TÜRKİYE TARIMININ ÇÖKERTİLMESİ
Dr.İdil Konyalı
Türkiye ekonomisininin 1980 ' lere kadar itici gücü tarım sektörü
olmuştur.Türkiye ihracatının 1923 ' lerden itibaren elli yıl boyunca
neredeyse tamamı tarım ürünlerinden ibaretti. Özellikle
pamuk,tütün,fındık,üzüm,incir gibi Bu ürünler ihracatın %90 ' ını
sağlıyordu .Bu ürünlerin satışı ile Türkiye ekonomisi finanse
edilebilmiş. Yollar,fabrikalar,barajlar her türlü yatırım
yapılabilmiş ve devlet çarkı döndürülebilmiştir.
1950 ' lerden itibaren batılı uzmanların Türkiye için hazırladığı
raporlarda yatırımların ağır sanayii,makine sanayii,yüksek
teknolojiler yerine tarım ve tarıma dayalı hafif sanayilere ağırlık verilmesi
ısrarlı ve sürekli şekilde tavsiye edilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı bitmiş Avrupa yanmış yıkılmıştı. Avrupa'da tarım
ürünleri alanında büyük bir açık vardı.
Avrupa tarım ve hayvancılığa yapılan yatırımlarla ancak 1970 lerde
Kendi kendine yeter hale gelmiş daha sonra
pek çok üründe ihracatçı durumuna gelmiştir. Amerika gelişen Avrupa
üretimi karşısında giderek artan stoklarla karşı karşıya kalmış. Bu
stokların nereye satılacağı bir mesele olarak ortaya çıkmıştır.
Avrupa ve Amerika ' nın gelişen teknolojilerin de etkisiyle artan
stoklarının eritilmesi için yeni pazarların oluşturulması için
Arjantin,,Brezilya,Meksika,Türkiye ve benzeri ülkelerin tarım ve
hayvancılık sektörlerinin çökertilmesi ve bu ülkelere ihracat yolunun
açılması için gayet ince ,rafine edilmiş neo-liberal -küreselleşmeci
programlar hazırlanarak uygulamaya konmuştur.
Yeniden yapılanma, istikrar paketleri,yapısal uyum programları,,tarım
reformu vb isimler altında ki bu programlar üzerinde
düşünülmeden,arka planı bilinmeden,okunduğunda asıl maksadını gizleyen tuzaklarla
dolu olduğu halde masum metinler gibi görünür .İMF,Dünya Bankası,Dünya
Ticaret Örgütü, GATT(tarifeler ve ticaret genel anlaşması) uygulandığı
Ülkelerde tarım ve bütün ekonomiyi imha projeleridir.
1980 ' lerden sonra Türkiye ve benzeri ülkelerden isteyip uygulattığı programın ana başlıklarını şöyle sıralayabiliriz :
- Destekleme alımlarını daraltmak
- Girdi sübvansiyonlarını düşürmek
- Liberal politikalarla dış ticareti-ithalatı özendirmek
- Destekleme alımları yapan kurumları ve tarım kit ' lerini özelleştirmek,ortadan kaldırmak
- Taban fiyat uygulamalarını ortadan kaldırmak
- Tarım kredi faizlerini yükseltmek
Gelişmiş ülkelerin sanayii ve hizmet sektörlerinin aşırı gelişmiş
Olması dolayısıyla tarımda geçinen nüfus oranı çok düşüktür. Bu ülkeler
tarımda ileri teknoloji kullanmaktadır. Toprak toplulaştırmasını
tamamlamış,birim alanda yüksek verim elde etmeleri,çiftçiye doğrudan mali destek
yapacak güçte olmaları ile fiyatları az gelişmiş ülkelere göre daha düşüktür..
Ayrıca bu ülkelerde tarım girdileri (mazot,tohum fide,ilaç,gübre vs.)
çok ucuzdurlar . Amerikan köylüsü 1 lt mazotu 250.000 liraya alırken Türk
köylüsü 1.250.000 liraya almaktadır. Amerika'da elektrik 1,5-2 cent
Türkiye'de 8-9 centtir. Ayrıca ihracat primleri ,vergi iadeleri ve
pek çok örtülü açık ihracat destek uygulamaları vardır .Bu şartlar
altında ithalatın serbest bırakılması ile ucuz fiyatlarla ürünler az gelişmiş
ülkelerin iç pazarlarını işgal etmektedirler. Nasılsa ucuz alıyoruz
diye IMF,DB,DTÖ gibi kurumların zorlaması ile hem ithalatın yolu açılmakta
hem de uygulanan bu politikalarla tarım sektörü çökertilmektedir. Düşük
fiyatlarla yapılan dış alımlarla yine IMF ve Dünya Bankası ' nın yüksek faizli
kredileri ile karşılanmaktadır. Öte yandan tarlalar boş kalmakta köylü
açlığa mahkum edilmekte,toprak fiyatları sudan ucuz hale
gelmektedir.1989 ' da Türkiye mercimek ihracatında üçüncü sırada iken bugün dünyanın
dördüncü ithalatçısı olmuştur.
Dünya Ticaret Örgütü, DB ve IMF ile beraber dünya tekellerinin yani
mali oligarşinin önündeki bütün engelleri kaldırıp bütün dünyayı tam bir
sömürge haline getiren kuralları koymaktadır. Ulus devletler bu
kuralları kabul etmezse baskı,ambargo,şantaj,terörist faaliyetlerle karşı karşıya
kalmaktadırlar.
DTÖ nün hedefleri milli pazarların dışa açılması,milli tekellerin
yıkılması,gümrüklerin indirilmesi ,sermayenin ve her türlü mal ve
hizmetin serbest ve sınırsız dolaşımı demek olan küreselleşmenin
gerçekleşmesidir.
Türkiye ' nin Avrupa Birliği macerası yapılan Gümrük Birliği anlaşması
Ve kabul edilen uyum yasaları ekonomik bakımdan aleyhimize sonuçlar
vermiştir. Türkiye ekonomisi tahrip olurken tarım ve sanayii çöküşe
sürüklenmektedir. AB işbirlikçileri dışında milli düşünen herkesin
kabul ettiği gibi GB anlaşması ile sekiz yılda AB 'paranın,malların,hizmetlerin,iş gücünün
serbestçe dolaşımını'amaçladığı halde Türkiye'ye iş gücünün Avrupa'da serbest
dolaşımını engellemiştir. Türkiye' de iş gücünün serbest dolaşımından
vazgeçmiştir.6 Mart 1995 tarihli Gümrük Birliği Anlaşması ile Türkiye tarım,sanayii,hizmet
sektörlerindeki ithalatın önündeki bütün engel ve kısıtlamaları
kaldırmıştır. Canlı hayvan,et ve et ürünleri,süt
ürünleri,sebze,meyve,un,irmik,şeker ve şekerleme,hazır
yiyecek,tütün,pamuk ve birçok üründe gümrük vergileri sembolik
seviyelere indirilmiştir.
Görülmektedir ki Avrupa Birliği ile Dünya Bankası,IMF,Dünya Ticaret
Örgütü'nün birbirinden farklılıkları olmadığı çıkarılan uyum
yasaları,iktisadi ve siyasi kriterler ve uygulamaları ile
anlaşılmaktadır.. IMF ve DB gibi Avrupa Birliği de yerli sanayii ve
tarımı destekleyici ve koruyucu uygulamaların kaldırılması,kamu
tekellerinin yıkılması,yabancı sermaye için her çeşit kısıtlamanın
kaldırılmasını amaçlamakta ve gerçekleştirmektedir. AB bunu gümrük
birliği ile yaparken Amerika Dünya Bankası, İMF,DTÖ ile yapmaktadır..
AB veya ABD birbirlerinin alternatifi değildir. İkisi de bin yıldır
devam eden Haçlı Seferlerinin devamı olarak Türk milletinin ve Türk
devletinin Anadolu topraklarından yok edilmesini hedeflemektedirler.
24 Ocak Kararları ile başlayıp 12 Eylül Darbesi ve ANAP iktidarı ile
devam eden Türk Devletinin tasfiyesi için hukuki zemin ve alt yapı
çalışmaları süratle tamamlanmış. Türkiye ' nin her alanda
liberalizasyonu ,ekonominin dış etkilere açık hale getirilmesi ,milli
devlet ve ekonominin çökertilmesi plan ve programları uygulamaya
sokulmuştur.Bu dönemde uygulanan programlar 1978 de Tokyo da yapılan
Dünya Ticaret Örgütü toplantısında alınan kararlardır. İşte meşhur
'Özal reformları' diye yere göğe sığdırılamayan uygulamalar bu toplantılarda
alınan kararların noktası noktasına hayata geçirilmeleridir.
Et Balık Kurumu,Süt Endüstrisi Kurumu,Yem Sanayii ve birçok tarımı
destekleyen,köylünün sömürülmesini önleyen tarım kit ' leri özelleştirme
adı altında eşe dosta peşkeş çekilerek yok edilmişlerdir. Yine bu dönem
sigara tekeli kaldırılmış,yabancı sigara tekellerine iç piyasa
açılmış. Tekel yatırımları durdurulmuş,üretim ve kalite kasıtlı olarak
düşürülmüştür .Çay üretimi özel firmalara açılmıştır,Bu tarım kit ' leri
önce özel bankalara yüksek faizlerle borçlandırılmış, partizanlar
tarafından soyulmuş sonra da zarar ediyorlar denilerek satılıp
kapatılmışlardır. Bütün bu uygulamalar Dünya Bankası istekleri ve
daha sonra İMF ye verilen niyet mektuplarında verilen talimatlara göre
yapılmıştır. Özal 1984 yılında G-7 ve uluslararası şirketlerin
istekleri doğrultusunda çay tekelini kaldırmış ,sonraki hükümetler de İMF ye
verdikleri niyet mektuplarında Çay-kur'u 2003 yılında
özelleştireceklerini taahhüt etmişlerdir.
2001 de yaratılan ekonomik kriz sonrası Türkiye İMF ye tam teslim
edilerek Kemal Derviş'in Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile on beş
milyar dolar kredi karşılığı çıkarılan on beş kanunla tarıma son darbe
indirilmiştir. Geldiğimiz noktada 1980 den başlayıp günümüzde devam
eden emperyalist programla geldiğimiz yer neresidir?
İşsizlik,üretimsizlik,gıda maddelerinde pahalılık,yetersiz beslenme ile zekaları yeterince
gelişmeyen çocuklar şehirlerde patlayan nüfus artışı,kapkaççılıklar,sokak
çocukları sayısında büyük artış. Nihayet tarım ürünlerinde kendi kendine yeten
dünyanın yedi ülkesinden biri olan Türkiye ' nin tarım ürünleri
ithalatçısı bir ülke konumuna gelmesi. Artık ülkemiz her yıl 500 000 ton
pamuk,1.200.000 ton mısır,300.000 ton pirinç ,500.000 ton
ayçiçeği ,1400.000 ton soya fasulyesi başta olmak üzere bütün tarım
ürünleri dışalımı her geçen gün artmaktadır.
Uzun yıllar dünyanın en önemli pamuk ihracatçılarından olan ülkemiz
Bugün yılda 550-600 milyon dolarlık pamuk ithal etmektedir. Daha yirmi yıl
öncesi ihracatının %15 ini pamuk satarak karşılayan Türkiye bugün
yılda 500.000 ton pamuk ithal etmektedir. Türkiye bugün pamuk ithalatının %
40 ' ını Amerika' dan, %20 sini Yunanistan'dan geri kalanını ise Suriye,
Paraguay, Güney Afrika, Çad ve Afganistan'dan yapmaktadır. Bu trajik
gelişme kendiliğinden olmamıştır. Amerika tarım sektörünü her yıl 30
milyar dolar desteklerken,köylüsüne %0,25 faizli krediler verirken
Türkiye yukardan beri anlattığımız İMF ve Dünya Bankası programları
İle tarımını yok etmektedir. Keza Avrupa Birliği de kendi köylüsüne yılda
45 milyar Euro yardım etmektedir. Türk köylüsü bu gün bankalardan normal
ticari faiz üzerinden kredi kullanmaktadır. Doğrudan gelir desteği
adı altında dönüm başına 15 milyon lira para verilerek ister ek ister
ekme denmektedir.
Öte yandan Amerikan bankaları Dünya Bankasının klavuzluğunda iplik
fabrikalarına Amerikan pamuğu almaları için düşük faizli uzun vadeli
krediler açarak yerli pamuk üretimini engellemeye başlamışlardır.
Zaten Türk köylüsü Avrupalı ve Amerikalı çiftçiye göre mazot,ilaç,tohum ve
diğer girdileri %300-400 pahalıya kullanmaktadır. Bu gidişle yerli
pamuk üretimi tarihe karışabilir.
Pamukta olanlar diğer ürünlerde de olmaktadır. Tütün üretimimizin
üzerinde oynanan oyunlar bir başka faciadır. Türkiye on yıllardır
tütün ihracatında ilk beş sıradadır. Türkiye bu ihracatından 450.000 milyon
dolar gelir sağlamaktayken Özal sigara üretiminde tekeli kaldırarak
yabancı sigara tekellerine iç piyasayı açtı. Türkiye tütün ithal eder
duruma düştü. Tekel sigara fabrikalarına 1986 dan beri hiçbir yatırım
yapılmadı. Kalitesiz üretim için her türlü sabotaj yapıldı. Yabancı
sigara tekellerinin iç tüketimde %60 a varan bir pazar payı elde
etmeleri sağlandı. Tütün üretimine kotalar konarak 1999 da 251.000 ton olan
üretim 2000 yılında 208.000 tona 2002 yılında ise 120.000 tona düşürülmüştür..
Amerika'dan ve Nijerya'dan virjinya tipi tütün ithal edilirken
Yunanistan ' dan da Türk tipi tütün ithal edilmektedir. Zaten zor durumdaki Türk
tütüncülüğüne son darbe Amerika'da hazırlanıp gelen Kemal Derviş'in
kabul ettirdiği tütün yasası olmuştur. Devlet artık tütün almayacaktır,
üretici tüccarın insafına terkedilmiştir. Türk tütünü en kıraç ve verimsiz
topraklarda yetişmektedir Bu topraklarda başka bir ürün
yetişmemektedir. Tütün üretimi küçük arazi parçalarında aile tarımı olarak yapılmaktadır.
Babalar,çocuklar ve torunlar 14 ay çalışarak ürün elde
edilebilmektedir.14 aylık çabanın sonunda asgari ücret seviyesinde
bir gelir sağlanmaktadır..500.000 civarında aile aşağı yukarı 2.500.000
nüfus,tekel fabrikalarında çalışan otuz bin işçi işsizler ordusuna
ilave edilmektedir. 2001 yılında Türkiye'de 8 katrilyonluk sigara satışı
yapılmış.Satış fiyatının %70 inin vergi ve çeşitli fonlar olduğu
düşünüldüğünde sigaradan devlet gelirinin5.6 katrilyon (4 milyar
dolar) olduğu anlaşılır. Ayrıca 2.5 milyon kişiye ekmek kapısı olmasını da
düşünürsek böyle bir gelirden devlet nasıl vazgeçer. Türkiye en son
Amerika'dan 1 milyar hibe veya 8.5 milyar dolar borç karşılığı dış
politikasına ipotek koydurup Amerika'ya destek olmayı kabul
etmiştir . Bu kredi Türkiye Kuzey Irak'a kendi başına girdiği takdirde
durdurulacaktır. Yani Türkiye bu krediyi almak için Kuzey Irak'ta ki
politikalarından vazgeçmiş olmaktadır.
Fındık,üzüm,incir,şeker pancarı ve diğer ürünler de de aynı oyunlar
oynanmakta köylü ve üretim bitirilmektedir .En son fındıkta oynanan
oyununun başak aktörünün Tayyip ' in danışmanlarından Cüneyt Zapsu
olması dolayısıyla basında geniş yer almıştır. Dünya üretiminin çok düşük
olduğu bir yılda ucuz fiyatlarla üreticinin malı alınmak ıstenmektedir.
Pancarda da aynı oyunlar oynanmaktadır. Bir yanda pancar ekimi
Engellenip şeker fabrikaları kapatılırken öte yandan Amerika'dan ithal mısır
getirilerek nişasta bazlı şeker üretimi artırılmaya çalışılmaktadır.
Pancar üreticileri gazetelere verdikleri tam sayfa ilanlarla bu
İhaneti halka duyurmaktadırlar. Avrupa ve Amerika'da nişasta bazlı şeker
üretim kotası %2 iken Türkiye'de önce %10a şimdi de %15e
çıkarılmaktadır.500.000 ton şeker fazlamız varken şeker fabrikaları kapatılırken bu kararın memlekete ne faydası vardır. Türkiye'de beş büyük nişasta üreticisi
vardır. Birisi Cargill ' in yasalara aykırı ve İznik gölü'nü
kirletecek fabrikası diğeri yine Cargill ve meşhur ÜLKER 'in ortak olduğu Pendik
Nişasta 'dır. Tayyip Erdoğan ' ın yıllardır Ülker ürünlerini Üsküdar
dağıtıcısı ve oğlunun da KolaTurka dağıtıcısı olduğunu ;Maliye Bakanı
Unakıtan ' ın Ülker ' in muhasebecisi ve oğlunun da mısır ithalatı yapan
şirketi olduğunu hatırlarsak iş anlaşılır. Bir yanda sekiz milyon
üretici ,otuz şeker fabrikasında otuz bin işçi ve on binlerce
kamyoncu esnafı diğer yanda uluslar üstü bir şirket olan Cargill ve müslüman
(!) mukaddesatçıI(!) Ülker. Sekiz milyon insanın ekmeğine göz dikerek
Amerika ' dan mısır getirip şeker yapacaklar.
1980lerden beri devam eden Dünya Bankası,İMF Gümrük Birliği
politikaları ile Türk tarımı yok edilmektedir .Bu gün ülkemiz yılda 14-15 milyar
dolar tarım ürününü dışardan almaktadır.Önümüzdeki beş yılda bu miktarın
yirmi milyar doları geçebileceğini tahmin etmekteyiz .Amerika Türkiye' borç
vermezse veya Avrupa ve Amerika tarım ürünleri fiyatlarını
yükseltirlerse Türk halkı Somali veya Arjantin örneğinde olduğu gibi aç mı
kalacaktır?
Tarım sektörünün tasfiyesiyle nüfusunun %70i doğrudan ve dolaylı
olarak tarımdan geçinen bu ülkede insanların nasıl yaşayabileceği hiç
hesaplanmamaktadır. Tarımla uğraşan nüfusun gelişmiş ülkelerde olduğu
gibi %10 ' lara indirileceğinden söz edilmektedir. Peki bu iş nasıl
olacaktır. Mevcut sanayimiz tasfiye edilirken,fabrikalar kapatılırken
bu insanları nerede istihdam edeceksiniz.1980lerden beri ülkemizde ciddi
bir sanayii yatırımı yapılmamıştır Yapmaya kalksanız bile bunu bu gün
nasıl finanse edeceksiniz. Bir kişinin sanayide iş bulabilmesi için 50.000
dolarlık yatırıma ihtiyaç vardır.
Bütün cumhuriyet tarihi boyunca devlet çarkının dönmesi tarım
Ürünleri fiyatlarının düşük tutulması sonucu artı değerin devlete ve özel
kesime transferi sayesinde olmuştur. Alt yapı ,sağlık,enerji,bankacılık
kitler, kamu ve özel sektör yatırımları bu memlekette ne yapılmışsa tarımdan
elde edilen kaynaklarla sağlanmıştır. Ekonominin itici gücü seksen yıl
boyunca hep tarım olmuştur. 1980lerden beri uygulanan neo-liberal monetarist
politikalar sonucu ülkemiz faiz sarmalına sokulmuştur .Bu gün iç borç
177 katrilyon liraya bunun faizi ise 85 katrilyon liraya çıkmıştır.85
katrilyon liranın % 90 ı 2000 tefeciye ödenirken kırk milyonu aşkın
köylü nüfusuna verilen 1-2 katrilyonluk destek kaldırılmaya
çalışılmaktadır. Atatürk'ün 'köylü efendimizdir' sözü boş bir laf değildir.
Tarımın gelir getirmemesi hatta bazı seneler yapılan masrafın bile
Geri alınamaması şehirlere göçü artırmakta tarım arazileri ekilememektedir.
Köylü geçinememekte, Ziraat Bankası ve kooperatiflere borcunu
ödeyememekte traktör ve tarlasına haciz gelmektedir. Bunun sonucu
olarak tarım arazisi fiyatları tarımdaki çöküşe bağlı olarak ucuzlamaktadır.
İşte bu ortamda yapılan ve yapılacak kanun değişiklikleri çok önem
kazanmaktadır. AB ne uyum yasaları içinde olan 'yabancılara toprak
edindirme' 57,58 ve 59cu hükümetler zamanında kabul edilen Kamu İhale
Kanunu,Endüstri Bölgeleri Kanunu,Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu gibi kanunlarla
sağlanmaktadır .Ayrıca 1934 tarihli Tapu Kanunundaki 35. Madde
değiştirilerek yabancıların 300 dönüme kadar toprak almaları
sağlanmış.300 DÖNÜMÜN ÜSTÜ İÇİN Bakanlar Kurulu kararına
bağlanmıştır .Böylelikle Türkiye topraklarının süratle yabancıların
eline geçmesinin önündeki milli hukukun koyduğu bütün engeller kaldırılmaktadır.
Devlet bütçe açıklarını kapamak,faiz ödemelerini yapmak için
Topraklarını satacak. Köylü ekemediği biçemediği,geçinemediği için topraklarını elden
çıkaracak .Bu paralar faiz ödemesi ,tarım ürünleri ,içki , lüks ve
tüketim maddeleri dış alımı için yine dışarıya gidecektir. Devletin
ve milletin topraklarının kaybedilmesi yanımıza kar kalacaktır.
Bu senaryo gerçekleşirken Ziraat Bankası'da Citibank , HSCB veya
Bunlara bağlı bir bankaya satılarak borçlu, hacizli, ipotekli köylünün
toprakları da otomatik olarak uluslar üstü tekellerin eline geçecektir.
İnsanımız iş bulabilirse kendi toprağında 1dolar yevmiye ile köle olacaktır .Orta
ve Güney Amerika Afrika halkları gibi.Tabii bu gidiş
engellenmezse .Değişimci, dönüşümcü, küreselleşmeci, neo -liberal
hainler durdurulmazsa... Bu bir komplo teorisi değildir. Aynen Osmanlı
devleti ' nde yaşanmıştır. 1867 de bugün olduğu gibi 'yabancılara
toprak-mülk edindirme yasası' çıkarıldı .Bu yasa sonucunda başta ege bölgesi
olmak üzere sadece İngilizler 2.8 milyon dönüm toprak aldılar .Buna
Rum,Ermeni,Yahudilerin eline geçen topraklar da ilave edilirse 5-6
Milyon dönüm toprak Türk köylüsünün elinden alınmış olmaktadır. Toprağı
olmayan bir toplumun hiç bir hakkının olmayacağı açıktır. Mehmet Akif'in
dediği gibi 'Hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi tarih' Aynı felaketleri
yaşamamak için bütün millicilerin bu emperyalist saldırıya karşı tek
vücut olarak savaşmaları gerekmektedir...
KAYNAKÇA
1-Bolluk içinde Yoksulluk, çeviren A. Başer Kafaoğlu ,Kaynak yayınları 2001
2-Tarladan sofraya tarım,Abdullah Aysu, Su Yayınları 2002
3-Ziraat Odaları Birliği basın bültenleri ve web sayfaları
4-Yabancılar Toprak Ediniyor,Turgay Tüfekçioğlu, Orkun Dergisi,Eylül 2003
Dr.İdil Konyalı
Türkiye ekonomisininin 1980 ' lere kadar itici gücü tarım sektörü
olmuştur.Türkiye ihracatının 1923 ' lerden itibaren elli yıl boyunca
neredeyse tamamı tarım ürünlerinden ibaretti. Özellikle
pamuk,tütün,fındık,üzüm,incir gibi Bu ürünler ihracatın %90 ' ını
sağlıyordu .Bu ürünlerin satışı ile Türkiye ekonomisi finanse
edilebilmiş. Yollar,fabrikalar,barajlar her türlü yatırım
yapılabilmiş ve devlet çarkı döndürülebilmiştir.
1950 ' lerden itibaren batılı uzmanların Türkiye için hazırladığı
raporlarda yatırımların ağır sanayii,makine sanayii,yüksek
teknolojiler yerine tarım ve tarıma dayalı hafif sanayilere ağırlık verilmesi
ısrarlı ve sürekli şekilde tavsiye edilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı bitmiş Avrupa yanmış yıkılmıştı. Avrupa'da tarım
ürünleri alanında büyük bir açık vardı.
Avrupa tarım ve hayvancılığa yapılan yatırımlarla ancak 1970 lerde
Kendi kendine yeter hale gelmiş daha sonra
pek çok üründe ihracatçı durumuna gelmiştir. Amerika gelişen Avrupa
üretimi karşısında giderek artan stoklarla karşı karşıya kalmış. Bu
stokların nereye satılacağı bir mesele olarak ortaya çıkmıştır.
Avrupa ve Amerika ' nın gelişen teknolojilerin de etkisiyle artan
stoklarının eritilmesi için yeni pazarların oluşturulması için
Arjantin,,Brezilya,Meksika,Türkiye ve benzeri ülkelerin tarım ve
hayvancılık sektörlerinin çökertilmesi ve bu ülkelere ihracat yolunun
açılması için gayet ince ,rafine edilmiş neo-liberal -küreselleşmeci
programlar hazırlanarak uygulamaya konmuştur.
Yeniden yapılanma, istikrar paketleri,yapısal uyum programları,,tarım
reformu vb isimler altında ki bu programlar üzerinde
düşünülmeden,arka planı bilinmeden,okunduğunda asıl maksadını gizleyen tuzaklarla
dolu olduğu halde masum metinler gibi görünür .İMF,Dünya Bankası,Dünya
Ticaret Örgütü, GATT(tarifeler ve ticaret genel anlaşması) uygulandığı
Ülkelerde tarım ve bütün ekonomiyi imha projeleridir.
1980 ' lerden sonra Türkiye ve benzeri ülkelerden isteyip uygulattığı programın ana başlıklarını şöyle sıralayabiliriz :
- Destekleme alımlarını daraltmak
- Girdi sübvansiyonlarını düşürmek
- Liberal politikalarla dış ticareti-ithalatı özendirmek
- Destekleme alımları yapan kurumları ve tarım kit ' lerini özelleştirmek,ortadan kaldırmak
- Taban fiyat uygulamalarını ortadan kaldırmak
- Tarım kredi faizlerini yükseltmek
Gelişmiş ülkelerin sanayii ve hizmet sektörlerinin aşırı gelişmiş
Olması dolayısıyla tarımda geçinen nüfus oranı çok düşüktür. Bu ülkeler
tarımda ileri teknoloji kullanmaktadır. Toprak toplulaştırmasını
tamamlamış,birim alanda yüksek verim elde etmeleri,çiftçiye doğrudan mali destek
yapacak güçte olmaları ile fiyatları az gelişmiş ülkelere göre daha düşüktür..
Ayrıca bu ülkelerde tarım girdileri (mazot,tohum fide,ilaç,gübre vs.)
çok ucuzdurlar . Amerikan köylüsü 1 lt mazotu 250.000 liraya alırken Türk
köylüsü 1.250.000 liraya almaktadır. Amerika'da elektrik 1,5-2 cent
Türkiye'de 8-9 centtir. Ayrıca ihracat primleri ,vergi iadeleri ve
pek çok örtülü açık ihracat destek uygulamaları vardır .Bu şartlar
altında ithalatın serbest bırakılması ile ucuz fiyatlarla ürünler az gelişmiş
ülkelerin iç pazarlarını işgal etmektedirler. Nasılsa ucuz alıyoruz
diye IMF,DB,DTÖ gibi kurumların zorlaması ile hem ithalatın yolu açılmakta
hem de uygulanan bu politikalarla tarım sektörü çökertilmektedir. Düşük
fiyatlarla yapılan dış alımlarla yine IMF ve Dünya Bankası ' nın yüksek faizli
kredileri ile karşılanmaktadır. Öte yandan tarlalar boş kalmakta köylü
açlığa mahkum edilmekte,toprak fiyatları sudan ucuz hale
gelmektedir.1989 ' da Türkiye mercimek ihracatında üçüncü sırada iken bugün dünyanın
dördüncü ithalatçısı olmuştur.
Dünya Ticaret Örgütü, DB ve IMF ile beraber dünya tekellerinin yani
mali oligarşinin önündeki bütün engelleri kaldırıp bütün dünyayı tam bir
sömürge haline getiren kuralları koymaktadır. Ulus devletler bu
kuralları kabul etmezse baskı,ambargo,şantaj,terörist faaliyetlerle karşı karşıya
kalmaktadırlar.
DTÖ nün hedefleri milli pazarların dışa açılması,milli tekellerin
yıkılması,gümrüklerin indirilmesi ,sermayenin ve her türlü mal ve
hizmetin serbest ve sınırsız dolaşımı demek olan küreselleşmenin
gerçekleşmesidir.
Türkiye ' nin Avrupa Birliği macerası yapılan Gümrük Birliği anlaşması
Ve kabul edilen uyum yasaları ekonomik bakımdan aleyhimize sonuçlar
vermiştir. Türkiye ekonomisi tahrip olurken tarım ve sanayii çöküşe
sürüklenmektedir. AB işbirlikçileri dışında milli düşünen herkesin
kabul ettiği gibi GB anlaşması ile sekiz yılda AB 'paranın,malların,hizmetlerin,iş gücünün
serbestçe dolaşımını'amaçladığı halde Türkiye'ye iş gücünün Avrupa'da serbest
dolaşımını engellemiştir. Türkiye' de iş gücünün serbest dolaşımından
vazgeçmiştir.6 Mart 1995 tarihli Gümrük Birliği Anlaşması ile Türkiye tarım,sanayii,hizmet
sektörlerindeki ithalatın önündeki bütün engel ve kısıtlamaları
kaldırmıştır. Canlı hayvan,et ve et ürünleri,süt
ürünleri,sebze,meyve,un,irmik,şeker ve şekerleme,hazır
yiyecek,tütün,pamuk ve birçok üründe gümrük vergileri sembolik
seviyelere indirilmiştir.
Görülmektedir ki Avrupa Birliği ile Dünya Bankası,IMF,Dünya Ticaret
Örgütü'nün birbirinden farklılıkları olmadığı çıkarılan uyum
yasaları,iktisadi ve siyasi kriterler ve uygulamaları ile
anlaşılmaktadır.. IMF ve DB gibi Avrupa Birliği de yerli sanayii ve
tarımı destekleyici ve koruyucu uygulamaların kaldırılması,kamu
tekellerinin yıkılması,yabancı sermaye için her çeşit kısıtlamanın
kaldırılmasını amaçlamakta ve gerçekleştirmektedir. AB bunu gümrük
birliği ile yaparken Amerika Dünya Bankası, İMF,DTÖ ile yapmaktadır..
AB veya ABD birbirlerinin alternatifi değildir. İkisi de bin yıldır
devam eden Haçlı Seferlerinin devamı olarak Türk milletinin ve Türk
devletinin Anadolu topraklarından yok edilmesini hedeflemektedirler.
24 Ocak Kararları ile başlayıp 12 Eylül Darbesi ve ANAP iktidarı ile
devam eden Türk Devletinin tasfiyesi için hukuki zemin ve alt yapı
çalışmaları süratle tamamlanmış. Türkiye ' nin her alanda
liberalizasyonu ,ekonominin dış etkilere açık hale getirilmesi ,milli
devlet ve ekonominin çökertilmesi plan ve programları uygulamaya
sokulmuştur.Bu dönemde uygulanan programlar 1978 de Tokyo da yapılan
Dünya Ticaret Örgütü toplantısında alınan kararlardır. İşte meşhur
'Özal reformları' diye yere göğe sığdırılamayan uygulamalar bu toplantılarda
alınan kararların noktası noktasına hayata geçirilmeleridir.
Et Balık Kurumu,Süt Endüstrisi Kurumu,Yem Sanayii ve birçok tarımı
destekleyen,köylünün sömürülmesini önleyen tarım kit ' leri özelleştirme
adı altında eşe dosta peşkeş çekilerek yok edilmişlerdir. Yine bu dönem
sigara tekeli kaldırılmış,yabancı sigara tekellerine iç piyasa
açılmış. Tekel yatırımları durdurulmuş,üretim ve kalite kasıtlı olarak
düşürülmüştür .Çay üretimi özel firmalara açılmıştır,Bu tarım kit ' leri
önce özel bankalara yüksek faizlerle borçlandırılmış, partizanlar
tarafından soyulmuş sonra da zarar ediyorlar denilerek satılıp
kapatılmışlardır. Bütün bu uygulamalar Dünya Bankası istekleri ve
daha sonra İMF ye verilen niyet mektuplarında verilen talimatlara göre
yapılmıştır. Özal 1984 yılında G-7 ve uluslararası şirketlerin
istekleri doğrultusunda çay tekelini kaldırmış ,sonraki hükümetler de İMF ye
verdikleri niyet mektuplarında Çay-kur'u 2003 yılında
özelleştireceklerini taahhüt etmişlerdir.
2001 de yaratılan ekonomik kriz sonrası Türkiye İMF ye tam teslim
edilerek Kemal Derviş'in Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile on beş
milyar dolar kredi karşılığı çıkarılan on beş kanunla tarıma son darbe
indirilmiştir. Geldiğimiz noktada 1980 den başlayıp günümüzde devam
eden emperyalist programla geldiğimiz yer neresidir?
İşsizlik,üretimsizlik,gıda maddelerinde pahalılık,yetersiz beslenme ile zekaları yeterince
gelişmeyen çocuklar şehirlerde patlayan nüfus artışı,kapkaççılıklar,sokak
çocukları sayısında büyük artış. Nihayet tarım ürünlerinde kendi kendine yeten
dünyanın yedi ülkesinden biri olan Türkiye ' nin tarım ürünleri
ithalatçısı bir ülke konumuna gelmesi. Artık ülkemiz her yıl 500 000 ton
pamuk,1.200.000 ton mısır,300.000 ton pirinç ,500.000 ton
ayçiçeği ,1400.000 ton soya fasulyesi başta olmak üzere bütün tarım
ürünleri dışalımı her geçen gün artmaktadır.
Uzun yıllar dünyanın en önemli pamuk ihracatçılarından olan ülkemiz
Bugün yılda 550-600 milyon dolarlık pamuk ithal etmektedir. Daha yirmi yıl
öncesi ihracatının %15 ini pamuk satarak karşılayan Türkiye bugün
yılda 500.000 ton pamuk ithal etmektedir. Türkiye bugün pamuk ithalatının %
40 ' ını Amerika' dan, %20 sini Yunanistan'dan geri kalanını ise Suriye,
Paraguay, Güney Afrika, Çad ve Afganistan'dan yapmaktadır. Bu trajik
gelişme kendiliğinden olmamıştır. Amerika tarım sektörünü her yıl 30
milyar dolar desteklerken,köylüsüne %0,25 faizli krediler verirken
Türkiye yukardan beri anlattığımız İMF ve Dünya Bankası programları
İle tarımını yok etmektedir. Keza Avrupa Birliği de kendi köylüsüne yılda
45 milyar Euro yardım etmektedir. Türk köylüsü bu gün bankalardan normal
ticari faiz üzerinden kredi kullanmaktadır. Doğrudan gelir desteği
adı altında dönüm başına 15 milyon lira para verilerek ister ek ister
ekme denmektedir.
Öte yandan Amerikan bankaları Dünya Bankasının klavuzluğunda iplik
fabrikalarına Amerikan pamuğu almaları için düşük faizli uzun vadeli
krediler açarak yerli pamuk üretimini engellemeye başlamışlardır.
Zaten Türk köylüsü Avrupalı ve Amerikalı çiftçiye göre mazot,ilaç,tohum ve
diğer girdileri %300-400 pahalıya kullanmaktadır. Bu gidişle yerli
pamuk üretimi tarihe karışabilir.
Pamukta olanlar diğer ürünlerde de olmaktadır. Tütün üretimimizin
üzerinde oynanan oyunlar bir başka faciadır. Türkiye on yıllardır
tütün ihracatında ilk beş sıradadır. Türkiye bu ihracatından 450.000 milyon
dolar gelir sağlamaktayken Özal sigara üretiminde tekeli kaldırarak
yabancı sigara tekellerine iç piyasayı açtı. Türkiye tütün ithal eder
duruma düştü. Tekel sigara fabrikalarına 1986 dan beri hiçbir yatırım
yapılmadı. Kalitesiz üretim için her türlü sabotaj yapıldı. Yabancı
sigara tekellerinin iç tüketimde %60 a varan bir pazar payı elde
etmeleri sağlandı. Tütün üretimine kotalar konarak 1999 da 251.000 ton olan
üretim 2000 yılında 208.000 tona 2002 yılında ise 120.000 tona düşürülmüştür..
Amerika'dan ve Nijerya'dan virjinya tipi tütün ithal edilirken
Yunanistan ' dan da Türk tipi tütün ithal edilmektedir. Zaten zor durumdaki Türk
tütüncülüğüne son darbe Amerika'da hazırlanıp gelen Kemal Derviş'in
kabul ettirdiği tütün yasası olmuştur. Devlet artık tütün almayacaktır,
üretici tüccarın insafına terkedilmiştir. Türk tütünü en kıraç ve verimsiz
topraklarda yetişmektedir Bu topraklarda başka bir ürün
yetişmemektedir. Tütün üretimi küçük arazi parçalarında aile tarımı olarak yapılmaktadır.
Babalar,çocuklar ve torunlar 14 ay çalışarak ürün elde
edilebilmektedir.14 aylık çabanın sonunda asgari ücret seviyesinde
bir gelir sağlanmaktadır..500.000 civarında aile aşağı yukarı 2.500.000
nüfus,tekel fabrikalarında çalışan otuz bin işçi işsizler ordusuna
ilave edilmektedir. 2001 yılında Türkiye'de 8 katrilyonluk sigara satışı
yapılmış.Satış fiyatının %70 inin vergi ve çeşitli fonlar olduğu
düşünüldüğünde sigaradan devlet gelirinin5.6 katrilyon (4 milyar
dolar) olduğu anlaşılır. Ayrıca 2.5 milyon kişiye ekmek kapısı olmasını da
düşünürsek böyle bir gelirden devlet nasıl vazgeçer. Türkiye en son
Amerika'dan 1 milyar hibe veya 8.5 milyar dolar borç karşılığı dış
politikasına ipotek koydurup Amerika'ya destek olmayı kabul
etmiştir . Bu kredi Türkiye Kuzey Irak'a kendi başına girdiği takdirde
durdurulacaktır. Yani Türkiye bu krediyi almak için Kuzey Irak'ta ki
politikalarından vazgeçmiş olmaktadır.
Fındık,üzüm,incir,şeker pancarı ve diğer ürünler de de aynı oyunlar
oynanmakta köylü ve üretim bitirilmektedir .En son fındıkta oynanan
oyununun başak aktörünün Tayyip ' in danışmanlarından Cüneyt Zapsu
olması dolayısıyla basında geniş yer almıştır. Dünya üretiminin çok düşük
olduğu bir yılda ucuz fiyatlarla üreticinin malı alınmak ıstenmektedir.
Pancarda da aynı oyunlar oynanmaktadır. Bir yanda pancar ekimi
Engellenip şeker fabrikaları kapatılırken öte yandan Amerika'dan ithal mısır
getirilerek nişasta bazlı şeker üretimi artırılmaya çalışılmaktadır.
Pancar üreticileri gazetelere verdikleri tam sayfa ilanlarla bu
İhaneti halka duyurmaktadırlar. Avrupa ve Amerika'da nişasta bazlı şeker
üretim kotası %2 iken Türkiye'de önce %10a şimdi de %15e
çıkarılmaktadır.500.000 ton şeker fazlamız varken şeker fabrikaları kapatılırken bu kararın memlekete ne faydası vardır. Türkiye'de beş büyük nişasta üreticisi
vardır. Birisi Cargill ' in yasalara aykırı ve İznik gölü'nü
kirletecek fabrikası diğeri yine Cargill ve meşhur ÜLKER 'in ortak olduğu Pendik
Nişasta 'dır. Tayyip Erdoğan ' ın yıllardır Ülker ürünlerini Üsküdar
dağıtıcısı ve oğlunun da KolaTurka dağıtıcısı olduğunu ;Maliye Bakanı
Unakıtan ' ın Ülker ' in muhasebecisi ve oğlunun da mısır ithalatı yapan
şirketi olduğunu hatırlarsak iş anlaşılır. Bir yanda sekiz milyon
üretici ,otuz şeker fabrikasında otuz bin işçi ve on binlerce
kamyoncu esnafı diğer yanda uluslar üstü bir şirket olan Cargill ve müslüman
(!) mukaddesatçıI(!) Ülker. Sekiz milyon insanın ekmeğine göz dikerek
Amerika ' dan mısır getirip şeker yapacaklar.
1980lerden beri devam eden Dünya Bankası,İMF Gümrük Birliği
politikaları ile Türk tarımı yok edilmektedir .Bu gün ülkemiz yılda 14-15 milyar
dolar tarım ürününü dışardan almaktadır.Önümüzdeki beş yılda bu miktarın
yirmi milyar doları geçebileceğini tahmin etmekteyiz .Amerika Türkiye' borç
vermezse veya Avrupa ve Amerika tarım ürünleri fiyatlarını
yükseltirlerse Türk halkı Somali veya Arjantin örneğinde olduğu gibi aç mı
kalacaktır?
Tarım sektörünün tasfiyesiyle nüfusunun %70i doğrudan ve dolaylı
olarak tarımdan geçinen bu ülkede insanların nasıl yaşayabileceği hiç
hesaplanmamaktadır. Tarımla uğraşan nüfusun gelişmiş ülkelerde olduğu
gibi %10 ' lara indirileceğinden söz edilmektedir. Peki bu iş nasıl
olacaktır. Mevcut sanayimiz tasfiye edilirken,fabrikalar kapatılırken
bu insanları nerede istihdam edeceksiniz.1980lerden beri ülkemizde ciddi
bir sanayii yatırımı yapılmamıştır Yapmaya kalksanız bile bunu bu gün
nasıl finanse edeceksiniz. Bir kişinin sanayide iş bulabilmesi için 50.000
dolarlık yatırıma ihtiyaç vardır.
Bütün cumhuriyet tarihi boyunca devlet çarkının dönmesi tarım
Ürünleri fiyatlarının düşük tutulması sonucu artı değerin devlete ve özel
kesime transferi sayesinde olmuştur. Alt yapı ,sağlık,enerji,bankacılık
kitler, kamu ve özel sektör yatırımları bu memlekette ne yapılmışsa tarımdan
elde edilen kaynaklarla sağlanmıştır. Ekonominin itici gücü seksen yıl
boyunca hep tarım olmuştur. 1980lerden beri uygulanan neo-liberal monetarist
politikalar sonucu ülkemiz faiz sarmalına sokulmuştur .Bu gün iç borç
177 katrilyon liraya bunun faizi ise 85 katrilyon liraya çıkmıştır.85
katrilyon liranın % 90 ı 2000 tefeciye ödenirken kırk milyonu aşkın
köylü nüfusuna verilen 1-2 katrilyonluk destek kaldırılmaya
çalışılmaktadır. Atatürk'ün 'köylü efendimizdir' sözü boş bir laf değildir.
Tarımın gelir getirmemesi hatta bazı seneler yapılan masrafın bile
Geri alınamaması şehirlere göçü artırmakta tarım arazileri ekilememektedir.
Köylü geçinememekte, Ziraat Bankası ve kooperatiflere borcunu
ödeyememekte traktör ve tarlasına haciz gelmektedir. Bunun sonucu
olarak tarım arazisi fiyatları tarımdaki çöküşe bağlı olarak ucuzlamaktadır.
İşte bu ortamda yapılan ve yapılacak kanun değişiklikleri çok önem
kazanmaktadır. AB ne uyum yasaları içinde olan 'yabancılara toprak
edindirme' 57,58 ve 59cu hükümetler zamanında kabul edilen Kamu İhale
Kanunu,Endüstri Bölgeleri Kanunu,Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu gibi kanunlarla
sağlanmaktadır .Ayrıca 1934 tarihli Tapu Kanunundaki 35. Madde
değiştirilerek yabancıların 300 dönüme kadar toprak almaları
sağlanmış.300 DÖNÜMÜN ÜSTÜ İÇİN Bakanlar Kurulu kararına
bağlanmıştır .Böylelikle Türkiye topraklarının süratle yabancıların
eline geçmesinin önündeki milli hukukun koyduğu bütün engeller kaldırılmaktadır.
Devlet bütçe açıklarını kapamak,faiz ödemelerini yapmak için
Topraklarını satacak. Köylü ekemediği biçemediği,geçinemediği için topraklarını elden
çıkaracak .Bu paralar faiz ödemesi ,tarım ürünleri ,içki , lüks ve
tüketim maddeleri dış alımı için yine dışarıya gidecektir. Devletin
ve milletin topraklarının kaybedilmesi yanımıza kar kalacaktır.
Bu senaryo gerçekleşirken Ziraat Bankası'da Citibank , HSCB veya
Bunlara bağlı bir bankaya satılarak borçlu, hacizli, ipotekli köylünün
toprakları da otomatik olarak uluslar üstü tekellerin eline geçecektir.
İnsanımız iş bulabilirse kendi toprağında 1dolar yevmiye ile köle olacaktır .Orta
ve Güney Amerika Afrika halkları gibi.Tabii bu gidiş
engellenmezse .Değişimci, dönüşümcü, küreselleşmeci, neo -liberal
hainler durdurulmazsa... Bu bir komplo teorisi değildir. Aynen Osmanlı
devleti ' nde yaşanmıştır. 1867 de bugün olduğu gibi 'yabancılara
toprak-mülk edindirme yasası' çıkarıldı .Bu yasa sonucunda başta ege bölgesi
olmak üzere sadece İngilizler 2.8 milyon dönüm toprak aldılar .Buna
Rum,Ermeni,Yahudilerin eline geçen topraklar da ilave edilirse 5-6
Milyon dönüm toprak Türk köylüsünün elinden alınmış olmaktadır. Toprağı
olmayan bir toplumun hiç bir hakkının olmayacağı açıktır. Mehmet Akif'in
dediği gibi 'Hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi tarih' Aynı felaketleri
yaşamamak için bütün millicilerin bu emperyalist saldırıya karşı tek
vücut olarak savaşmaları gerekmektedir...
KAYNAKÇA
1-Bolluk içinde Yoksulluk, çeviren A. Başer Kafaoğlu ,Kaynak yayınları 2001
2-Tarladan sofraya tarım,Abdullah Aysu, Su Yayınları 2002
3-Ziraat Odaları Birliği basın bültenleri ve web sayfaları
4-Yabancılar Toprak Ediniyor,Turgay Tüfekçioğlu, Orkun Dergisi,Eylül 2003