Dünyanın en önemli ve stratejik sektörü oldu. Aslında insanlık tarihi boyunca tarım hep önemli oldu. Fakat son yıllarda dünyadaki aç insan sayısı 1 milyara ulaşınca tarımın ve gıdanın önemiçok daha iyi anlaşılır oldu.
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Örgütü(FAO), Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşlar her fırsatta tarımın önemine dikkat çekiyor. Artan gıda fiyatları nedeniyle dünyada açlık sorununun artarak devam ettiğini ve acil önlemler alınmasını istiyor.
Bu acil önlemler arasında tarımsal üretimin artırılması. Üretilen tarım ve gıda ürünlerin adil bölüşümü var.
Uluslararası kuruluşların tahminlerine göre önümüzdeki 10 yıl gıda fiyatlarındaki artış trendi devam edecek. Fiyat artışından en çok yoksullar olumsuz etkileniyor. Kendi kendine yeterli olmayıp tarım ve gıda ürünü ithal edenlerin ithalat faturası her geçen gün ağırlaşıyor.
Son yıllarda yaşananlar gösterdi ki paranız olsa dahi bazen gıda ürünlerine ulaşmanız mümkün olmuyor.
Rusya, 2010’da yaşanan kuraklık sonucunda buğday ihracatını yasakladı. Dünyada buğday fiyatında ciddi artış oldu. Son bir yılda dünya buğday fiyatının yüzde 100 oranında arttığı dikkate alındığında yoksul ülkelerin en temel gıda maddesi ekmeğin hammaddesine ulaşmasının bile zorlaştığını ithalatın faturasının ne kadar ağırlaştığını görmek mümkün.
Türkiye sahip olduğu bitki gen kaynakları, iklim, toprak ve insan kaynağı ile tarımda en avantajlı ülkelerden birisi. Bu potansiyel iyi değerlendirildiğinde Türkiye kendi kendine yeterli her türlü gıda ürününü üretebilir ve ihracatla önemli döviz girdisi sağlayabilir. Fakat,bu avantajı yeterince değerlendirdiğini söylemek zor. Avrupa’nın tarım şampiyonu olarak sunulsa da, uygulanan politikalarda çok ciddi yanlışlıklar var. Bu yanlış politikalar nedeniyle Türkiye, sulanabilir tarım arazilerinin ancak yarısını sulayabiliyor. Pek çok tarım ürününü ithal etmek zorunda kalıyor. Bitkisel yağa yılda 3 milyar doların üzerinde döviz ödüyor. Tekstil ülkesi Türkiye, 5 yıldan beri her yıl ortalama 1 milyon ton pamuk ithal ediyor. Pamuğun ithalat faturası 1 milyar lira civarındaydı. Son bir yılda artan dünya fiyatlarıyla pamuk ithalatının faturası en az 3 kat artarak 3 milyar doları aştı.
Son üç yılda hayvancılıkta yaşananlar, ithalatın çözüm yol olmadığı bir kez daha anlaşıldı.
2007-2008’de yaşanan kuraklık yem fiyatlarını yüzde yüz oranında artırdı. Üretici sattığı süt ile yem alamaz duruma gelince süt hayvanları kesime götürdü. Hayvan varlığı azaldı. Böyle bir dönemde hayvancılığa ek destekler sağlanması gerekirken, Hükümet, hayvancılık desteklerini azalttı. Hayvan başına ödeme sistemine geçti. Sütte başlayan kriz iki yıl sonra kırmızı ete yansıdı. Kırmızı et fiyatı hızla yükselmeye başladı.
Bakanlar Kurulu, Et ve Balık Kurumu’na sıfır gümrükle canlı hayvan ve et ithalatı yetkisi verdi. Öncelikle kasaplık canlı sığır ithalatı yapıldı. Kasaplık canlı sığır ithalatı başlarken Tarım Bakanlığı ve hükümet yetkilileri, ithal hayvanların İslami koşullara uygun kesilmesi, istihdam yaratılması, deri ve iç organlar dahil hayvanın tümüyle yurt içinde kalması için et ithalatı değil, canlı hayvan ithalatı yapıldığını ifade etti. Ancak, kasaplık hayvan ve besi hayvanı ithalatından çok kısa bir süre sonra karkas et ithalatı da başladı. İthalat, besi materyali, kurban bayramında kurbanlıklar, koyun, kuzu ile devam etti.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verilerine göre son bir yılda 160 bin ton et ithal edildi. Aynı dönemde 224 bin 380 baş kasaplık, 168 bin 939 baş besilik ve 19 bin 987 baş kurbanlık olmak üzere toplam 413 bin 306 baş sığır ithalatı yapıldı. Küçükbaşta ise 378 bin 165 başı kasaplık ve 305 bin 559’u kurbanlık olmak üzere toplam 683 bin 724 baş ithalat gerçekleştirildi.
Yasal ve yasal olmayan yollarla ülkeye çok miktarda canlı hayvan ve karkas etin girmesi besicileri iflas noktasına getirdi.
Karkas et ithalatı nedeniyle içerde hayvan kesimi azalınca deri sektörü deri bulamaz oldu. Ülkede sakatat sıkıntısı baş gösterdi. Kokoreççiler, çorbacılar, ciğer satanlar sakatat bulmakta zorlandı.
Yapılan bütün bu işlemlerin tüketiciye ucuz ve kaliteli et sağlamak olduğu iddia edildi. Fakat, tüketici yurtdışından 8 liradan ithal edilen 3.sınıf ithal eti 24-25 liradan almak zorunda kaldı. Et ucuzlamadı.
İthalatta yapılan yanlışın faturasını herkesim ödedi. Fakat en ağır ödeyen besiciler oldu. Besiciler hayvanlarını kesemez duruma düştü. Hükümet, daha önce üreticiye ödenen kilogram başına 1.5 liralık et primini kaldırdı.Hayvan kesimini teşvik etmek ve besicilerin zararını azaltmak için Bakanlar Kurulu’nun 24 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan kararı ile besicilere hayvan başına 300 lira destek ödenmesi sağlandı. Ancak, bu destekten yararlanmak için kesilen hayvanın yerine yeni hayvan alınması şartı konulunca kimse bu destekten yararlanamadı. Hayvanını kestiremeyen besici, elindeki hayvan nedeniyle sürekli zarar ederken yeni hayvan alması olanaksızdı. Bakanlar Kurulu, 4 Nisan 2011 tarihli yeni bir kararla hayvan alımı şartını kaldırdı. Böylece besi hayvanını kestiren besiciye yeni hayvan almasa bile hayvan başına 300 lira ödenecek. Destek ödemesinde kademeli bir uygulama var. Besiciler 250 hayvana kadar hayvan başına 300 lira destek alırken, 250’den 500 baş kesime kadar hayvan başına 150 lira, 500 üzeri hayvan kesimine ise hayvan başına 75 lira destek alabiliyor. Fakat, yüksek maliyet nedeniyle hayvan kesimi olmadığı için besiciler bu destekten yararlanamıyor. Besicilere hayvan başına ödeme uygulaması 1 Ocak – 1 Temmuz 2011 dönemini kapsıyor. Haziran sonu itibariyle destek kalkıyor.
Hayvan başına 300 lira destek yeterli olamadı. Karkas et ithalatında gümrük vergisi önce yüzde 30’dan 45’e sonra da yüzde 60’a çıkarıldı.
İthalatın başlamasından bu yana bir yıl geçti. Bir yıl öncesine göre değişen bir şey yok. Et fiyatı aşağı yukarı geçen yılın seviyelerinde. Besicilik çok büyük yara aldı. Tüketici güvenirliliği çok tartışılan etleri tüketmek zorunda kaldı. Kaçak et girişi hızlandı. Yapılan ithalat üreticiye de tüketiciye de hiçbir yarar sağlamadığı gibi çok büyük zarara neden oldu. İthalatın ülkeye doğrudan ve dolaylı zararı milyarlarca liraya ulaştı.İthalatın çıkar yol olmadığı anlaşıldı. Çözüm ithalatta değil üretimde.
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Örgütü(FAO), Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşlar her fırsatta tarımın önemine dikkat çekiyor. Artan gıda fiyatları nedeniyle dünyada açlık sorununun artarak devam ettiğini ve acil önlemler alınmasını istiyor.
Bu acil önlemler arasında tarımsal üretimin artırılması. Üretilen tarım ve gıda ürünlerin adil bölüşümü var.
Uluslararası kuruluşların tahminlerine göre önümüzdeki 10 yıl gıda fiyatlarındaki artış trendi devam edecek. Fiyat artışından en çok yoksullar olumsuz etkileniyor. Kendi kendine yeterli olmayıp tarım ve gıda ürünü ithal edenlerin ithalat faturası her geçen gün ağırlaşıyor.
Son yıllarda yaşananlar gösterdi ki paranız olsa dahi bazen gıda ürünlerine ulaşmanız mümkün olmuyor.
Rusya, 2010’da yaşanan kuraklık sonucunda buğday ihracatını yasakladı. Dünyada buğday fiyatında ciddi artış oldu. Son bir yılda dünya buğday fiyatının yüzde 100 oranında arttığı dikkate alındığında yoksul ülkelerin en temel gıda maddesi ekmeğin hammaddesine ulaşmasının bile zorlaştığını ithalatın faturasının ne kadar ağırlaştığını görmek mümkün.
Türkiye sahip olduğu bitki gen kaynakları, iklim, toprak ve insan kaynağı ile tarımda en avantajlı ülkelerden birisi. Bu potansiyel iyi değerlendirildiğinde Türkiye kendi kendine yeterli her türlü gıda ürününü üretebilir ve ihracatla önemli döviz girdisi sağlayabilir. Fakat,bu avantajı yeterince değerlendirdiğini söylemek zor. Avrupa’nın tarım şampiyonu olarak sunulsa da, uygulanan politikalarda çok ciddi yanlışlıklar var. Bu yanlış politikalar nedeniyle Türkiye, sulanabilir tarım arazilerinin ancak yarısını sulayabiliyor. Pek çok tarım ürününü ithal etmek zorunda kalıyor. Bitkisel yağa yılda 3 milyar doların üzerinde döviz ödüyor. Tekstil ülkesi Türkiye, 5 yıldan beri her yıl ortalama 1 milyon ton pamuk ithal ediyor. Pamuğun ithalat faturası 1 milyar lira civarındaydı. Son bir yılda artan dünya fiyatlarıyla pamuk ithalatının faturası en az 3 kat artarak 3 milyar doları aştı.
Son üç yılda hayvancılıkta yaşananlar, ithalatın çözüm yol olmadığı bir kez daha anlaşıldı.
2007-2008’de yaşanan kuraklık yem fiyatlarını yüzde yüz oranında artırdı. Üretici sattığı süt ile yem alamaz duruma gelince süt hayvanları kesime götürdü. Hayvan varlığı azaldı. Böyle bir dönemde hayvancılığa ek destekler sağlanması gerekirken, Hükümet, hayvancılık desteklerini azalttı. Hayvan başına ödeme sistemine geçti. Sütte başlayan kriz iki yıl sonra kırmızı ete yansıdı. Kırmızı et fiyatı hızla yükselmeye başladı.
Bakanlar Kurulu, Et ve Balık Kurumu’na sıfır gümrükle canlı hayvan ve et ithalatı yetkisi verdi. Öncelikle kasaplık canlı sığır ithalatı yapıldı. Kasaplık canlı sığır ithalatı başlarken Tarım Bakanlığı ve hükümet yetkilileri, ithal hayvanların İslami koşullara uygun kesilmesi, istihdam yaratılması, deri ve iç organlar dahil hayvanın tümüyle yurt içinde kalması için et ithalatı değil, canlı hayvan ithalatı yapıldığını ifade etti. Ancak, kasaplık hayvan ve besi hayvanı ithalatından çok kısa bir süre sonra karkas et ithalatı da başladı. İthalat, besi materyali, kurban bayramında kurbanlıklar, koyun, kuzu ile devam etti.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verilerine göre son bir yılda 160 bin ton et ithal edildi. Aynı dönemde 224 bin 380 baş kasaplık, 168 bin 939 baş besilik ve 19 bin 987 baş kurbanlık olmak üzere toplam 413 bin 306 baş sığır ithalatı yapıldı. Küçükbaşta ise 378 bin 165 başı kasaplık ve 305 bin 559’u kurbanlık olmak üzere toplam 683 bin 724 baş ithalat gerçekleştirildi.
Yasal ve yasal olmayan yollarla ülkeye çok miktarda canlı hayvan ve karkas etin girmesi besicileri iflas noktasına getirdi.
Karkas et ithalatı nedeniyle içerde hayvan kesimi azalınca deri sektörü deri bulamaz oldu. Ülkede sakatat sıkıntısı baş gösterdi. Kokoreççiler, çorbacılar, ciğer satanlar sakatat bulmakta zorlandı.
Yapılan bütün bu işlemlerin tüketiciye ucuz ve kaliteli et sağlamak olduğu iddia edildi. Fakat, tüketici yurtdışından 8 liradan ithal edilen 3.sınıf ithal eti 24-25 liradan almak zorunda kaldı. Et ucuzlamadı.
İthalatta yapılan yanlışın faturasını herkesim ödedi. Fakat en ağır ödeyen besiciler oldu. Besiciler hayvanlarını kesemez duruma düştü. Hükümet, daha önce üreticiye ödenen kilogram başına 1.5 liralık et primini kaldırdı.Hayvan kesimini teşvik etmek ve besicilerin zararını azaltmak için Bakanlar Kurulu’nun 24 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan kararı ile besicilere hayvan başına 300 lira destek ödenmesi sağlandı. Ancak, bu destekten yararlanmak için kesilen hayvanın yerine yeni hayvan alınması şartı konulunca kimse bu destekten yararlanamadı. Hayvanını kestiremeyen besici, elindeki hayvan nedeniyle sürekli zarar ederken yeni hayvan alması olanaksızdı. Bakanlar Kurulu, 4 Nisan 2011 tarihli yeni bir kararla hayvan alımı şartını kaldırdı. Böylece besi hayvanını kestiren besiciye yeni hayvan almasa bile hayvan başına 300 lira ödenecek. Destek ödemesinde kademeli bir uygulama var. Besiciler 250 hayvana kadar hayvan başına 300 lira destek alırken, 250’den 500 baş kesime kadar hayvan başına 150 lira, 500 üzeri hayvan kesimine ise hayvan başına 75 lira destek alabiliyor. Fakat, yüksek maliyet nedeniyle hayvan kesimi olmadığı için besiciler bu destekten yararlanamıyor. Besicilere hayvan başına ödeme uygulaması 1 Ocak – 1 Temmuz 2011 dönemini kapsıyor. Haziran sonu itibariyle destek kalkıyor.
Hayvan başına 300 lira destek yeterli olamadı. Karkas et ithalatında gümrük vergisi önce yüzde 30’dan 45’e sonra da yüzde 60’a çıkarıldı.
İthalatın başlamasından bu yana bir yıl geçti. Bir yıl öncesine göre değişen bir şey yok. Et fiyatı aşağı yukarı geçen yılın seviyelerinde. Besicilik çok büyük yara aldı. Tüketici güvenirliliği çok tartışılan etleri tüketmek zorunda kaldı. Kaçak et girişi hızlandı. Yapılan ithalat üreticiye de tüketiciye de hiçbir yarar sağlamadığı gibi çok büyük zarara neden oldu. İthalatın ülkeye doğrudan ve dolaylı zararı milyarlarca liraya ulaştı.İthalatın çıkar yol olmadığı anlaşıldı. Çözüm ithalatta değil üretimde.