BUĞDAY, ATA TOHUMU


Haluk özdil,ibrahim saraçoğlu,canan karatay in ata buğdayı hakkındaki konuşmalarını izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim

İstiyorsan sana biraz gönderebilirim,seve seve.ancak yetiştirirken kimyasal gübre ve ilaç kullanmayacağına beni inandirmalısın.yeni ve eski buğday arasındaki fark gdo olayı.ata domates ve kısır israil domatesinden pencereni genişletebilirsin.domates üremeye en faydalı besinlerden olmasına rağmen faydası tırpanlarmış.bu lütfun destekçisi olmuyorsak en azından köstekcisi olmayalım.yetiştirdim ,gördüm.görmenizi de isterdim.zaten 4,5 seneye kalmaz tüm ülkeye yayılır.selametle kalın.
Doktorlar canan karatay için deli diyor. Soyledikleri bilime uymuyor diyorlar. Doktorluk unvanını alacaklar neredeyse. sımdı kanser olan bırı kanser tedavısını bırakıp canan karatayın dedıgını mı yapsın? sız yapın. Biz bilimi takip edelim.
 
Millete ''kelle paçayı bol bol yiyin'' diyor,''çocuklara kahve içirin ''diyor,''tuz Himalaya tuzu ise zararsız'' diyor ( dünyadaki bütün tuzlar NaCl,ortaokul talebesi bilir).
Bizim millete sağlığı için ''şunu yeme bunu içme'' dersen senden kötüsü olmaz.''Bol bol yiyin,yağlar dudaklarınızın kenarından aksın'' dersen senden iyisi olmaz.
Bilimle zıtlaşmak, Don Kişot' un yeldeğirmenlerine saldırmasına benzeyen beyhude bir uğraştır.
Ayrıca,bazı tipleri Korona sürecinde göremedik,ortadan kayboldular nedense.
 
Son düzenleme:
Bir dernek kurun, ata buğdayı yetiştiricileri, un yapanlar ve ekmek yapanlar dernegi, burada toplanın ve piyasa oluşturun, alıcısı satıcısı olsun, tüketim artırın, ülke geneline yaygınlaşın, zamanla borsada işlem görmesini sağlayın, kısaca öncelikle piyasası oluşmalı, insanlar bir sorun yaşadıklarında çözüm üreten birlikler kurumlar olmalı, yoksa günümüz şartlarında bir ürünün kullanımı ve üretimi artması o kadar kolay bişey değil, tv lerde akıl sokmayla, sağda solda bunların akıllarını örnek göstermek yetmez.

Çok tutulur ve tüketimi rağbet görürse zaten biyerden sonra üreteni, un yapanı ve fırında pisirip satanı hızla çoğalır, değilse sadece tohumunu alıp üretmekle biryere varılamayacağı ortada.
 
Hangi bilimi? Sağlık sistemine konuyla alakasız olduğundan hiç girmeyeceğim. Tarım hakkında daha düne kadar "karşı gelinemez bilimsel gerçekler" olarak pazarlanan ama sonra bilinçli bir grubun kamuoyu oluşturması sonucunda uygulanmasına son verilmiş çok örnek vardır. Mesela, 1940'te bilim adamları devrim olarak niteledikleri piyasa koşullanına uygun şekilde DDT'yi üretti ve şirketler hemen böcekleri, özellikle sivrisineklerin kökünü kurutacak böylelikle salgın hastalıkların sonunu getirecek mucize olarak bütün dünyada pazarladılar. Fakat Amerika'da bir grup çevreci DDT'nin kuşlara ve balıklara zarar verdiğini ortaya çıkarıp yasaklanması yönüne kampanya yaptılar ki o zaman medya kuruluşları eliyle bunlar "insanlığın düşmanları, bilimsel gelişmeye karşıt" kimseler olarak itibar suikastine uğradılar. Fakat baskılar sonuç verdi ve DDT 1970'te ABD'de ve Avrupa'da yasaklandı. Diğer ülkelerde ise çok daha sonraki yıllarda kullanımı ve satılması yasaklandı. Türkiye'de 90'lı yılların başında hâlâ kullanılıyordu. Tabi geçen bunca zaman aralığında "bilimsel veriler ve gerçeklerin ışığında insanlığa hizmet" amacındaki büyük şirketler, bunların boyunduğundaki hükümet yetkilileri kasalarını doldurmuş oldu. Buna benzer sayılamayacak çok örnek vardır.

Tohum meselesi ise bambaşka bir boyut kazanmış durumda. Karidesten bir gen ve deniz yosunundan başka bir gen eklenerek üretilmiş yeni tohumların bundan 30-40 yıl sonra insan sağlığı ve doğal yaşam üzerinde bırakacağı etkileri bugün hiç kimse bilmiyor. Ayrıca tohumların yine büyük şirketler tarafından patentlenerek kendi elleri altında oluşturdukları tekelin insanlığın yakın gelecekte karşılaşacağı kıtlık gibi durumlarda ortaya çıkaracağı sorunlar aşikardır. Türkiye'de patent meselesi hakkında şimdilik bir ses soluk yok fakat Kanada, ABD ve Hindistan'da milyonlarca dolarlık davalar görüldü ve tabii büyük kartellerin avukat orduları sahipsiz çiftçileri, birkaç örnek dışında, kolayca alt ettiler. Bu noktada ata tohumlarının önemi ortaya çıkıyor.

"Yeni tohumlar olmazsa bu kadar nüfusu besleyemeyiz" iddiası da bir safsatadan ibaret. FAO'nun istatistikler üzerindeki ayak oyunlarında rağmen diğer bazı araştırmalarda dünyada üretilen yiyeceğin %70'i tarım alanlarının %30'unda çalışan aile işletmelerinde üretildiği ortaya konmuş durumda. Bir de bu araştırmalarda suni gübre ve diğer besleyicilerin verime olan etkisi göz ardı edilmiş. Bunların masrafı da bu tabloya eklendiğinde sanayi tipi konvensiyonel tarımın maliyeti tamamen tartışmalı hale gelecektir. Kaldı ki doğaya ve toprağa verilen zararın onyıllar belki de yüzyıllar boyunca giderilememesi de hesaba katılmıyor.

Yapılması gereken toprağı çiftçi kendi elindeki maddelerle zenginleştirmeli, bulunduğu bölgenin iklim ve hava koşullarına uygun tohumu seçmeli, tohumun verimini elindeki imkanlar dahilinde (uluslararası şirketlerin sağladığı ilaç, gübre vs ile değil) arttırmaya çalışmalı ve ıslah etmelidir. Elbette bu tek tek çiftçileri aşan çok büyük bir mesele. Bugünkü bürokrasinin hâli ortada. En geçerli görünen çözüm çiftçilerin bilinçli topluluklar halinde örgütlenmesidir. Devletten iyileştirme yönünde hareket beklemek boşunadır. Yoksa daha Osmanlı'nın son dönemlerinden beri süre gelen aynı döngüyü yaşamaya devam edeceğiz.
 
Son düzenleme:
Doktorlar canan karatay için deli diyor. Soyledikleri bilime uymuyor diyorlar. Doktorluk unvanını alacaklar neredeyse. sımdı kanser olan bırı kanser tedavısını bırakıp canan karatayın dedıgını mı yapsın? sız yapın. Biz bilimi takip edelim.
Canan karatay malum süreçteki malum aşılara aşı değil sıvı dediği için doktorluk ünvanı alınıyor olmasın.zaman kimin haklı olduğunu herkese gösterdi gösterir
 
Hangi bilimi? Sağlık sistemine konuyla alakasız olduğundan hiç girmeyeceğim. Tarım hakkında daha düne kadar "karşı gelinemez bilimsel gerçekler" olarak pazarlanan ama sonra bilinçli bir grubun kamuoyu oluşturması sonucunda uygulanmasına son verilmiş çok örnek vardır. Mesela, 1940'te bilim adamları devrim olarak niteledikleri piyasa koşullanına uygun şekilde DDT'yi üretti ve şirketler hemen böcekleri, özellikle sivrisineklerin kökünü kurutacak böylelikle salgın hastalıkların sonunu getirecek mucize olarak bütün dünyada pazarladılar. Fakat Amerika'da bir grup çevreci DDT'nin kuşlara ve balıklara zarar verdiğini ortaya çıkarıp yasaklanması yönüne kampanya yaptılar ki o zaman medya kuruluşları eliyle bunlar "insanlığın düşmanları, bilimsel gelişmeye karşıt" kimseler olarak itibar suikastine uğradılar. Fakat baskılar sonuç verdi ve DDT 1970'te ABD'de ve Avrupa'da yasaklandı. Diğer ülkelerde ise çok daha sonraki yıllarda kullanımı ve satılması yasaklandı. Türkiye'de 90'lı yılların başında hâlâ kullanılıyordu. Tabi geçen bunca zaman aralığında "bilimsel veriler ve gerçeklerin ışığında insanlığa hizmet" amacındaki büyük şirketler, bunların boyunduğundaki hükümet yetkilileri kasalarını doldurmuş oldu. Buna benzer sayılamayacak çok örnek vardır.

Tohum meselesi ise bambaşka bir boyut kazanmış durumda. Karidesten bir gen ve deniz yosunundan başka bir gen eklenerek üretilmiş yeni tohumların bundan 30-40 yıl sonra insan sağlığı ve doğal yaşam üzerinde bırakacağı etkileri bugün hiç kimse bilmiyor. Ayrıca tohumların yine büyük şirketler tarafından patentlenerek kendi elleri altında oluşturdukları tekelin insanlığın yakın gelecekte karşılaşacağı kıtlık gibi durumlarda ortaya çıkaracağı sorunlar aşikardır. Türkiye'de patent meselesi hakkında şimdilik bir ses soluk yok fakat Kanada, ABD ve Hindistan'da milyonlarca dolarlık davalar görüldü ve tabii büyük kartellerin avukat orduları sahipsiz çiftçileri, birkaç örnek dışında, kolayca alt ettiler. Bu noktada ata tohumlarının önemi ortaya çıkıyor.

"Yeni tohumlar olmazsa bu kadar nüfusu besleyemeyiz" iddiası da bir safsatadan ibaret. FAO'nun istatistikler üzerindeki ayak oyunlarında rağmen diğer bazı araştırmalarda dünyada üretilen yiyeceğin %70'i tarım alanlarının %30'unda çalışan aile işletmelerinde üretildiği ortaya konmuş durumda. Bir de bu araştırmalarda suni gübre ve diğer besleyicilerin verime olan etkisi göz ardı edilmiş. Bunların masrafı da bu tabloya eklendiğinde sanayi tipi konvensiyonel tarımın maliyeti tamamen tartışmalı hale gelecektir. Kaldı ki doğaya ve toprağa verilen zararın onyıllar belki de yüzyıllar boyunca giderilememesi de hesaba katılmıyor.

Yapılması gereken toprağı çiftçi kendi elindeki maddelerle zenginleştirmeli, bulunduğu bölgenin iklim ve hava koşullarına uygun tohumu seçmeli, tohumun verimini elindeki imkanlar dahilinde (uluslararası şirketlerin sağladığı ilaç, gübre vs ile değil) arttırmaya çalışmalı ve ıslah etmelidir. Elbette bu tek tek çiftçileri aşan çok büyük bir mesele. Bugünkü bürokrasinin hâli ortada. En geçerli görünen çözüm çiftçilerin bilinçli topluluklar halinde örgütlenmesidir. Devletten iyileştirme yönünde hareket beklemek boşunadır. Yoksa daha Osmanlı'nın son dönemlerinden beri süre gelen aynı döngüyü yaşamaya devam edeceğiz.
Eski bir bakanın konuşması:etki ajanlarının en çok dışişlerinde olduğunu zannederdim tarımda olduklarını gördüm.
 
  • Beğen
Tepkiler: Endaz

İbrahim bey ekin biçin satın. Allah daha çok versin size. Ekince resimlerde paylaşırsanız seviniriz. ATA tohumu eker suni kimyasal gübre hiç kullanmadan güzel ürünler alırsınız bizlere örnek olursunuz inşaaallah.
 
  • Beğen
Tepkiler: toztoprak ve Endaz
İbrahim bey ekin biçin satın. Allah daha çok versin size. Ekince resimlerde paylaşırsanız seviniriz. ATA tohumu eker suni kimyasal gübre hiç kullanmadan güzel ürünler alırsınız bizlere örnek olursunuz inşaaallah.

20230825_151933.jpg
20230824_135608.jpg
20230819_214004.jpg
20230807_151621.jpg
 
  • Beğen
Tepkiler: Endaz
Oldum olası ,bu '' elimizi bağlıyorlar,genetik mühendisliği ile dünyanın gıdasını birilerinin iki dudağının arasına bırakıyorlar,bitki hastalıklarını bilerek çıkarıyorlar,dertleri tohum ve ilaç satmak'' vb vb sözleri duyuyoruz.Kimse istemez ülkesinin gıdasının,güvenliğinin,sağlık sisteminin,eğitiminin başka yerlerden kontrol edilmesini.
O zaman çalışalım,üretelim,çoğaltalım.
Yoksa tarlanı da toplarlar,denizini de,evini de.
Elimiz böğrümüzde bakar ve kendi toprağımızın marabası oluruz ya da komşu tarlaya yapılan fabrikanın işçisi,mühendisi,bekçisi.
 

Resimler ve ekler

  • IMG_20230826_112955.jpg
    IMG_20230826_112955.jpg
    118 KB · Görüntüleme: 43
Son düzenleme:
  • Beğen
Tepkiler: Endaz
İyi dileklerin için teşekkür ederim.burdan bi kazanç beklentim yok.donkişot misali gücüm yettiğince çabalıyorum.ne olur ne olmaz bilmiyorum.ancak şimdiki durumdan memnun olmadığımı biliyorum.belki değişir diye taşın altına elimi koyuyorum.
Tohumu aldığım yerle görüştüm,elimdeki tüm tohumları kendi sattığı fiyatın 2 katına almayı teklif etti kabul etmedim.niyetim bir nevi ıslah çalışmasıdır.hem kimyasal hem maddiyat zorunluluğundan uzak durmak.hayırlısı olsun.
 
  • Beğen
Tepkiler: Endaz

Benzer Konular