Paris İklim Anlaşması TBMM Genel Kurul’da Tüm Partilerin Oybirliği ile kabul edildi

21.12.2020
1,458
2,218

Paris İklim Anlaşması TBMM Genel Kurul’da kabul edildi​





Türkiye’nin, Paris İklim Anlaşmasına taraf olmak için hazırlanan kanun teklifi tüm partilerin oyları ile TBMM Genel Kurul’da kabul edildi. Paris İklim Anlaşması, sera gazı salınımının küresel seviyede azaltılmasını hedefliyor.​


Yayınlanma: 22:15 - 06 Ekim 2021Güncellenme: 00:35 - 07 Ekim 2021

Paris İklim Anlaşması TBMM Genel Kurul’da kabul edildi


TBMM Genel Kurulunda Paris İklim Anlaşması görüşmeleri yapıldı.

Görüşmelerin ardından yapılan oylamada 353 milletvekili oy kullandı ve oy birliği ile 353 oy ile Paris Anlaşması'nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğunu Dair Kanun Teklifi kabul edildi.

meclis-sozco.jpg

Fotoğraf: Zekeriya Albayrak/SÖZCÜ
Milletvekilleri yeni elektronik sistem ile ilk defa oy kullandı. Bazı milletvekilleri pusula verdi.

meclis-sozcu3.jpg

Fotoğraf: Zekeriya Albayrak/SÖZCÜ
PARİS İKLİM ANLAŞMASI NEDİR?


Paris Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan, 2016 yılında yürürlüğe giren bir anlaşmadır.

Mart 2021 itibarıyla, BMİDÇS’nin 191 üyesi anlaşmaya taraftır. Anlaşmayı onaylamayan altı BMİDÇS üye devlet vardır: Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye. Bu altı ülke içinde en büyük emisyon kaynağı ilk 20 içinde yer alan İran ve Türkiye’dir. Amerika Birleşik Devletleri 2020’de anlaşmadan çekildi, ancak 2021’de yeniden katıldı.

PARİS İKLİM ANLAŞMASI AMACI NEDİR?

Paris anlaşması, sera gazı emisyonlarının tavan yaptığına ve yüzyılın ikinci yarsında iklim sorununun çözülmesi gerektiğini dikkat çekerek, mümkün olan en kısa sürede uygulanması gereken küresel bir eylem planı ortaya koyuyor.

Paris Anlaşması’nın uzun vadeli sıcaklık hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2°C (3,6°F) artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır ve hatta 1,5°C çaba harcanmasıdır. Çünkü sıcaklık artışını 2°C yerine 1,5 ile sınırlamak riskler ve etkiler anlamında iklim değişikliğinin risklerini ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağını kabul edilmektedir. Bunu sağlamak için emisyonların mümkün olan en kısa sürede azaltılması ve 21. yüzyılın ikinci yarısına kadar salınan ve tutulan sera gazlarının dengelenmesi hedeflenmektedir. Anlaşma ayrıca, tarafların iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama yeteneğini artırmayı ve “düşük sera gazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınma yolunda tutarlı bir finansman akışı” sağlamayı hedefliyor.

Paris Anlaşması uyarınca, her ülke küresel ısınmayı azaltmak için üstlendiği katkıyı belirlemeli, planlamalı ve düzenli olarak raporlamalıdır. Hiçbir mekanizma, bir ülkeyi belirli bir tarihe kadar belirli bir emisyon hedefi koymaya zorlamaz, ancak her hedef önceden belirlenmiş hedeflerin ötesine geçmelidir. 1997 Kyoto Protokolü’nün aksine, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ayrım bulanıktır, bu nedenle gelişmekte olan ülkeler de emisyon azaltma planları sunmalıdır.

PARİS ANLAŞMASININ 2030 YILINA YÖNELİK HEDEFLERİ


Paris İklim Konferansı sonrasında tüm ülkelerin bulundukları vaatleri somut politika eylemlerine dönüştürmesi gerekiyor. Ekim 2014 tarihinde Avrupa Konseyi, AB'nin yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğindeki en az %27 hedefinin yanı sıra, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonunu en az %40 azaltma hedefi için 2030 İklim ve Enerji Politikaları Çerçevesi'ni hazırlamıştır. Paris Anlaşması, AB'nin yaklaşımını destekler niteliktedir. 2030 yılına yönelik enerji ve iklim politikaları çerçevesinin Avrupa Konseyi tarafından kabul görülen şekilde uygulanması, Paris Anlaşması'nı takiben öncelik taşımaktadır.

Avrupa Komisyonu, AB'nin sera gazı emisyonlarının %45'ini kapsayan Emisyon Ticareti Sistemi (ETS)' ni yenilemek için harekete geçmiştir. Ayrıca bir yıl içerisinde Üye Devletlere azami esneklik imkanı sunarak, 2030 yılı düzenleyici çerçeveyi adil ve uygun maliyetli
bir tutumla uygulamak amacıyla, kalan önemli yasa tekliflerini de sunacaktır. Bir sonraki aşama, Çaba Paylaşım Kararı olarak tercüme edilebilecek Effort-Sharing Decision ve Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık (Land Use, Land Use Change and Forestry-LULUCF) üzerine öneriler hazırlama çalışmalarına başlamakta. Ayrıca, güvenilir ve şeffaf bir yönetişim mekanizması oluşturmak ve 2020 sonrası dönemdeki iklim ve enerjiye ilişkin planlama ve raporlama yükümlülüklerini düzenlemek amacıyla ayrı bir mevzuat da hazırlayacaktır. (Kaynak: www.avrupa.info.tr)
 
  • Beğen
Tepkiler: Mustafaşahin
Seta gazi salinimi ile kimyasal gubre kullanimi sonrasi ortaya çıkan gazlarda bununla bağlantılı mi?
Büyükbaş hayvancılık nereye gidiyor
Gübre fiyatları buna bağlı olarakmi yükseliyor avrupada ve dunyada?


Bağlantısı olmaz mı?

Yeşil Mutabakat Eylem Planı ve Paris İklim Anlaşması ile Kimyasal Gübrenin azaltılması kabul edildi.

 
Gübre'den sonra Petrol ve Doğal Gazdaki fiyat artışlarının sebebi de ortaya çıktı.

Kendi ağızlarıyla bu ürünlerin bilerek daha az üretildiği ve fiyatlarının bilerek arttırıldığı itiraf edildi. Daha az petrol, daha az gaz ve gübre ile iklim değişikliğinin önüne geçmeyi planlıyorlar.

Paris İklim Anlaşması ve Büyük Sıfırlama için kullanılan strateji;

Daha az Gübre, Petrol ve Gaz vs. üret, daha pahalıya sat, sonuçta kullanım azalır şeklinde.



GettyImages-1350677541.jpg


Pazartesi günü İskoçya'nın Glasgow kentindeki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nda konuşan Kanada Başbakanı Justin Trudeau, siyasi sola başvurmakla her zaman ilgilenen, Kanada'nın “petrol ve gaz sektörü emisyonlarını sınırlayacağını” belirtti.

Trudeau, "Tıpkı küresel olarak asgari bir kurumlar vergisi üzerinde anlaştığımız gibi, dünyanın hiçbir yerini kirletmenin artık serbest olmadığından emin olmak için birlikte çalışmalıyız. Bu, fiyatlandırma kirliliği için ortak bir minimum standart oluşturmak anlamına gelir. Tabii ki, emisyonları fiyatlandırmaktan daha da iyi olan şey, ilk etapta bunların olmamasını sağlamaktır, bu da beni bir sonraki büyük taahhüdümü getiriyor: Bugün petrol ve gaz sektörü emisyonlarını sınırlayacağız ve yarın bir hızda düşmelerini sağlayacağız ve 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşmak için gerekli olan ölçek. Bu, büyük bir petrol ve gaz üreticisi ülke için küçük bir görev değil. Bu kesinlikle gerekli olan büyük bir adım.”

By
Hank Berrien 1 Kasım 2021 DailyWire.com




Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi petrol, gaz ve gübrenin artık daha az üretileceği; fiyatlarının da sürekli artacağa yönünde.
 
  • Beğen
Tepkiler: filizma

KARBON VERGİSİ VE EMİSYON TİCARET SİSTEMİ​

KARBON VERGİSİ VE EMİSYON TİCARET SİSTEMİ

17.08.2021 https://www.escarus.com/karbon-vergisi-ve-emisyon-ticaret-sistemi

Fosil yakıt kullanımı, arazi kullanımı, endüstriyel prosesler, tarım ve hayvancılık gibi insan faaliyetleri sonucunda sera gazı emisyonları artıyor ve bu durum sıcaklıkların yükselmesine neden oluyor. Bunun en önemli sonuçlarının başında ekstrem iklim ve hava olayları geliyor. Atmosfer, okyanuslar, denizler, buzullar da dahil olmak üzere tüm iklim sisteminde değişiklikler meydana geliyor.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin 6. değerlendirme raporuna göre, iklim krizi eşi benzeri görülmemiş seviyede artarak devam ediyor ve okyanuslarda, buzullarda meydana gelen değişiklikler gibi bazı gelişmeler geri döndürülemez seviyeye ulaşmış durumda. Yayınlanan raporda beş farklı senaryoya yer veriliyor ve istisnasız olarak çalışılan tüm senaryolarda 2050 yılına kadar küresel ortalama sıcaklığın 1,5 oC’nin üzerine çıkacağı belirtiliyor. En iyimser senaryo gerçekleşse, emisyonlar önemli oranda azaltılıp 2050 yılında net sıfır emisyon hedefi yakalansa bile, küresel ortalama sıcaklığın 1,5 oC’nin az üzerinde tutulabileceği öngörülüyor.

2019 sonunda Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı yayınlayan ve 2020 ortasında uygulama eylemlerini belirginleştirmeye başlayan Avrupa Birliği (AB), 2021’de çıkardığı İklim Yasası ile iklim krizine karşı mücadele etmek için önemli bir adım attı. Bu düzenleme ile AB, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarının en az %55 oranında azaltılması (1990 yılına kıyasla) ve 2050 yılında karbon nötr olunması konularında uzlaştığını duyurdu. İklim Yasası’na göre AB kurumları ve üye devletler, hedefe ulaşmak için bir bütün olarak hem AB seviyesinde hem de ulusal düzeyde gerekli önlemleri almakla yükümlü. 2030 ve 2050 hedeflerine ek olarak, İklim Yasası aynı zamanda AB’nin karbon yutaklarının geliştirilmesi, 2040 iklim hedefi belirlenmesi, 2050 yılından sonra negatif emisyon taahhüdü verilmesi gibi unsurları da kapsıyor. İklim kriziyle mücadele etmek ve İklim Yasası’nın gereklerini yerine getirmek amacıyla, AB’nin karbon kaçağı ile mücadele planları hazırlayıp hem emisyon ticaret sistemi (ETS) hem de karbon vergisi ile etkili önlemler alması gerekiyor.

Karbon vergisi ve emisyon ticaret sistemi karbon fiyatlandırması için tanımlanan iki farklı piyasa aracı olarak karşımıza çıkıyor. İklim krizine neden olan karbondioksit ve diğer sera gazlarının azaltılması hedefi doğrultusunda geliştirilen karbon vergisi ve emisyon ticaret sistemi, halihazırda birçok ülkede uygulanıyor ve bu iki piyasa aracı birbirlerini tamamlayıcı nitelik taşıyor. Hem ETS hem de karbon vergisi; sera gazı emisyonlarını azaltırken, üreticilerin, tüketicilerin ve yatırımcıların davranışları üzerinden çevresel, ekonomik ve sosyal fayda sağlamak ve iklimle ilgili çalışmalar veya diğer alanlara yapılan kamu harcamalarını desteklemek için kullanılacak bir devlet geliri sağlama amacını taşıyor.

Karbon vergisi, karbon emisyonuna yol açan fosil yakıtların karbon ve eşdeğer karbon içeriğine göre vergilendirilmesini esas alıyor. Karbon vergisinin uygulandığı ülkelerde üreticiler ve/veya kuruluşlar, faaliyetleri dolayısıyla sebep oldukları sera gazı emisyonlarının ve çevreye verdikleri zararın tazminatı olarak belirlenen vergi miktarını ödemekle yükümlü. Karbon vergisi, ETS’den farklı olarak devletin karbon fiyatını ve piyasadaki emisyonların miktarını belirlediği bir sistem.

AB’deki ETS, üye ülkelerin yanı sıra İzlanda, Lihtenştayn ve Norveç dahil olmak üzere toplam 31 ülkede yaklaşık 11.000 tesisi ve bu ülkelerdeki havacılık faaliyetlerini kapsıyor. AB ETS içerisinde; elektrik ve ısı üretimi (CO2), petrol rafinerileri, demir çelik, alüminyum, metal, çimento, kireç, cam, seramik, kâğıt hamuru, kâğıt, karton, asit ve dökme organik kimyasalların üretimi dahil enerji yoğun endüstri sektörleri (CO2), ticari havacılık (CO2), nitrik asit, adipik asit ve glioksilik asit ve glioksal üretimi (N2O) ve alüminyum üretimi (Perflorokarbonlar) yer alıyor. AB sera gazı emisyonlarının yaklaşık %41’i ETS kapsamında. ETS kapsamı içerisinde yer alan tesislerden kaynaklı emisyonlara her yıl üst sınır değeri belirleniyor. Bu sınır değer içinde, tesislere her yıl belirli miktarda sera gazı emisyonu tahsisi yapılıyor. Tahsis edilen değerin üzerinde emisyonu olan tesislerin fazlalık miktarı kadar karbon kredisini temin etmesi gerekiyor. Sınır değerden daha az emisyon üreten tesisler ise ihtiyaç fazlası karbon kredilerini satabiliyor. Yukarıda belirtilen sektörlerdeki şirketler için AB ETS’ye katılım zorunluluğu bulunuyor. Fakat, bazı sektörlerde yer alan şirketlerin sera gazı emisyonu ve yakma tesisleri açısından belirli bir büyüklüğün üzerinde olması gerekiyor.

2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını %55 oranında azaltmak için AB iklim ve enerji politikasını tamamen revize ediyor ve bu kapsamda geçtiğimiz haftalarda Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın önemli bir parçası olan “Fit for 55” paketini yayınladı. Paketin içerisinde; sınırda karbon mekanizması, AB ETS, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği konuları da bulunuyor. AB, bu pakette 2030 hedefine ulaşmak için daha keskin önlemler almanın gerekli olduğunu düşünerek, deniz taşımacılığından kaynaklanan emisyonları mevcut ETS’ye dahil etmeyi, havacılık faaliyetlerinin kapsamını ise genişletmeyi öneriyor. AB ayrıca karayolu taşımacılığı ve binalardan kaynaklanan emisyonlarını ise yeni bir emisyon ticaret sisteminde değerlendirmeyi tavsiye ediyor.

Karbon vergisi ve ETS gibi girişimlerle iç ve dış ticarette yakın zamanda önemli bir unsur haline gelecek olan sera gazı emisyonu, ülkelerin ortaya koyduğu hedefler ile yeni bir ekonomik düzeni ve rekabet ortamını beraberinde getirecek. Dünya genelinde karbon emisyonlarını azaltma hedefi olan ve aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 110 ülke bulunuyor. AB gibi karbon azaltım hedefini yasal olarak bağlayıcı hale getiren ülkeler arasında Birleşik Krallık, Japonya, Çin, Güney Kore ve Yeni Zelanda bulunuyor. Söz konusu ülkelerdeki yasal bağlayıcılıktan dolayı, şirketlerin, üretim veya ithalat faaliyetlerini sera gazı emisyonu konusunda sıkı kuralları bulunmayan coğrafyalara kaydırma olasılığı bulunuyor. Bu durum “karbon kaçağı” olarak tanımlanıyor. Bazı firmalar iklim değişikliği ile mücadele kapsamında doğacak maliyetlerden kaçınmak için bu yolu tercih ediyor ve bundan sonra etmeye de eğilimli gözüküyor. Fakat bu durum, küresel ölçekte atmosfere salınan sera gazı emisyonlarında hedeflenen azalmaya olumlu bir katkı sunmuyor. Bu firmalar kendi maliyetlerini azaltmak için daha önce faaliyet gösterdikleri ülkelerde artık üretime devam etmeyerek sosyal ve ekonomik tahribata da yol açıyor. AB, sera gazı emisyonlarını azaltmaya çalışırken karbon kaçağı ile mücadeleyi de önemsiyor ve bu kapsamda etkili bir araç olarak değerlendirilen sınırda karbon düzenleme mekanizmasını (karbon vergisini) uygulamak için hazırlanıyor.

Türkiye’nin dış ticareti içerisindeki konumuna bakıldığında, ticari ilişki kurulan ülkeler/bölgeler arasında AB ön sıralarda yer alıyor. Bunun yanı sıra, Türkiye AB adayı ve katılım müzakereleri yürüten bir ülke konumunda. Bu sebeple, Türkiye birçok alanda AB mevzuatına uyum çalışmalarını sürdürüyor. Tüm bu faktörlerden dolayı AB’de İklim Yasası ve Yeşil Mutabakat kapsamında yapılan yeni düzenlemelerin Türkiye’yi hem çevresel hem de ekonomik olarak etkileyeceği görülüyor.

Türkiye’de 2013’ten bu yana PMR (Karbon Piyasalarına Hazırlık Ortaklığı, Partnership for Market Readiness) projesi yürütülüyor. İklim değişikliğine yönelik mevzuatsal altyapının geliştirilmesi ve karbon piyasalarının oluşturulması için teknik destek sağlanmasını içeren bu projede AB’dekine benzer şekilde ve karbon ticaretine imkân veren pilot ETS uygulamasının test aşamaları gerçekleştirilmiş ve bununla ilgili taslak yönetmelik oluşturulmuş durumda. Eğer emisyonlar Türkiye sınırları içerisinde fiyatlandırılırsa ve Yeşil Mutabakat ile uyumlu olacak şekilde hareket edilirse, Türkiye firmaları AB’de ilave bir vergi ya da fiyatlandırmaya da tabi olmayacak. Diğer yandan, Türkiye’de AB ile uyumlu bir ETS sistemi kurulmadığı takdirde, kapsama giren ve AB’ye ihracat yapan Türk firmaları AB’nin uygulayacağı karbon vergisini ödemekle yükümlü olabilecekler. Bu konudaki uygulamanın nasıl olacağı ve nereye doğru evrileceği AB’nin Dünya Ticaret Örgütü’nde yürüteceği müzakerelere bağlı; ancak görünen o ki Türkiye de karbon salımını fiyatlayan bir rejim geliştirmeye giderek daha fazla yaklaşıyor.
 

Rus Ukrayna savaşı gündemdeyken yeni dünya sisteminin temelleri (merkezi kripto paralar ve iklim anlaşması) yükseltiliyor.​

"AB ülkeleri karbon vergisinde anlaştı"​

Avrupa Birliği üyesi ülkeler, üçüncü ülkelerden alınan bazı ürünlere sınırda karbon vergisi uygulanması konusunda anlaşma sağladı.​


15 Mart 2022 23:57

https://i.dunya.com/storage/files/images/2022/03/15/karbon-vergisi-aAkl_cover.jpg

AB Konseyi, üye ülkelerin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) adlı düzenleme konusunda anlaştıklarını açıkladı.
Açıklamada, söz konusu mekanizmanın çevreyi korumak için hazırlandığı ve temel amacının karbon kaçağını önlemek olduğuna dikkat çekildi.

Mekanizmayla ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele için karbon fiyatlandırma politikaları oluşturmaya teşvik edildiği vurgulanan açıklamada, bunun AB dışında üretilen karbon yoğun ürünlerin ithalatını hedef aldığı aktarıldı.

Açıklamada, üçüncü ülkelerden gelen çimento, alüminyum, gübre, elektrik, demir ve çelik gibi ürünlerin karbon vergisine tabi tutulacağı ifade edildi.

Değeri 150 eurodan az olan malların ise söz konusu yükümlülüklerden muaf tutulacağına dikkat çekilen açıklamada
, AB'ye yapılan sevkiyatların yaklaşık 3'te 1'inin bu kategoriye girdiği ve bu muafiyetin idari yükü hafifleteceği vurgulandı.

Açıklamada, söz konu mekanizma gelirleri ile üçüncü ülkelerle iş birliği konularının halen Konsey'de görüşülmeye devam ettiği belirtilerek, bu konularda da yeterli ilerleme sağlandıktan sonra Avrupa Parlamentosu (AP) ile müzakerelere başlanacağı bildirildi.

AB, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ile karbon fiyatlandırma sistemine sahip olmayan ülkelerden gerçekleştirilen yüksek karbon ayak izine sahip malların ithalatını izlemeyi ve azaltmayı amaçlıyor.

Söz konusu mekanizmanın yürürlüğe girmesi için AB Konseyi ve AP tarafından resmen onaylanması gerekiyor.

 
Son düzenleme:
  • Beğen
Tepkiler: Aykt_Alprsln

AB dışından kargoyla gelecek eşyanın gümrük vergisine zam​


AB dışı ülkelerden kargo yoluyla gelen eşyaların gümrük vergisi yüzde 20'den yüzde 30'a çıkarıldı.​


15.03.2022 11:24

Resmi Gazete'de 4458 sayılı gümrük kanununun bazı maddelerinin uygulanmasına ilişkin esasları belirleyen kararda değişiklik yapılmasına dair Cumhurbaşkanı kararı yayınlandı.

VERGİ ORANI YÜZDE 30'A ÇIKTI​

Buna göre Avrupa Birliği (AB) dışı ülkelerden posta veya kargo ile gelecek ticari miktar ve mahiyet arz etmeyen ve kıymeti 150 Euro’yu geçmeyen eşya üzerinden alınacak maktu gümrük vergisi yüzde 20'den yüzde 30'a yükseltildi.

AB'DEN GELİYORSA YÜZDE 18​

Söz konusu eşyanın AB'den gelmesi durumunda yüzde 18 vergi ödenecek.
Gelen eşya eğer ÖTV kanununa ekli IV sayılı listede yer alırsa bu oranlar üzerine ek yüzde 20 vergi uygulanacak.
AB dışından kargoyla gelecek eşyanın gümrük vergisine zam #1

KİTAPLARA MUAFİYET​

Karar göre, posta ve kargo ile gerçek kişilere gelen ve ticari miktar ve mahiyet arz etmeyen kıymeti 1.500 Euro’yu geçmeyen kişisel kullanıma ait kitap veya benzeri basılı yayınlar için uygulanacak maktu gümrük vergisi sıfır olacak.
Resmi Gazete'de yayımlanan o karar:
AB dışından kargoyla gelecek eşyanın gümrük vergisine zam #2
AB dışından kargoyla gelecek eşyanın gümrük vergisine zam #3
AB dışından kargoyla gelecek eşyanın gümrük vergisine zam #4
 
  • Beğen
Tepkiler: Aykt_Alprsln

Schoepp: İklim değişikliği eyleminin maliyeti birkaç kişiye düşmemeli​


Büyük değişiklikler düşünülüyor - çiftçiler planlamanın bir parçası olmalı ve adil bir şekilde desteklenmeli​

Brenda Schoepp AF
Köşe Yazarı
Yayınlanma: 18 Mart 2022

Alman çiftçiler, yakıt veya gübre, teknoloji, altyapı ve sistemlerde alternatifler olmadan sera gazı azaltımını gerçekleştirmek için zaman çizelgelerinin çok kısa olduğunu düşünüyor.
Alman çiftçiler, yakıt veya gübre, teknoloji, altyapı ve sistemlerde alternatifler olmadan sera gazı azaltımlarını gerçekleştirmek için zaman çizelgelerinin çok kısa olduğunu düşünüyor. Fotoğraf: iStock

İklim bilincinin yerini, çoğu Kanada tarımına odaklanan bir aciliyet duygusu aldı.
İklim sohbetine başlamadan önce, dünyanın diğer bölgelerine gidelim.

Geçenlerde , Almanya'daki iklim eylemi ivmesinin rüzgar enerjisinin benimsenmesiyle sonuçlandığı Avrupa'daki arkadaşlarımla uzun uzun konuştum . Halk daha sonra rüzgar türbinlerini 'çirkin' olarak kınadı ve tepki o kadar güçlüydü ki, 2021'in sonunda Almanya'nın elektriğinin çoğu yeniden kömürden üretildi - şu anda bir bölgede 43 milyon arabaya sahip yaklaşık 83 milyon insanı barındıran bir ülkede Alberta'nın yarısı kadar.
Kömür, türbinler çirkin olduğu ve nükleer enerji kapatıldığı için yanarken, artık hız sınırları olmayan otobanlar, dünyanın her yerinden sadece hızlı sürmek isteyen ek kirletici sürücüleri çekiyor.

Ve bunların hepsi kulağa bulaşıcı bir eğlence gibi gelse de, Almanya'daki çiftçiler yeni çıkarılan İklim Eylem Yasası'nın ağına çok fazla girmiş durumda. Bu yasa, orijinal haliyle gelecek nesilleri iklim sonuçlarından korumak için yetersiz olduğu temelinde bir mahkeme kararıyla güçlendirildi. Karardaki iklim hedefleri daha sonra 2030 yılına kadar sera gazlarında (GHG) yüzde 65'lik bir azalmaya ve 2045 yılına kadar net sıfır emisyona sıfırlandı. 2050'ye kadar net sıfır.)

Alman çiftçiler, yakıt veya gübre, teknoloji, altyapı ve sistemlerde alternatifler olmadan sera gazı azaltımını gerçekleştirmek için zaman çizelgelerinin çok kısa olduğunu düşünüyor.


Örneğin, hidrojen bir alternatifse ve zorunlu hale geliyorsa (Şili'de tartışıldığı gibi) onu destekleyecek bir altyapı olmalıdır. Hayvanları beslemek ve barındırmak, mahsul yetiştirmek, gıda atıklarını bertaraf etmek, tarımsal uygulamaları değiştirmek ve emisyonları azaltmak için yeni teknolojiye, yapılara, altyapıya ve sistemlere geçiş, tarım için maliyetlidir. Kanada'da, bu maliyetin RBC tarafından 2 trilyon dolarlık bir fiyat etiketi olduğu tahmin ediliyor ve yalnızca tarımda yeşil teknisyenler olarak fazladan 200.000 kişi gerekiyor.

Bunu kim finanse edecek?

Alman çiftçiler, teknoloji ve uygulamadaki dönüşüm için ödeme yapacak olanın enerji ve iklim fonları olduğunu söylüyorlar. Ancak arka planda, çiftlik sübvansiyonları azaltılarak yeni başlayan ve düşük gelirli çiftçiler risk altında. Özel ilgi grupları, sadece sosisi seven değil, et ihracatına bağımlılığı da yüksek olan bir ülkede daha az hayvan üretimi için çağrıda bulunuyor.


Karara göre, uyulmaması hükümetin sorumluluğu haline gelir. Bu, halk yerel karbon yakalama ve depolamaya şiddetle karşı çıktığı için karbon kredilerini güvence altına almak için Almanya dışında potansiyel hükümet yatırımı anlamına geliyor.

Bugüne kadar Kanada'da ticareti yapılan karbon kredilerinin değeri, tarım dışı ve sınırlarımızın dışındakiler tarafından belirlendi. Değer yerli çiftçiler tarafından belirlenmemiştir. Bu son derece rahatsız edici çünkü Kanada karbon piyasası düzenlenmiş, güvenli veya yükümlü değil ve çiftlikte takdir edilen değeri belirlemek için uygun bir formülümüz yok.

İklim değişikliği eylemi , hızlı kazanımlar uğruna sektörel veya sektörel markalara odaklanmamalı, ekonomik bir toplumu içermelidir.
Gıda üreticileri, diyaloğun ve değerin belirlenmesinin bir parçası oldukları takdirde zorlukların üstesinden başarıyla geleceklerdir. Kanada Süt Ürünleri Çiftçileri geçtiğimiz günlerde, üreticilerin faaliyetlerine dayalı olarak seçebilecekleri bir “girişim sepeti” sunacağını duyurdu.
Geçen yıl Kanada, büyük üreticiler için 8 milyar dolar ve tarımla ilgili iklim girişimleri için sadece 500 milyon dolar ayırdı. Bu 8 milyar dolarlık destek, üreticilerin ulusal GSYİH'ye katkısını yansıtıyorsa, o zaman neredeyse eşit derecede büyük bir katkı sağlayan tarım, iklim girişimleri için 7,2 milyar dolarlık alıcı olacaktır.

Ekonomiye güçlü bir katkı sağlayan tarımın, son derece kısıtlı bir bütçeyle sorumluluğun büyük kısmını taşıyacağından endişeliyim.

Küresel bankacılık varlıklarının yüzde 43'ünü temsil eden 98 bankanın imza attığı Net Zero Banking Alliance da aynı derecede endişe verici. Hedef, “2050 yılına kadar net sıfır emisyonlu borç verme ve yatırım portföylerini 2030 hedefiyle uyumlu hale getirerek” net sıfır müşterilere geçiş yapmaktır.
Bilmediğimiz şey, bunun bir çiftçinin gelecekte sermayeye erişimini nasıl etkileyeceği ve çiftliğin veya çiftliğin uyumlu olup olmadığını kimin belirleyeceğine dair bir göstergemiz yok.


Hedef belirlemeye ve hedeflere ulaşmaya inanıyorum. Daha da önemlisi, geçiş boyunca çiftçilere desteği ve bitki ve toprak karbonunda değer kazanma temel çizgisini içeren bu tür ölçülebilir şeylere yönelik bir sistem yaklaşımıdır.

Buna, rejeneratif bir çerçevede üretilen gıda için eşlik eden 'değer' kadar sahip çıkmalıyız. Tüm iklim eylemlerinde, tüketicilerimiz besleyici gıdalara erişebilmeli ve bunları karşılayabilmelidir.

Nerede çiftçilik yaparsanız yapın ve ne yerseniz yiyin, çiftçiler değişim ajanlarıdır ve çözüm çiftçiliktir. Bunun Kanada tarımı için eşi görülmemiş bir gelecek değeri var.

 
  • Beğen
Tepkiler: Aykt_Alprsln

İklim krizi: Türkiye'nin sera gazı salımları diğer ülkelere kıyasla ne durumda?​

  • Merve Kara-Kaşka
  • BBC Türkçe
31 Mart 2022
rüzgar santrali

KAYNAK,GETTY IMAGES
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Türkiye'nin sera gazı istatistiklerini yayımladı. Buna göre Türkiye'nin, pandemi sonrası toparlanmayla birlikte, 2020 yılında toplam sera gazı salımları bir önceki yıla göre yüzde 3 artarak 524 milyon ton (mt) karbondioksit eşdeğeri (CO2e) seviyesine ulaştı. Peki Türkiye'nin sera gazı salımları dünyanın diğer ülkelerine kıyasla ne durumda? Türkiye'de hangi sektörler en fazla sera gazı salımına sebep oluyor?
TÜİK verilerine göre Türkiye'nin sera gazı salımları arasında karbondioksit salımları yüzde 79'luk en yüksek payla ilk sıradaydı. Onu metan ve nitröz oksit gazları izedi.
sera gazları

KAYNAK,BBC
Metan 100 yıllık bir süre içinde karbondioksite göre 28-34 kat daha fazla ısı tutabiliyor ancak atmosferde karbondioksite göre daha kısa süre kalıyor.
Tarımda gübre kullanımı, dökme alanlarında biriken çöpler, kömür ve diğer fosil yakıtların çıkarılması ve yakılması gibi faaliyetler metan salımlarını artırıyor.
TÜİK'e göre Türkiye'de metan salımlarının yüze 61'i tarım, yüzde 22'si atık, yüzde 17'si enerji sektörlerinden kaynaklandı.
Haberin başlığını atlayın ve okumaya devam edin

Bunlar da ilginizi çekebilir
Haberin sonu
Nitröz oksit ya da azot oksit, atmosferde 150 yıla kadar kalabilen bir gaz. Fosil yakıtlar ve odunun yakılması sonucu ortaya çıksa da artışındaki en önemli faktörün azot bazlı gübrelerin yaygın kullanımı olduğuna inanılıyor.
Türkiye'de 2020'de nitroz oksit salımlarının yüzde 80'i tarım sektörü kaynaklıydı. Ancak bunun önemli bir kaynağı (yaklaşık yüzde 83'ü) tarımsal artıkların açıkta yakılmasından kaynaklandı.

Türkiye'nin karbon salımları diğer ülkelere ve bölgelere kıyasla ne durumda?​

Ülkelerin karbon salımlarının yıllık değerlerini birbiriyle karşılaştırmak mümkün olsa da bu yaklaşım ülkelerin tarihsel sorumluluklarını kapsam dışı bırakıyor.
Bununla birlikte karbondioksit gazı atmosferde 300 ila 1000 yıl boyunca kalabildiği için ülkelerin Sanayi Devrimi'nden bu yana toplam salımlarının daha net bir görüntü çizdiği düşünülüyor. Bu toplama kümülatif karbon salımları deniyor.
1751 yılından bu yana atmosefere 1,5 trilyon ton karbon salımı yapıldı ancak ülkelerin bu toplamdaki payları arasında büyük farklar var.
Örneğin ABD kümülatif karbon salımların yüzde 25'inden sorumluyken, AB'ye üye 28 ülkenin payı yaklaşık yüzde 22.
Türkiye 1865 yılından 2020'ye kadar atmosfere toplam 11 milyar tona yakın karbon saldı.
BBC Türkçe'nin veri yayıncılığı platformu Our World in Data'nın 200'den fazla ülkeyi kıyaslayan verilerinden derlediği bilgilere göre, Türkiye kümülatif salımlarda 2020 itibarıyla yüzde 0,64 paya sahip.
Türkiye tarihsel salımlarda en fazla paya sahip ülkeler sıralamasında 26'ıncı sırada yer alıyor.
türkiye sera gazı salımları tarihsel

Hesaplamalarda dikkate alınması gereken bir diğer ayrım da nüfus. Çünkü toplam sera gazı salımları nüfus arttıkça artma eğiliminde ve bu, yanıltıcı bir görüntü çizebilir.
TÜİK verilerine göre Türkiye'de kişi başı toplam sera gazı emisyonu 2020'de 6,3 tondu. Buna göre Türkiye'de kişi başı karbon salımları kişi başına 4.97 ton olarak gerçekleşti. Bu, 2020'de dünya ortalaması olan 4,47 tondan biraz fazla bir sayı.
kişi başı karbon salımları

Türkiye'de kişi başı karbon salımları yükseliş eğiliminde ancak ABD ve AB gibi tarihsel karbon salımlarında büyük pay sahibi olan daha zengin ülke ve bölgelerde kişi başı salımların son üç yılda düştüğü görünüyor.

Türkiye'de en fazla sera gazı salımına sebep olan sektörler hangileri?​

2020'de Türkiye'nin sera gazı salımlarının yüzde 70'i enerji kaynaklıydı. Onu yüzde 14 ile tarım, yüzde 12,7 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı ve yüzde 3,1 ile atık sektörü izledi.
sektörlere göre sera gazı salımları

TÜİK'e göre enerji sektörü 2020'de yüzde 31,6'sı elektrik ve ısı üretiminden olmak üzere toplam karbondioksit salımlarının yüzde 85,4'üne neden oldu.
Fosil yakıtların enerji üretiminde, ulaşımda, enerji yoğun imalat sektörlerinde ve binalarda kullanımı enerji kaynaklı karbon salımlarını artırmaya devam ediyor.
Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) analizine göre Covid-19 krizi, 2020'de İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana küresel enerji kaynaklı karbondioksit salımlarında en büyük düşüşü sağladı. Ancak salımlar Nisan'dan itibaren tekrar yükselişe geçti ve Aralık 2020'de bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 2 yükseldi.

Sera gazı salımlarının yeniden artışa geçmesinin sonuçları neler olabilir?​

Dünya çapında ülkelerin Paris İklim Anlaşması'nın 1,5 derece hedefine yönelik taahhütlerini inceleyen Climate Action Tracker'a (CAT) göre Türkiye'nin bugünkü politika ve taahhütleri gezegeni 4 derecelik ısınma patikasına sürüklüyor.
CAT, Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'nı onaylaması ve "2053 net sıfır" hedefini açıklamış olmasına rağmen iklim politikalarını "kritik derecede yetersiz" olarak sınıflandırıyor ve "daha iddalı hedefler" belirlemesi gerektiği söylüyor.
Türkiye'nin Birleşmiş Milletler'e sunduğu Ulusal Katkı Beyanı'nda 2030'a kadar toplam sera gazı salımının 1,17 milyar tona çıkacağını hesaplamış ve bundan yüzde 21'lik bir indirim yaparak 929 milyon tona düşüreceğini açıklamıştı.
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) tarafından yayımlanan "Türkiye'nin Karbonsuzlaşma Yol HaritasI: 2050'de Net Sıfır" raporuna göre herhangi bir önlem alınmaması durumunda Türkiye'nin toplam karbondioksit salımları 2050'de 2018'e oranla yüzde 66 artarak 700 milyon tona çıkacak.
Rapor ülkenin 2050'de Toplam sera gazı salımlarının 890 milyon ton olacağını tahmin ediyor.
"Net sıfır emisyon" politikası için gerekli adımların atılması durumunda ise 2030'a kadar enerji tüketimi kaynaklı karbondioksit salımları yüzde 37, ekonomi genelindeki karbondioksit salımları ise yüzde 32 azaltılabilir.


İlgili Konular​


 

Dünya Bankası: Küresel karbon fiyatlandırması 84 milyar dolarlık rekor gelir sağladı​

Dünya Bankası, küresel karbon fiyatlandırması sonucu sağlanan gelirin 2021'de bir önceki yıla kıyasla yaklaşık yüzde 60 artışla 84 milyar dolarlık rekor seviyeye ulaştığını bildirdi.​

Dilara Zengin Okay |24.05.2022

Dünya Bankası: Küresel karbon fiyatlandırması 84 milyar dolarlık rekor gelir sağladı


Washington​

Banka, "Karbon Fiyatlandırmasının Durumu ve Eğilimleri" başlıklı yıllık raporunu yayımladı.

Dünyadaki karbon fiyatlandırmasına ilişkin gelişmelerin aktarıldığı raporda, 36'sı karbon vergisi ve 32'si Emisyon Ticaret Sistemi olmak üzere toplam 68 doğrudan karbon fiyatlandırma aracının faaliyette olduğu belirtildi.

Raporda, küresel karbon fiyatlandırma gelirinin 2021'de bir önceki yıla kıyasla yüzde 60 artarak 84 milyar dolara yükseldiği kaydedildi.
Dünya Bankası'nın raporunda, söz konusu gelirin, düşük karbonlu geçiş geleceğinin bir parçası olarak, sürdürülebilir ekonomik toparlanmayı desteklemek, daha geniş mali reformları finanse etmek veya topluluklara yatırım yapmak için önemli bir kaynak olduğu vurgulandı.

Karbon fiyatlarının Avrupa Birliği (AB), Kaliforniya, Yeni Zelanda, Kore, İsviçre ve Kanada dahil olmak üzere birçok bölgede rekor seviyelere ulaştığına işaret edilen raporda, ancak küresel emisyonların yüzde 4'ünden azının, Paris Anlaşması'nın sıcaklık hedeflerini karşılamak için 2030 yılına kadar gerekli aralıkta doğrudan karbon fiyatlandırmasıyla karşılandığı ifade edildi.


 

Benzer Konular