Mucize Buğday


Frigya Höyük kazılarından eldr edilmiş 5000-6000 yıllık buğday tohumları.

Bugün facebookta dolaşırken bir paylaşıma denk geldim. Bu bahsedilen tohumlar ekilmiş ve 180 cm boya ulaşmış. 3 yılda 20 dekara kadar çoğalmışlar bu tohumu. Telefondan tam izleyemedim ama sanırım video bu bahsettiğim buğdayı anlatıyor.

https://youtu.be/aAqD8xeMbmE

Bu da facebooktaki bağlantı:
https://m.facebook.com/groups/557288607748437?view=permalink&id=839748822835746

Telefondan paylaşıyorum, inşallah atabilmişimdir :).
 
Telefondan girince teşekkür edenler görünmüyor. Mesaj da gelmeyince konu ilgi görmedi zannettim :).

Buğdayın latince ismi; Triticum turgidum var. mirabilis

Yurtdışında da "Miracle wheat", yani "Mucize Buğday" olarak geçiyor.

Videoda veriminden bahsediliyor ama izleyemeyenler için söyleyeyim; ortalama 6 kardeşlenme gösteriyormuş. Başakta da fazladan başak dalları oluşuyormuş. Başaktan ortalama 100 dane elde edilebiliyormuş. Yani 1'e 600 veriyormuş.

250px-Blemiracle.jpg


020_thumb.jpg


1376412977_Miracle_de_Chine.jpg


Tabi her zaman olduğu gibi elin adamları gözünü bizden önce açmış. Pek bilinmese bile üretiliyor sanırım. Fotoğraflar yeni. Biz de yeni yeni üretmeye başlamışız.

Babam, dedem anlatırdı eskiden boylarına kadar gelen buğdayları... Hatta babam içinde kaybolduğunu bile söylerdi. Şimdi diz boyuna zor ulaşıyor. Ülkemize karşı biyolojik bir savaşın olduğu aşikar. Ekonomik değeri olsun veya olmasın, değerlerimizi elimizden alıyorlar. Yerine de kendi "hibrit" tohumlarını gönderiyorlar. Hayvanları da öyle... Bizim milletimiz "hibrit" lafını duyunca iyi bir şey zannediyor ama aslında neslini aktaramayan bir üründen bahsediyoruz. Yani hibritin ister hayvan olsun, isterse de bitki olsun bir sonraki nesli kendisine göre verimsizdir. Bu sebeple hibrit canlılar damızlık olarak kullanılamaz. Ki zaten artık kullanmak istesek bile kullanamıyoruz, çünkü üreyemiyor.

Bu sebeplerden dolayı mümkün olduğunca doğal, insan müdahalesine maruz kalmamış, damızlık niteliğindeki her türlü değerimizi korkumamız gerekmektedir. Eskiden yerli tohumlar ile ilgili bir konu açmıştım. Bu konu her geçen gün daha da önem arz ediyor. Atalarımızdan, dedelerimizden, ninelerimizden kalan tohumları bulup, çoğaltalım. Az da olsa bir yerlere ekelim. Bunlar bizim kurtarıcılarımız.

Verimsiz diye sağa sola itelediğimiz, yüzüne bakmadığımız yerli sığır, koyun, keçi ırklarımız "ırk oluşturma ve ıslah çalışmalarında" damızlık olarak kullanılıyor. Elin adamları bizden alıp alıp kullanıyor, sonra da bize satıyorlar. Doğal oluşmuş ırklar; doğaya uyum, meralardan faydalanma, kalitesiz besinleri değerlendirme, dayanıklılık (iklim, hastalık vs.) gibi konularda gen kaynaklarıdır. Doğal ırklar her zaman damızlık niteliğindedir. Üzerinde çalışmaya daha elverişlidir. Üzerinde yapacağınız her türlü melezleme çalışmasına, diğer geliştirilmiş ırklara oranla daha fazla karşılık verir.

Kısacası; değerlerimize sahip çıkalım... İthal hayvan, ithal tohum, verimli hayvan, verimli tohum gibi yalanlar ile bizi kandırmaya çalışan devletlerin mallarından uzak duralım. İstediği kadar verimli olsun veya olmasın, hiç bir devlet; ülkesine özgü, kaliteli, doğal ürünleri başka devletler ile paylaşmaz. Ahal Teke atı bile özel izinlerle alınıyor. Yani bu tarz değerlerden elde edilecek kazançlarla ilgilenmezler. Amaçları değerlerini korumaktık. Diğer devletlere sundukları ise yan ürünler, beğenmedikleri ürünlerdir. Fakat diğer ülkelerin değerlerini çalmaya gelince kimse ellerine su dökemez. Artvin'e gider arı çalar, Kars'a gider inek çalar... Çiçeği, böceği bile çalıp götürenler var. 10-20 yılda bir ortaya çıkarttıkları "Müslüman lider", "Müslüman yanlısı başkan", "Müslüman olmuş komutan" gibi yalanlara benziyor... (Son örnek; Obama mesela..) Güveniyoruz, iyi hoş diyoruz ama işin sonu hiç beklenildiği gibi olmuyor. Kandırılmayalım, uyanık olalım. Kendimizi uyanık zannediyoruz ama duygusal yönü kuvvetli bir toplumuz. Kandırılmaya müsaitiz.

Afrika eskiden Avrupa ve Amerika'ya et ihraç ederken şimdi açlıkla boğuşuyor. Hayvanlarının eti çok kaliteli iken, şimdi o hayvanlardan eser yok. Elin adamları gelmiş, "işleri büyütün, büyük çiftlikler kurun" diye kandırmış ve kendi hayvanlarını Afrikalılara satmış. Zaten ellerinde bolca var bu hayvanlardan, Afrika'dan ithal etmeye gerek kalmamış. Afrika'nın yerli sığırları da kaybolmanın eşiğine gelmiş. Bize de bunu yapıyorlar. "Bu daha verimli bu verelim" diyorlar. Biz de iyilik yapıyorlar zannediyoruz, alıyoruz. Bu yöntem işe yaramazsa kuş gribi, it gribi diye hastalık çıkartıp telef ediyorlar. Adamlar bizim gibi kısa dönemli planlar kurmuyor ki, belki de yüzlerce yıllık planları var. Ülkemiz ırk salatasına döndü, her ırk var ve sürekli yerli ırklarımızın dilimini tüketiyorlar, makas daralıyor.

Geçenlerde (1-2 sene oldu :)) bir televizyon kanalında, bir programa denk geldim. Bizimkiler İskandinav ülkelerinden birine, çiftlik gezisine gidiyor. Adamın birisi de diyor ki, "bizim burada sizin sığırlarınızdan var". Bizimkiler de bunun üzerine, bizden giden ve ıslah çalışmaları ile süt yönünden verimi artırılmış ineğe bakmaya gidiyorlar. O dağlarda bizden götürdükleri hayvanları kullanıyorlar. Bizimkiler de hayran hayran bakıyor. Türkiye'de olsa yüzüne bakmaz, başını okşamaz ama orada ağzı açık hayvana bakıyorlar. O programı bir türlü bulamadım.

Ben yine daldan dala atlayarak, farklı konulara girdim. Sanıyorum yine uzunca bir yazı yazdım. Bunlar bir anda aklıma geliyor; sinirleniyorum, içimi dökmek istiyorum... Milli değerlerimizin kaybolması, yabancıların alay edercesine, gözümüzün içine bakarak ülkemizi soyması bana ağır geliyor, kabullenemiyorum.

Son olarak, milletçe yabancılara karşı edinmemiz gereken felsefeyi paylaşayım;

Her sırtını sıvazlayanı dost sanma! Belki bıçaklayacak yer arıyordur! Hz. Ali (r.a)
 
Çocukluk yıllarımda; o zaman ki yaşlı büyüklerimiz anlatırdı. Yani1975-80 yıllarına denk geliyor.
Buğday'ların aslında 7 başak çıkardığını, tarlada çalışan bir çiftçi kadının altına etmiş çocuğunun poposunu buğday başağı ile silmesi sonucu, o devirde yaşayan insanları cezalandırmak için buğdaya önce başak yapmaması emredilmiş, sonra kurt kuş düşünülüp sadece 1 başak yapması emredilmiş.
Bu ne derece doğrudur bilinmez, fakat ben hep etkilenmişimdir bu hikayeden.
Yukarıdaki açıklama ve paylaşım için konu sahibine ayrıca teşekkürler..
 
Çocukluk yıllarımda; o zaman ki yaşlı büyüklerimiz anlatırdı. Yani1975-80 yıllarına denk geliyor.
Buğday'ların aslında 7 başak çıkardığını, tarlada çalışan bir çiftçi kadının altına etmiş çocuğunun poposunu buğday başağı ile silmesi sonucu, o devirde yaşayan insanları cezalandırmak için buğdaya önce başak yapmaması emredilmiş, sonra kurt kuş düşünülüp sadece 1 başak yapması emredilmiş.
Bu ne derece doğrudur bilinmez, fakat ben hep etkilenmişimdir bu hikayeden.
Yukarıdaki açıklama ve paylaşım için konu sahibine ayrıca teşekkürler..

Çocuk 3 gün kıçının üstüne oturamamıştır.
 
Bunlar mesnedi olmayan şeyler. Arge den bi haber üretimden ne umuluyor ki. Arge ye önem verenlerin durumu ortada. Biz bahane bulmaya bayılırız. Ülkenin sürekli bi mücadele içinde olduğu dünyanın bize karşı olduğu hikayesi ise hep de tutar. Biz birsey yapanı cezalandirdikca onu dışarıya ittikce bu hikâyeleri hep dinlemek zorunda klacaz
 
Evet iş bizde bitiyor ancak "dünyanın bize karşı olduğu hikayesi" demek tarihimize ters düşer. Dünya tarihine de ters düşer. Savaşçı bir millet olarak anılmamız hikayeden öte şeyler yaşadığımızı göstermektedir. En kötü dönemlerimizde topraklarımızı paylaştıkları da hikaye değildir. Kuş gribi denilen hastalığın altında bile çok şey yatıyor. Bu hastalıkla beraber bütün tavuklarımız kireç çukurlarına atıldı diri diri. Çok geçmeden tavukçulukta tekrar patlama oldu ama ırk değişti. Tamamen ithal edilen sözde "verimli" tavuklar piyasaya sürüldü. Tavuk yemleri ülkemize giriş yaptı. Ortaya 40 günde kesime gelen, 2 adım attıktan sonra yığılıp kalan bir tavuk çıktı. Bize bu anormal tavuğu tükettiriyorlar. Tabi buna izin vermemek bizim elimizde ama insan sağlığını düşünen yok.

Zaten Avrupa ülkeleri ve Amerika'nın mantığına da ters düşer. Adamların amacı zaten sömürmek. Ülke zayıfladığı anda parazit gibi üstümüze çökerler. Suriye'nin üzerinde farklı milletlerden onlarca uçak uçuyorsa bunun sebebi halk filan değil, kaynaklara ulaşmaktır.

Yani ülkemiz üzerinden her türlü oyunun oynandığı bir gerçek. Sadece bizlerle değil kendi aralarında da mücadele ediyorlar ama işin bütün hilelerini bildikleri için birbirlerine diş geçiremiyorlar.

Şuan eldekiler bir çoğaltılsın, korunsun da geriye argesi kalsın. Argeden önce yapılacak çok iş var.

Otobüste olduğum için pek yazamadım, daha çok örnek var.

Kurbağa deneyine dönmesin olay. Biz "bunlar hikaye" dedikçe ateşi yükseltiyorlar. Kendimize gelip, gerçekleri görmezsek kurbağa gibi haşlanır gideriz.
 
[MENTION=48547]ELPRESACANARİO[/MENTION] kardeşim.Sizin gibi kardeşlerimi çok seviyorum. bu genç yaşta bu gençliğin sarhoş gibi sokaklarda dolaştığı bir dönemde, sizin gibi bu konulara ilgili ve bilgili kardeşlerimi görmek beni çok mutlu ediyor. Ayrıca saygı da duyuyorum.
Fakat bana kızmazsan birkaç noktada uyarmak isterim.
(Son örnek; Obama mesela..) Güveniyoruz, iyi hoş diyoruz ama işin sonu hiç beklenildiği gibi olmuyor. Kandırılmayalım, uyanık olalım. Kendimizi uyanık zannediyoruz ama duygusal yönü kuvvetli bir toplumuz. Kandırılmaya müsaitiz.
Bizim yaşımız epey ilerledi. Bak bizim gençliğimiz 80lere denk geldi. o zaman darbe yeniydi. 2 saatte şurayı alırız, şu kadar güçlüyüz, şurayı tükürüğümüzle boğarız, Bizim ilçedeki fabrikalar ve haşmetmeab patronların fabrikaları 1 günde silah fabrikasına dönüştürülebilirmiş, şöyle güçlüyüz gibi laflar edilirdi. ve bunlar tutardı. "Dış güçler bizim kalkınmamızı istemiyor" lafı ise hep vardı. Bugün de var. ve can simidi gibi kullanılıyor. Tutuyor da.
Ama yaş ilerleyince " bu genç yaşta bu gençliğin sarhoş gibi sokaklarda dolaştığı bir dönemde" dedim ya; işte bizim de 80li yıllardaki bu laflarla ve "Dış güçler bizim kalkınmamızı istemiyor" lafları ile aynı şekilde başka türlü sarhoş edildiğimizi anlıyorum. Bugün de malesef aynısı sizin gibi saygıdeğer gençlere uygulanıyor. ve malesef üzülerek görüyorum ki yine tutuyor.
Şunu sorgulamanı isterim. 10bin yıllık tarihimiz varsa da düşman hep vardır değil mi? bunlara "dış güçler" diyoruz. Dış güçler senin kalkınmanı neden istesin ki zaten. Önemli olan bunlara rağmen ayakta olabilmektir. Onlara göre de sen "dış güçsün." onların muhalefeti de yani mevcut iktidarlarını eleştirenler "içerideki işbirlikçiler" oluyor. Onlar da bu söylemleri 30lu yıllarda kullanmışlar ve 2. Dünya savaşı gibi bir melanetle karşılaşınca pahalı da olsa anlamışlar. Artık kullanmıyorlar veya kullanan siyasetçileri azınlıkta. O yüzden bunlara çok itibar etme ve böyle çözemezsin toplumunun geri kalmışlığını. Lider olursan da bir yerde, (sende bu potansiyel olduğunu düşünürüyorum) önüne düştüğün insanları iyi tanı. Kendi toplumum diye duygusal yaklaşma. hayal kırıklığına uğrama. Biraz okurum ben, Osmanlıda da aydınlardan yurt dışından ülkesini kalkındırmaya dönüp, hayal kırıklığı yaşayan çok aydın olmuş. Vatan evladı olsun diye yetiştirdiğim, ümitlendiğim, ama basit dünya menfaatlerine kapılıp giden öğrencilerim de var benim. Hayal kırıklığı yaşadım ben.
Çoook uzaklara gitmene gerek yok. Obama öyle dost görünüyormuş da aslında değilmiş gibi akıl yürütmelere gerek yok.
Diyelim ki Obama kötü niyetli ve senin ülkene GDOlu ya da hastalıklı tohum satarak seni bitirmek istiyor. benim takip edebildiğim kadarıyla 24 ürün vardı GDOlu 8 ürüne daha ruhsat verildi en son 32 olduydu. belki şimdi daha da artmıştır. Neden madem sen izin verdin o zaman. ben Obamadan önce ona bakarım.
Artık yaşlandım ve yoruldum. Ama yıkılmadım ayaktayım. ve Ben artık "Eyyy İsrailll" "Eyyy Avrupaa" "Eyyy dış güçler" laflarına bakmıyorum. Senin de çok bakmanı istemem. Havuz yalanlarına da kanmıyorum. tiksiniyorum. Neye bakıyorum biliyor musun? Bu gırtlak patlatarak bağırılan ülkelerle yapılan ticaret hacimlerine. Onlarla bizim farkımıza. Onu da zaten havuzda bulamazsın bulsan da yalan bulursun. Sana da tavsiyem sen de bulabilirsen gerçek rakamlara bak.
Bu sorunlar bugünün sorunu da değil aslında. Sadece siyasi de değil. Kendimizi değiştirmedikçe iktidarların değişmesiyle de düzelmez bunlar. Son üçyüz yıldır bir toplumsal olarak baş aşağı gidiş içindeyiz.Toplum olarak çok gerilerdeyiz. Sorunu öncelikle buralarda ara. Avrupa da gördüm ben. çocuk da olsam o zaman şimdiyle kıyaslama yapıyorum. Çok mesafe kat etmemiz gerekiyor bizim. Ama Öncelikle toplum olarak.
Hibrit konusunda ve yerli ırklarla devam edelim konusunda ise katılmadığım görüşlerin var o konuya bilerek girmedim. Benimki genel bakış açınla ilgiliydi kardeşim. Selamlar.
 
Dane için mi sap için mi ekeceğiz öncelikle ona karar verelim. Buna benzer bir buğday daha var. şu an Kastamonu bölgesinde yetiştiriciliği yapılan "Siyez" buğdayıdır.
Eyyy Kastamonulular nerdesiniz:)
Karstaki Kabılca da eski bir buğday türümüzdür.
Birde benim çocukluğumda bizim orada ekilen Arı buğday dediğimiz bir buğday vardı, Kılçıklı kırmızı başaklı ve iri taneli olurdu. Geçenlerde köyde sordum, tohumunu bulamazsın dediler. inşallah bulunur.
 
2 yıl önce facebook üzerinden bir abimiz buna çok benzeyen bir buğdayı çeşitli illere dağıtıp çoğaltılmasını istiyordu ekenler oldu ve fotoğraflar gelmeye başladı başak yapısı bire bir bunun aynısı . face de 'GEÇMİŞTEN GELECEĞE' isimli grup kuruldu orada fotoları var kardeşlenmesinin ve veriminin yüksek olduğu söyleniyor
 
Bu buğday ismine mezarlık buğdayıda deniyor. Baya zaman önce amcam ankaradan arkadaşından rica minnet 2 teneke getirmişti (fotoda başak olan gibi bi dehşet bişeydi.) o zmn pek önemsemedik ve gelişi güzel ekdik,hatta nadas yere bile degil ekin köküne mibzerin ayarı iyce kısıp 8 dömüme(1000m2) ne tabana ne yüze gübre etmadan hatta ilaç bile atmadık. Bizim köyde buğday hasatı temmuz 15 de biter bu ektimiz buğdayı ağuştos sonu oldu daha alaca yeşil biçimde hasat ettik,yeminle yazıyom 2 teneke ektimiz yerden 65 teneke buğday cıktı ama danelerin kimi kuru kimi yaş biçimde kuruttuk ama yaş olan taneler kurudukca büzüştü , bu bizim burda yetişmez diye diger bugdayın icine katıp sattık. Şimdiki imkanlar ve heves o zmn olmuş olsa neler olmazdı.
 
abd eski dışişleri bakanı h.kissenger diyorki "yiyecegi kontrol edersen insanlari kontrol edersin"

gdo-m. eklerin en büyük yanlısı olmuştur

suan uygulamada değil daha doğrusu isletilmiyo ama bi üreticinin diğerine tohum satması resmen YASAK-Suç!

Bunlar sadece tarim-tohum tekeli küresel firmalara yarayan işler..

------

işin kökeni-mazisi ise;

bizdeki yerel tohuma-yerel hayvan ırklarına "tükaka" deme.. ta kendimize mazimize tarihimize osmanliya "tükaka" demeyle başlar.. bırak tohumu kendi insanimiza-ceddimize "tükaka" demek resmi zorunlu egitim-öğretim olmuş bizde:)

mevzu uzun-derin-ince.. vesselam

yeni yeni gerçek özgüven-cesaret kazanıyoruz.. inşallah tarıma da sıra gelir..
 
  • Beğen
Tepkiler: ELPRESACANARİO

İyi olan seylere hep on yargi ile yaklasiriz koylu amcama bu tohumdan verseler ekermi?

Başkasını bilemem de kendim ekerim yemlik olduğunu bile bile . hesaba gelincede 400 * 800= 320 tl toplar. yemlik olunca da 800 kg* 600 krş= 480 tl toplar. birde sap işi var o gene ayrı hesap. ( not: rakamlar tahmini)
 
aynı cıns buğdayın biraz tohumu elime gecmıstı ufak bır alanda ekımını yaptım denedım 2 yıl once ama randuman vermedı bakımsız köhne bir yaşantısı var sanki ilgiden hoşlanmadı ve butun başaklar çoklu yapıda olmadı elimde o zamandan elde ettiğim başaklar mevcut...bunu bu şekil değilde tarımsal araştırma merkezleri vasıtası ile kontrol altına alıp melezleyip devam ettirmek lazım Şuanki çoğu yerli buğday tohumları zaten bundan yola cıkılarak elde edilmiş bır kac uzmana danısmıstım onlarda bu sekılde gorus belırtmıstı...
 

Benzer Konular