[flash=200,200]http://www.dailymotion.com/burakx3/video/x62x68_omer-koroglu_music[/flash]
Az ve OZ
Bir zamanlar bir ülkede iki arkadaş varmış. Bunlar pek haylazmış, üstelik sürekli gevezelik ederlermiş.Çevrelerindeki büyükler bunlara o kadar çok 'Evladım az
ve öz konuşun' demişler ki, sonunda adlan Az ve Öz kalmış.
Az, çok haylazmış; Öz de haylazmış ama, iyi—kötü ucundan kenarından okurmuş. Eski Yunan ' dan, Eski Roma ' dan, Eski Türk ' ten kitaplar okurmuş Öz. Aisopos ' u bile tanırmış. (Yüz yüze görüşmemişler ama kalpten tanışmış, o kısa, kambur, kekeme, ama tatlı dilli Aisopos ustayla.) Neyse lafı uzatmayalım, Az ile Öz günlerden bir gün kötü işlere bulaşmışlar, kötü adamlarla dalaşmışlar. Ve bir gün olanlar olmuş. Haydutlar Az ' ın ve Öz ' ün gözlerini bağlayıp kaçırmışlar. Öyle az öteye değil; bir araca bindirip günlerce uzaktaki bir yere götürmüşler. Taştan bir odaya kapatmışlar. Odanın duvarında ufak bir pencere varmış. Demirli. Bu pencereden bakınca yalnızca gökyüzü gözüküyormuş.
Günlerdir gözleri bağlı yolculuk eden Az ile Öz çok yorgun düşmüşler ve nerede bulundukları konusunda en küçük bir bilgileri yokmuş. Haydutlar iki arkadaşı taş
odaya koyduklarında gözlerini açmışlar.Öz hemen uyumuş. Az ne olur ne olmaz diye uyumadan beklemiş. Bir süre sonra Öz uyanmış ve Az ' a 'Ben uyurken ne oldu?' diye sormuş. Az, hiçbir şey olmadığını söylemiş. Öz 'Hiçbir şey duymadın mı, görmedin mi?'
demiş. Az, 'Hayır, sadece pencereye bir kuş kondu' demiş. Öz heyecanla 'Nasıl bir kuştu?' demiş. Az 'Bilmiyorum dikkat etmedim, basbayağı bir kuştu, tam
göremedim, sadece gagası gözüktü' demiş. Öz 'Gagası nasıldı?' diye devam etmiş. Az, 'Ne bileyim dikkat etmedim' demiş.Öz bu duruma çok üzülmüş. 'Hay ben sana ne diyeyim;eğer o kuşun gagasına dikkatli baksaydın, şimdi nerede olduğumuzu bilebilirdik' demiş. Az 'Saçma, bir gaga çok küçük bir şey. Ona bakıp nerede bulunduğumuzu nasıl
anlayabiliriz ki?' demiş.
Öz 'Bu dünyada küçük şeyler yoktur. Bakmasını bilen göz için her şeyin bir anlamı vardır' demiş ve devam etmiş:
Bu dünyada küçük şeyler yoktur.
Bakmasını bilen göz için her şeyin bir anlamı vardır.
'Bak eğer kuşun gagası uzun ise bizi Alma ' nın (Alma yola çıktıkları kasaba imiş) kuzeydoğusundaki bataklık bölgeye getirmişler demektir. Uzun gagalı kuşlar suyun dibindeki solucanları, küçük kabuklan toplar çünkü, Eğer kuşun gagası, kısa, ince ve sivri ise ağaç kabuklarındaki böcekleri yiyordur; Söğüt Bülbülü ' dür örneğin. Bu
durumda bizi güneydeki ormanlık bölgeye getirmişlerdir.Eğer gagası eğri, çapraz uçlu ise, çam kozalaklarının pullarını ayıran bir çapraz gagadır. Bu durumda batıdaki
çamlık bölgeye getirmişlerdir bizi. Eğer gagası kısa, kalın,güçlü ise tohumların, yemişlerin sert kabuklarını kırıyordur. Bu durumda Alma ' nın kuzey batısındayız
demektir. Nerede bulunduğumuzu bilmek ise kurtulma yolunda ilk adım olabilir.'
Az duydukları karşısında hayretler içinde kalmış, Öz ' e 'Küçük bir şeyden böyle büyük sonuçlar çıkarabileceğini hiç düşünmemiştim. İyi de bütün bunları şimdiye kadar
niçin bana öğretmedin?' Öz, 'Şimdiye kadar böylesine zor durumda hiç kalmadık da o yüzden. Bu dünyada her durumda işe yarayacak küçük bilgiler vardır. Uygun
durumda uygun bilgiyi kullanırsan büyük sonuçlar çıkar ortaya. Küçük, büyüğün anasıdır. Azlık çokluğun özüdür' demiş.
[glow=red,2,300]Geleceyini biliyordum[/glow]
GELECEĞİNİ BİLİYORDUM
Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutmayacak ateş yağmuru altındaydılar.
Tam cepheden dışarı doğru bir hale yaptığı sırada başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti, Delirdin mi? gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Artık onun için yapacak hiçbir şey yok. Boşuna kendi hayatını da tehlikeye atma sakın!
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini cepheden dışarı attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker, yaralı arkadaşını kurtaramamıştı siperde kalan arkadaşı dedi ki:
Sana deymez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
Değdi, dedi, gözleri dolarak asker,Değdi
Nasıl değdi? Bu adam ölmüş, görmüyor musun?
Yinede deydi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için.
Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
Geleceğini biliyordum Geleceğini biliyordum
SEN GİTTİN YA
Az ve OZ
Bir zamanlar bir ülkede iki arkadaş varmış. Bunlar pek haylazmış, üstelik sürekli gevezelik ederlermiş.Çevrelerindeki büyükler bunlara o kadar çok 'Evladım az
ve öz konuşun' demişler ki, sonunda adlan Az ve Öz kalmış.
Az, çok haylazmış; Öz de haylazmış ama, iyi—kötü ucundan kenarından okurmuş. Eski Yunan ' dan, Eski Roma ' dan, Eski Türk ' ten kitaplar okurmuş Öz. Aisopos ' u bile tanırmış. (Yüz yüze görüşmemişler ama kalpten tanışmış, o kısa, kambur, kekeme, ama tatlı dilli Aisopos ustayla.) Neyse lafı uzatmayalım, Az ile Öz günlerden bir gün kötü işlere bulaşmışlar, kötü adamlarla dalaşmışlar. Ve bir gün olanlar olmuş. Haydutlar Az ' ın ve Öz ' ün gözlerini bağlayıp kaçırmışlar. Öyle az öteye değil; bir araca bindirip günlerce uzaktaki bir yere götürmüşler. Taştan bir odaya kapatmışlar. Odanın duvarında ufak bir pencere varmış. Demirli. Bu pencereden bakınca yalnızca gökyüzü gözüküyormuş.
Günlerdir gözleri bağlı yolculuk eden Az ile Öz çok yorgun düşmüşler ve nerede bulundukları konusunda en küçük bir bilgileri yokmuş. Haydutlar iki arkadaşı taş
odaya koyduklarında gözlerini açmışlar.Öz hemen uyumuş. Az ne olur ne olmaz diye uyumadan beklemiş. Bir süre sonra Öz uyanmış ve Az ' a 'Ben uyurken ne oldu?' diye sormuş. Az, hiçbir şey olmadığını söylemiş. Öz 'Hiçbir şey duymadın mı, görmedin mi?'
demiş. Az, 'Hayır, sadece pencereye bir kuş kondu' demiş. Öz heyecanla 'Nasıl bir kuştu?' demiş. Az 'Bilmiyorum dikkat etmedim, basbayağı bir kuştu, tam
göremedim, sadece gagası gözüktü' demiş. Öz 'Gagası nasıldı?' diye devam etmiş. Az, 'Ne bileyim dikkat etmedim' demiş.Öz bu duruma çok üzülmüş. 'Hay ben sana ne diyeyim;eğer o kuşun gagasına dikkatli baksaydın, şimdi nerede olduğumuzu bilebilirdik' demiş. Az 'Saçma, bir gaga çok küçük bir şey. Ona bakıp nerede bulunduğumuzu nasıl
anlayabiliriz ki?' demiş.
Öz 'Bu dünyada küçük şeyler yoktur. Bakmasını bilen göz için her şeyin bir anlamı vardır' demiş ve devam etmiş:
Bu dünyada küçük şeyler yoktur.
Bakmasını bilen göz için her şeyin bir anlamı vardır.
'Bak eğer kuşun gagası uzun ise bizi Alma ' nın (Alma yola çıktıkları kasaba imiş) kuzeydoğusundaki bataklık bölgeye getirmişler demektir. Uzun gagalı kuşlar suyun dibindeki solucanları, küçük kabuklan toplar çünkü, Eğer kuşun gagası, kısa, ince ve sivri ise ağaç kabuklarındaki böcekleri yiyordur; Söğüt Bülbülü ' dür örneğin. Bu
durumda bizi güneydeki ormanlık bölgeye getirmişlerdir.Eğer gagası eğri, çapraz uçlu ise, çam kozalaklarının pullarını ayıran bir çapraz gagadır. Bu durumda batıdaki
çamlık bölgeye getirmişlerdir bizi. Eğer gagası kısa, kalın,güçlü ise tohumların, yemişlerin sert kabuklarını kırıyordur. Bu durumda Alma ' nın kuzey batısındayız
demektir. Nerede bulunduğumuzu bilmek ise kurtulma yolunda ilk adım olabilir.'
Az duydukları karşısında hayretler içinde kalmış, Öz ' e 'Küçük bir şeyden böyle büyük sonuçlar çıkarabileceğini hiç düşünmemiştim. İyi de bütün bunları şimdiye kadar
niçin bana öğretmedin?' Öz, 'Şimdiye kadar böylesine zor durumda hiç kalmadık da o yüzden. Bu dünyada her durumda işe yarayacak küçük bilgiler vardır. Uygun
durumda uygun bilgiyi kullanırsan büyük sonuçlar çıkar ortaya. Küçük, büyüğün anasıdır. Azlık çokluğun özüdür' demiş.
[glow=red,2,300]Geleceyini biliyordum[/glow]
GELECEĞİNİ BİLİYORDUM
Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutmayacak ateş yağmuru altındaydılar.
Tam cepheden dışarı doğru bir hale yaptığı sırada başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti, Delirdin mi? gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Artık onun için yapacak hiçbir şey yok. Boşuna kendi hayatını da tehlikeye atma sakın!
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini cepheden dışarı attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker, yaralı arkadaşını kurtaramamıştı siperde kalan arkadaşı dedi ki:
Sana deymez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
Değdi, dedi, gözleri dolarak asker,Değdi
Nasıl değdi? Bu adam ölmüş, görmüyor musun?
Yinede deydi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için.
Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
Geleceğini biliyordum Geleceğini biliyordum
SEN GİTTİN YA