ANALİZ: Akarsular 29 yıllığına özel şirketlere kiralanacak mı?
1926 yılında çıkarılan Sular Hakkında Kanun değişiyor. Hazırlanan yeni su taslağına göre akarsular 29 yıllığına özel şirketlere kiralanabilecek. Konunun uzmanları taslağın bu şekliyle sorunlu olduğu görüşünde...
Türkiye, 88 yıl önce çıkarılan Sular Hakkında Kanun’da değişikliğe gidiyor.
1926 yılında çıkarılan kanunun 2014 Türkiye’sinin ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğunu açıklayan Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Sular Hakkında Kanunun yenilenmesi için kanun tasarısı taslağı hazırladı.
TBMM’ye sunulmak üzere hazır hale getirilen Su Kanunu Tasarısı Taslağı ile daha önce HES’lerin kullanması için izin verilen akarsular 29 yıllığına özel şirketlere kiralanabilecek. Kiralanan sulardan yıllık ücret alınacak ve ücretlendirmeyi Bakanlar Kurulu yapacak.
Biz de tüm bu gelişmelerin ne anlama geldiğini ve taslağın içeriğini, konunun uzmanları ile konuştuk.
Su Politikaları Uzmanı ve aynı zamanda Hidropolitik Akademisi Başkanı Dursun Yıldız, tasarının 2012’de hazırlandığını ancak meclise yeni gönderildiğini söylüyor.
Türkiye’nin 2013 yılında çıkartmak üzere söz verdiği bu yasa tasarısının AB’nin çevre faslına uyum çerçevesinde oluşturulduğunu belirten Dursun Yıldız, 2013’te çıkması gereken su çerçeve yasasına yönelik sürecin uzadığını belirtiyor.
Peki söz konusu yasa tasarısı ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte mi?
Devlet Su İşleri’nde uzun yıllar üst düzey yöneticilik yapan Dursun Yıldız’a göre maalesef değil. Taslak bu şekliyle yasalaşırsa sorunlu.
Su çerçeve yasasının, Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi esas alınarak hazırlandığını hatırlatan Yıldız, “Bu yasa, AB su çerçeve direktifinin çok dışında bir şey içermiyor. Su temini ve su hizmetlerinin özel sektör tarafından verilmesine yönelik yaklaşık 10 yıl önce başlayan özelleştirme süreci de su yasasında kendine yer buldu. Ama burada ‘Al parayı, ver dereyi’ gibi bir durum söz konusu değil” diyor.
88 yıl önce çıkmış su yasasına göre bugün paradigmanın değiştiğine vurgu yapan Yıldız, dünyada su ile ilgili verilmesi gereken hizmetler ve yapılması gereken planlamalara yönelik bakış açısının farklılaştığını anlatıyor.
Bu değişimden Türkiye dahil hiçbir ülkenin geri kalamayacağının ve uzak duramayacağının altını çizen Yıldız, kritik soruyu şöyle dile getiriyor: “Ama siz bu değişimi düzgün yapabiliyor musunuz?”
Taslak, su yönetiminde, Su Yönetimi Yüksek Kurulu, Su Yönetimi Koordinasyon Kurulu, Havza Su Yönetim Kurulu ve İl Su Yönetimi Koordinasyon Kurulu ' ndan oluşan yeni bir yapılanmaya gidilmesini öngörüyor.
Türkiye’de kurumların geleneksel olarak kendilerini koruma reflekslerini çok geliştirdiğini belirten Yıldız, bu noktada yetki devri konusunda sorunlar yaşanabileceği uyarısında bulunuyor.
- “Önce yönetmelikler çıktı, sonra yasa”-
Dursun Yıldız, AB’nin belirlediği planının Türkiye tarafından direk alınıp, kopyalanması yerine mevcut yapı, konjonktür ve çalışma anlayışı ile Türkiye şartlarına uyarlanması gerektiğini savunuyor.
Su Yasası’na yönelik süreçte gariplik yaşandığını anlatan Yıldız, “Yönetmelikler önce çıktı, yasa sonra çıktı. Türkiye’de her şeyin dakik işlemeyeceğini bilerek konuşuyorum. Hata yapıp ıskalamamak için yapılması gereken şeyler var. Öncelikle onları yapalım” diyor.
Bakanlığın ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş almasına karşın taslakta paydaşların yeteri kadar yer almadığını savunan Yıldız, Türkiye’nin idari yapısıyla, sulama yönetimi havza yapısı arasında çatışmalar yaşanabileceği uyarısında bulunuyor.
Yıldız, “Bu tasarı ile birlikte havza yönetimi gelecek. Nehir havzası yönetimi ile yönetmelikte tanımlanan şeyler Türkiye’nin il bazındaki idari yapılanmasıyla bazı yerlerde sorunlar ortaya çıkartacak. Çünkü havza daha geniş. Havza bazında yapılacak olan yapılanma en az 3-5 hatta 10’a yakın vilayeti içine alıyor” diyor.
- “Kervan yolda düzülür mantığı ile kaybederiz”-
Su Yasası’nı Türkiye için ileri bir adım olarak değerlendiren Yıldız, bu noktada önemli bir ayrıntıya şu cümlesi ile dikkat çekiyor: “Ama kervan yolda düzülür mantığı ile hareket edilirse kaybederiz.”
Osmanlı’dan bugüne su yönetimini incelediğini ifade eden Dursun Yıldız, “Su yönetimi yapısı, devletin idari işleyiş ve siyasi yapısına hiçbir şekilde farklı olamaz. Onların bütüncüllüğünü sağlayacaksınız. Mesela havza başkanı ile valiyi karşı karşıya getirmemeniz lazım” diyor.
DSİ’nin 1000 günde 1000 gölet projesi olduğunu hatırlatan Yıldız, bunun su yasası, su yapısı ve su havza planlaması yapılmadan gerçekleşmesi halinde bunların birbirlerini olumsuz yönde etkileme riskinin çok yüksek olduğu görüşünde.
- “Su yönetiminde çok başlı bir yapı var”-
Bu hassas konuyu bir de TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baran Bozoğlu’na sorduk.
Meclise getirilen tasarının henüz kamuoyu ile tam olarak paylaşılmadığını belirten Bozoğlu, “Ancak bu taslaktan anladığımız kadarıyla Türkiye’de, kuraklık gibi su yönetimi gibi konularda tam bir çözüm önerisi üretilmediğini görüyoruz” diyor.
Bozoğlu, Su Kanunu’nun Türkiye açısından çok önemli bir çalışma olduğunun altını çiziyor.
Çerçeve kanun olması açısından bu yasayı kıymetli ve olması gereken bir gelişme olarak niteleyen Bozoğlu, “Şuan yönetimler birbirinden çok bağımsız şekilde hareket ediyor. Şuan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı başka bir politika izliyor, Orman ve Su İşleri Bakanlığı başka, Devlet Su İşleri ve Belediyeler ise daha başka bir politika izliyor. Yani çok başlı bir yapı var. Su Kanunu’nun bu çok başlı yapıya çözüm üretmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum” diyor.
- “Kaç yıllığına olursa olsun, su tahsisi yaklaşımı doğru değil”-
Bir önceki taslakta da benzer noktaların olduğuna dikkat çeken Bozoğlu, 39 yıllığına da olsa 19 yıllığına da olsa bir su tahsisi yaklaşımının yanlış olduğu görüşünde.
Türkiye’nin 2-3 yılda bir meteorolojik kuraklığı yoğun şekilde yaşamaya başladığını ifade eden Bozoğlu, “Meteorolojik kuraklığın bu kadar somut olarak ortaya konduğu hatta Konya Havzası’nın kuruduğunun resmi makamlarca açıkladığı bir dönemde Su Kanunu’nun içinde su tahsisinden bahsedilmemesi ve bunun yasaklanması gerekiyor” diye konuşuyor.
- “Türkiye’de denetim mekanizması sağlıklı değil”-
Bozoğlu’na göre Türkiye’de zaten denetim mekanizması sağlıklı değil.
Bakanlığın şuan yer altı suyunu bile kontrol edemez durumda olduğunu savunan Bozoğlu, su tahsisi yaklaşımını şöyle değerlendiriyor: “Halkın malı olan, kamuoyuna mal olması gereken alanların özel sektöre devredilmesi ve özel sektörün de sağlıklı bir denetim mekanizması olmaması bu kaynakların tüketilmesi anlamına geliyor. Fabrikalardan kaçak kuyu suyu denetimi bile yapılamazken, akarsuların 29 yıllığına kiralanmasının çok sağlıklı olmadığını düşünüyoruz.”
Anlaşılan bu tasarı Meclis’te görüşülmeye başlandığı zaman uzun bir süre tartışılacağa benziyor. Bizce geri dönüşü olmayan hatalar yapmaktansa öncesinde tartışmakta fayda var.
İrfan Donat
idonat@bloomberght.com
http://www.bloomberght.com/analiz/haber/1610143-analiz-akarsular-29-yilligina-ozel-sirketlere-kiralanacak-mi
1926 yılında çıkarılan Sular Hakkında Kanun değişiyor. Hazırlanan yeni su taslağına göre akarsular 29 yıllığına özel şirketlere kiralanabilecek. Konunun uzmanları taslağın bu şekliyle sorunlu olduğu görüşünde...
Türkiye, 88 yıl önce çıkarılan Sular Hakkında Kanun’da değişikliğe gidiyor.
1926 yılında çıkarılan kanunun 2014 Türkiye’sinin ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğunu açıklayan Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Sular Hakkında Kanunun yenilenmesi için kanun tasarısı taslağı hazırladı.
TBMM’ye sunulmak üzere hazır hale getirilen Su Kanunu Tasarısı Taslağı ile daha önce HES’lerin kullanması için izin verilen akarsular 29 yıllığına özel şirketlere kiralanabilecek. Kiralanan sulardan yıllık ücret alınacak ve ücretlendirmeyi Bakanlar Kurulu yapacak.
Biz de tüm bu gelişmelerin ne anlama geldiğini ve taslağın içeriğini, konunun uzmanları ile konuştuk.
Su Politikaları Uzmanı ve aynı zamanda Hidropolitik Akademisi Başkanı Dursun Yıldız, tasarının 2012’de hazırlandığını ancak meclise yeni gönderildiğini söylüyor.
Türkiye’nin 2013 yılında çıkartmak üzere söz verdiği bu yasa tasarısının AB’nin çevre faslına uyum çerçevesinde oluşturulduğunu belirten Dursun Yıldız, 2013’te çıkması gereken su çerçeve yasasına yönelik sürecin uzadığını belirtiyor.
Peki söz konusu yasa tasarısı ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte mi?
Devlet Su İşleri’nde uzun yıllar üst düzey yöneticilik yapan Dursun Yıldız’a göre maalesef değil. Taslak bu şekliyle yasalaşırsa sorunlu.
Su çerçeve yasasının, Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi esas alınarak hazırlandığını hatırlatan Yıldız, “Bu yasa, AB su çerçeve direktifinin çok dışında bir şey içermiyor. Su temini ve su hizmetlerinin özel sektör tarafından verilmesine yönelik yaklaşık 10 yıl önce başlayan özelleştirme süreci de su yasasında kendine yer buldu. Ama burada ‘Al parayı, ver dereyi’ gibi bir durum söz konusu değil” diyor.
88 yıl önce çıkmış su yasasına göre bugün paradigmanın değiştiğine vurgu yapan Yıldız, dünyada su ile ilgili verilmesi gereken hizmetler ve yapılması gereken planlamalara yönelik bakış açısının farklılaştığını anlatıyor.
Bu değişimden Türkiye dahil hiçbir ülkenin geri kalamayacağının ve uzak duramayacağının altını çizen Yıldız, kritik soruyu şöyle dile getiriyor: “Ama siz bu değişimi düzgün yapabiliyor musunuz?”
Taslak, su yönetiminde, Su Yönetimi Yüksek Kurulu, Su Yönetimi Koordinasyon Kurulu, Havza Su Yönetim Kurulu ve İl Su Yönetimi Koordinasyon Kurulu ' ndan oluşan yeni bir yapılanmaya gidilmesini öngörüyor.
Türkiye’de kurumların geleneksel olarak kendilerini koruma reflekslerini çok geliştirdiğini belirten Yıldız, bu noktada yetki devri konusunda sorunlar yaşanabileceği uyarısında bulunuyor.
- “Önce yönetmelikler çıktı, sonra yasa”-
Dursun Yıldız, AB’nin belirlediği planının Türkiye tarafından direk alınıp, kopyalanması yerine mevcut yapı, konjonktür ve çalışma anlayışı ile Türkiye şartlarına uyarlanması gerektiğini savunuyor.
Su Yasası’na yönelik süreçte gariplik yaşandığını anlatan Yıldız, “Yönetmelikler önce çıktı, yasa sonra çıktı. Türkiye’de her şeyin dakik işlemeyeceğini bilerek konuşuyorum. Hata yapıp ıskalamamak için yapılması gereken şeyler var. Öncelikle onları yapalım” diyor.
Bakanlığın ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş almasına karşın taslakta paydaşların yeteri kadar yer almadığını savunan Yıldız, Türkiye’nin idari yapısıyla, sulama yönetimi havza yapısı arasında çatışmalar yaşanabileceği uyarısında bulunuyor.
Yıldız, “Bu tasarı ile birlikte havza yönetimi gelecek. Nehir havzası yönetimi ile yönetmelikte tanımlanan şeyler Türkiye’nin il bazındaki idari yapılanmasıyla bazı yerlerde sorunlar ortaya çıkartacak. Çünkü havza daha geniş. Havza bazında yapılacak olan yapılanma en az 3-5 hatta 10’a yakın vilayeti içine alıyor” diyor.
- “Kervan yolda düzülür mantığı ile kaybederiz”-
Su Yasası’nı Türkiye için ileri bir adım olarak değerlendiren Yıldız, bu noktada önemli bir ayrıntıya şu cümlesi ile dikkat çekiyor: “Ama kervan yolda düzülür mantığı ile hareket edilirse kaybederiz.”
Osmanlı’dan bugüne su yönetimini incelediğini ifade eden Dursun Yıldız, “Su yönetimi yapısı, devletin idari işleyiş ve siyasi yapısına hiçbir şekilde farklı olamaz. Onların bütüncüllüğünü sağlayacaksınız. Mesela havza başkanı ile valiyi karşı karşıya getirmemeniz lazım” diyor.
DSİ’nin 1000 günde 1000 gölet projesi olduğunu hatırlatan Yıldız, bunun su yasası, su yapısı ve su havza planlaması yapılmadan gerçekleşmesi halinde bunların birbirlerini olumsuz yönde etkileme riskinin çok yüksek olduğu görüşünde.
- “Su yönetiminde çok başlı bir yapı var”-
Bu hassas konuyu bir de TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baran Bozoğlu’na sorduk.
Meclise getirilen tasarının henüz kamuoyu ile tam olarak paylaşılmadığını belirten Bozoğlu, “Ancak bu taslaktan anladığımız kadarıyla Türkiye’de, kuraklık gibi su yönetimi gibi konularda tam bir çözüm önerisi üretilmediğini görüyoruz” diyor.
Bozoğlu, Su Kanunu’nun Türkiye açısından çok önemli bir çalışma olduğunun altını çiziyor.
Çerçeve kanun olması açısından bu yasayı kıymetli ve olması gereken bir gelişme olarak niteleyen Bozoğlu, “Şuan yönetimler birbirinden çok bağımsız şekilde hareket ediyor. Şuan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı başka bir politika izliyor, Orman ve Su İşleri Bakanlığı başka, Devlet Su İşleri ve Belediyeler ise daha başka bir politika izliyor. Yani çok başlı bir yapı var. Su Kanunu’nun bu çok başlı yapıya çözüm üretmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum” diyor.
- “Kaç yıllığına olursa olsun, su tahsisi yaklaşımı doğru değil”-
Bir önceki taslakta da benzer noktaların olduğuna dikkat çeken Bozoğlu, 39 yıllığına da olsa 19 yıllığına da olsa bir su tahsisi yaklaşımının yanlış olduğu görüşünde.
Türkiye’nin 2-3 yılda bir meteorolojik kuraklığı yoğun şekilde yaşamaya başladığını ifade eden Bozoğlu, “Meteorolojik kuraklığın bu kadar somut olarak ortaya konduğu hatta Konya Havzası’nın kuruduğunun resmi makamlarca açıkladığı bir dönemde Su Kanunu’nun içinde su tahsisinden bahsedilmemesi ve bunun yasaklanması gerekiyor” diye konuşuyor.
- “Türkiye’de denetim mekanizması sağlıklı değil”-
Bozoğlu’na göre Türkiye’de zaten denetim mekanizması sağlıklı değil.
Bakanlığın şuan yer altı suyunu bile kontrol edemez durumda olduğunu savunan Bozoğlu, su tahsisi yaklaşımını şöyle değerlendiriyor: “Halkın malı olan, kamuoyuna mal olması gereken alanların özel sektöre devredilmesi ve özel sektörün de sağlıklı bir denetim mekanizması olmaması bu kaynakların tüketilmesi anlamına geliyor. Fabrikalardan kaçak kuyu suyu denetimi bile yapılamazken, akarsuların 29 yıllığına kiralanmasının çok sağlıklı olmadığını düşünüyoruz.”
Anlaşılan bu tasarı Meclis’te görüşülmeye başlandığı zaman uzun bir süre tartışılacağa benziyor. Bizce geri dönüşü olmayan hatalar yapmaktansa öncesinde tartışmakta fayda var.
İrfan Donat
idonat@bloomberght.com
http://www.bloomberght.com/analiz/haber/1610143-analiz-akarsular-29-yilligina-ozel-sirketlere-kiralanacak-mi