Cumhuriyetin 100. Yılındayız, ilk yıllarda sanayi yok, kentleşme haliyle yok, Anadoluda öküzle tarım yapıldığı yıllar, nüfus köylerde, köylüye toprak dağıtalım, kalkınmaya tarımla başlayalım, özel müteşebbis yok, sanayileşmeyide kit leri kurarak ilerlemeye başlayalım denilmiş, bakın TMO bile, kamu ikdisadi kuruluşudur, çok kimse bilmez bunu.
Neyse, sonuç olarak, köylüye toprak dağıtılınca, haliyle ufak parsellerle dağıtıldı, ne yapacak zaten öküzle büyük çiftlikte üretim yapamaz, çünkü insan gücüde yok nüfus az, olan elinden geldiğince bildiği kadar ekip biçmeye üretmeye başlamış, 1930 lu 40 lı yıllarda dahi köylü para nedir bilmeden tarım yaptı diye anlatır mülkiyeden mezun 3 üniversite bitirmiş emekli bir abimiz.
Ticaret tabi bilen yok, 3 e al beşe sat kültürü zaten yok, tarım alt sektör ilk önce başarılması gereken işin başında, yani ilk önce al sat ekonomiye can ver denilecek bir durum yok, iş olabilir, ama öncelikli değil, ekonominin olmazsa olmazı mal ve hizmet üretmek, çünkü insan bunları tüketir, üretim gücün varsa tüketim hakkın doğar, şimdiki gibi ülkenin borç stoğunu artırarak nüfusa tüketim yaptırma lüksüde yok, çünkü hedef kalkınma, fakat şimdi hedef günü kurtarma olmuş, haliyle üretim gücü değilde sermayenin yönlendirdiği tüketim ekonomisinin borusu ötüyor, ama hep böyle gitmeyecektir, gerçi borç stoğu arttığı sürece devam ettirilebilir bu durum, borç verenlerin bileceği iş.
Borç almaktan çok borç vermeye meraklı vardır dünyada, neden? Faizden kazanırda ondan, onun en yakın ve olmazsa olmaz dostu ise al sattan kazanır, üreten ise desteklenmez ise ve zayıf ekonomi yönetimi varsa hali haraptır, bu yüzden sanayi hep teşviklenir.
Sermaye daima ekonomik büyüme denen hastalığın sayesinde patronluğunu devam ettirir, alan satan onun bir nevi elemanıdır çalışanıdır, hemde arayıp bulamadığı elemanı, ama bizde biraz aradılar, alın satın ekonomiye can verin diyerek teşvik ettiler.
Olabilir, gün böyle bir gün, yarın ne olur önemli olan bu, bugün çiftçi Cumhuriyetin ilk yıllarındaki düşünce ile ortaya çıkmış tarımsal üretim yapan kesimin devamı, dededen kalma parçalı küçük arazilerde üreticilik yapan, ama ilk yıllarda tarıma başlatıldıktan zonra hiç tarım politikası üretilmeyerek yalnız bırakılan, hep iman gücüyle üretim yapsın toplumun karnını ucuz doyursun diye bakılan, popilist polütikalarla günü kurtarır icraatlar uygulanan tarımın nüfusu artık bu gidişata aslında dayanamaz halde.
Bu gidişat aslında toplumun diğer kesimleri tarafındanda yanlış değerlendiriliyor, nüfusun tarım kesiminde kalanlar bu zamanda işe yaramaz görülmeye başlandı, yaptığın iş değilki ne iş yaa vs denilmeye başlandı, halbuki en başta parçalı ufak tarım arazilerinde kalkınmaya başlamak iyi gibi görünsede, sonradan hiç ilgilenilmeyince sonuç işte günümüz Türkiyesi.
Arazi toplulaştırmaları en az 30 yıl önce yapılmış bitmiş olsaydı, köyden kente göç tamamlandığında kırsalda kalan tarım nüfusu parçalı arazide uğraşmasaydı, tarımsal mekanizasyon ihmal edilmeseydi, belki şu yaşadığımız son 20 yılın ardından şimdi hobi olarak yapanlar çiftçiyi küçümsemezlerdi.
İtalyada çiftçiye ne iş yapıyon diyen görebilirmisiniz, 3 teneke yağ satan adam kaç gün işini devam ettirebilir italyada, hobiyide tarla bulamadığından rüyasında görürdü, amerikada trump ında üzüm bağları var bilmem kaç bin dönüm, gider arada üzüm toplar stres atar hava yaparmı? Evet belki jet sosyeteye verdiği davette bu şaraplar benim bağdaki üzümlerden diye konukşarına hava yapar, ama bizde bu durumlar baştan bu yana yılı zor geçiren, karnını yarsan kırk yılda biri çıkaran üreticiye karşı yaşandıktan sonra, diyecek sözde kalmıyor vesselam, yinede üzerinden geçelim bahsedelim, bilen zaten biliyor diyelim.