. Batacağız diye ağlarlar orada burada, batın da kurtulalım!
Yukarıda bahsettiğin helal süt emmemişlerin konumuzla ne alakası var onu da çözemedim.
ELPRESACANARİO link=topic=69306.msg789845#msg789845 date=1383310360' Alıntı:
Bir köye gittim, adam incir ikram etti. Bu kendimiz için ürettiğimiz bahçenin inciri dedi. Halka sattığınızı nasıl üretiyorsunuz dedim, onlarda ilaç filan oluyor dedi. Kuru incirlerde de aynısı, iyilerini kendilerine alırlar, kötülerine bozulmasın çürümesin diye kimyasallar karıştırıp halka satarlar! Bunlara zerre kadar üzülmüyorum, keşke toptan batsalar. Güya çocuğuna iyisini yediriyor, bilmiyor ki haram lokma verdiğini... Kayısının pazarlanması incir gibi, inşallah bu battım diyenler bu şekilde üretim yapmıyordur!
Bu mesajın 'Organik Tarım' 'Ekstansif Tarım' 'İntansif Tarım' ve 'İyi Tarım' kavramları hakkında hiçbirşey bilmediğini kanıtladığı için üzülerek cevap veremiyorum. Bu kavramlar hakkında kapsamlı bir inceleme yapıp kendini geliştirirsen, konuyu daha deteylı olarak tekrar tartışmaya açarız.
ELPRESACANARİO link=topic=69306.msg790021#msg790021 date=1383341031' Alıntı:
Elma sirkesini siz evde bile yapabilirsiniz... Yine ısırgan otu ile yapılan bir ilaç daha var. Organik ilaçlama yaparken bile ilaçladığınız meyveyi sebzeyi dalından kopartıp yiyebilirsiniz. Sizin kullandığınız ilaçlar neyden yapılıyor bilmiyorum ama kimyasal ise organik değildir, sadece zararsızdır. İllaki dışarıdan ilaç almanıza gerek yok, yaratıcı ve araştırmacı olunmalı. Bir üreticinin hedefi girdileri en aza indirerek üretim yapmak değil mi? Peki neden ilaca para veriyorsunuz, kendi yapabileceğiniz ilaçlar varken? Gübreye neden para veriyorsunuz, sebze ve meyve atıklarından, hayvan dışkılarından gübre yapabildiğiniz halde... %100 organik yapıldığında maliyet artmaz, aksine azalır. Ayrıca üreticilerin pazarlama tekniklerini bilmesi gerekiyor artık. Birilerinin dudaklarından çıkacak rakamlara göre hareket ederseniz zarar edersiniz tabi... Kimse kendi karından kısıp ' ' aman onlar da kazansın ' ' demez...
Zamanında bir kadın kendi ürettiği sebzeleri internetten satışa sundu ve yakınlarına tanıttı. Yakınları etrafındaki insanlara yaydı derken kadın tüm Türkiye ' ye sebze kargolamaya başladı, hatta siparişlere yetişmez hale geldi. Ondan sonra para hırsı kadını esir alınca, kadın işin hilesine kaçıp pazardan aldığı sebzeleri satmaya başladı. Bu da öğrenilince kadın anında battı. Annemin bir çok iş arkadaşı o kadından alışveriş yaptı ve doğal diye normalin üzerinde -tabi abartı değil- paralar verdiler. Yine reçel, turşu, yaprak sarması, mantı satan kadınlar... Bizim burada bir adam var, yaprak sarması satıyor. İlk başta sadece karısı yapıyormuş, şimdi yanında 5 kadın çalıştırıyor hem de maaşlı. Pazara gelmesi ile adamın getirdiği sarmaların bitmesi bir oluyor. Başka bir örnek daha vereyim; bakanlıklarda kuruyemiş satan bir adam vardı. Her gün bakanlıkları filan dolanırdı. Adam hem güzel ürünler getiriyor hem de saygılı birisiydi. Adam o sattığı kuruyemişler ile ev ve araba aldı. Hala da satıyor. Hatta bunun kağıttan kendi yaptığı cüzdanı varmış, artık zenginsin değiştir şunu diyenlere ' ' nereden geldiğimizi unutmayalım, bu fakir cüzdanı ' ' diyormuş. Bunlar bizzat yakınlarım tarafından edindiğim ve hikaye olmayan örnekler...
Bir işi helalinden, hilesine hurdasına kaçmadan, severek yaparsan kazanıyorsun... Soruyorum size o kimyasallar ile ürettiğiniz meyveleri çocuğunuza gönül rahatlı ile yedirebiliyor musunuz yoksa sizin de mi ayrı bahçeniz var?
Çoğunuz büyüğümsünüz, akıl vermek haddime değil ama bir düşünün bu yazdıklarımı...
Toprağın sana 100 kg buğday verebilmesi için (toprak yapısına göre) 2-4 kg saf azota ihtiyacı vardır. Ortalama 3 diyelim. 500 kg buğday için düz hesap 15 kg. Bu tahminen 32 kg Üre gübresi ile sağlanır.
Peki sığır gübresindeki azot miktarı ne kadar? Cevap: % 0,28. Diğer bir değiş ile 1000 ' de 2,8. Bunun anlamı dönümden 500 kg buğday alabilmen için dekara yaklaşık 5.500 kg sığır gübresi dökmen gerekli.
Sen öyle 500-1000 dönüm değil de 100 dönüm yer işleyen basit bir çiftçi isen arazini aynen senin dediğin gibi ORGANİK olarak işleyebilmen için 550.000 kg (550 ton) sığır gübresine ihtiyacın olacak. Ben, bu kadar gübreyi bir yılda üretebilecek 500 tane sığıra ihtiyacın olduğuna hiç değinmeden, bu kadar gübrenin sadece nakliyesinin dahi, o yıl alacağın mahsulün toplam parasını kat be kaç geçeceğini anlamanı istedim. Ha bu arda gübrenin fiyatını, yükleme işlemlerini, gübrenin fermantasyonu için gereken 1 yıllık işlemleri ve o işlemler sırasında iş makinalarının masraflarını daha saymadım.
Üstelik bu buğday için organik sertifikan yoksa, organik olarak da satamazsın. Mecburi olarak TMO ' ya yada tüccara vereceksin. Verirken de 'ama onlar organikti' diye arkalarından ağlarsın.
Yukarıdaki örnek tüm tarımsal ürünler için geçerlidir.
Organik olmayan bir ürünü organik diyerek satmak kanuni bir suçtur. Şikyet halinde ciddi yaptırımları vardır. Çünkü organik ürün sertifikası alabilmen için:
Arazinin 5 yıl boyunca işlenmemesi,
Araziye komşu olan hiçbir tarım arazisinde intansif tarımın yapılmaması,
Düzenli ve kapsamlı toprak analizleri,
Danışman kurumlar ile raporlu ve koordinasyonlu çalışma zorunluluğu, gibi daha sayamadığım çok ciddi maddi emek ve zaman gerekmektedir. Bu şu an işlenen 100 dekar arazi için en az 5 yıl ve (alacağın organik sertifikasına göre değişen) çok ama çok yüklü (yüzbinler ile telafuz edilebilecek) miktarlarda maddi külfet demektir.
Yukarıda, bahsettiğim tarım türleri hakkında yeterli bilginin olmadığı kanısına varmıştım. Bunu nereden anladığımı şimdi sen de daha iyi anlamışsındır. Çünkü:
100 dekar inciri ilaçlaman için 6 ton civarında sirkeye ihtiyacın olur. Bunu da yapabilmek için 8 ton elmaya, bunları yapabilmen için bir üretimhaneye, sıkmak için sanayi tipi prese, aktarmak için sıvı gıda pompalarına, yeterli miktarda tanka......... daha sayamayacağım kadar imkana ihtiyacın olur. Ha satın alsan o da olmaz, sirkenin de organik olması gerekli.
Hepsi için ise çok ama çok fazla paraya ihtiyacın olur.
Biz de ilaçlamayıveririz. Olmuşken tam organik olsun. E bu seferde bir kurt sardı, gitti 100 dekar incir. Kaş yapalım derken 100 dekar inciri berbat ettik ya!..
Senin o tembel köylülere anlatacağın organik tarım maalesef ki 'ucuz' değil, var olan tüm tarım türleri içerisinde 'EN PAHALI' olanıdır.
Uzzuun lafın kısası:
Sana söylemek istediğim şu: mutlaka fikirlerin olacak, mutlaka bunları söyleme ihtiyacı da duyacaksın, hatta bunları rhatça söylemen için ben şahsen elimden geleni yaparım ama:
Senin yaşadığın yaşın 3 katını toprağa adamış insanlara, sırf kendi köyüne bakarak, üstelik de bilip bilmeden 'TEMBEL KÖYLÜ' diyemezsin...