Modern başlık parası: Tektaş pırlanta

esin-tek-tas.jpg


“Tek taşını almış, tam turunu atmış, yüreğin kaç karatmış?” diyor müzisyen Nil ve pırlanta jargonundan şarkı yapıyor. Gelin gözlerimizi ışıldatan bu değerli taşa bu sefer başka bir gözle bakalım.

Türkiye’de evlenme teklifleri, artık Batı ülkelerindeki gibi tektaş pırlanta yüzükle yapılmaya başlandı. Çok değil 5-10 sene evveline kadar olmayan bir gelenek bu. Tektaşların fiyatı 500 TL’den başlayıp gidebildiği yere kadar gidiyor. Tabii mücevher üreticileri taş sayısını çoğaltmayı çoktan akıl etmiştir! Geçmiş, bugün ve geleceği sembolize ettiği iddia edilen üçtaş genellikle yıldönümlerinde verilir. Yıllara göre beş ve yedi taş vardır. Bir de ömür boyu birlikte olmayı sembolize eden ‘tam-tur’lar. ‘Değerli taş’ deyip geçmeyin, anlamı boyutundan büyük. Sadece anlamı değil, emeği de. Mesela, bir karat pırlanta elde etmekte kullanılan elmas için 250 ton kaya, kum ve çakıl çıkarmak gerektiğini biliyor musunuz?

‘Tektaş’ın hikâyesi, üç milyar yıl öncesine dayanıyor. Yerin 150 km derinliklerinde meydana gelen basınç ve sıcaklık, karbon atomlarının billurlaşmasına (kristalleşme), bu sayede elmas oluşmasına sebep olur. Volkanik patlamalar onları yeryüzüne yakın tabakaya çıkarır. İlk elmas taşı, M.Ö. 800’lerde Hindistan’da bir nehir kenarında bulunur. 18. yüzyılda ise Brezilya’da rastlanır ve sırasıyla Güney Afrika, Rusya, Avustralya ve Kanada’da keşfedilir. İlk elmas mücevher örneği, 11. yüzyılda Macar prensinin tacında görülür. Kesilmemiş bir parça elmas, kudretin ve gücün simgesi addedilmiş. Böylece kraliyet taçlarında elmas kullanma geleneği başlamış. 1330’da ilk elmas kesimi Venedik’te gerçekleşir. 14. yüzyılda Hindistan’da elmas cilalama bulunur. 15. yüzyıla gelindiğinde ise elmas romantik bir anlam kazanır ve ‘çiftlerin’ dünyasına girer. Nasıl mı? Avusturya Arşidükü Maximillian, ilk tektaş pırlanta nişan yüzüğünü müstakbel karısına ‘benim gücüm sana geçsin’ niyetiyle vermiş. Bu gelenek 19. yüzyılda Amerika’da yaygınlaşmış ve oradan da dünyanın diğer bölgelerine geçmiş.

Doğu insanının yatırım aracı olarak gördüğü altının tahtının sallanmaya başlamasının sebeplerinden biri bu göz kamaştıran taş. Ama sadece bir özelliği bile altının yerine geçemeyeceğinin kanıtı sayılabilir. Kesilmesi, işlenmesi, parlatılması çok zahmetli. Tasarım, işçilik ve marka değeri düşünüldüğünde fiyatları altına oranla daha yüksek. Değerli taşlardan oluşan pahalı takınızı satmaya kalktığınızda beklediğinizi bulamayabilirsiniz. Altın alışverişinde aynı ters orantı geçerli değil. Tabii, bu madenin tabiatıyla ilgili. Her ne kadar işçilik ve tasarıma sahip olsa da eritilip yepyeni bir forma kavuşabilmesi altını avantajlı kılıyor. Bu ne pırlantanın ne altının ne de kuyumcunun suçu. En sonunda tüketicinin tercihi. Aslında ‘erkek tüketici’ demek gerek. Çünkü pırlanta onların gözünü kadınlarınki kadar kamaştırmıyor. Bir iddiaya göre şimdilik. Zen Pırlanta Yönetim Kurulu Üyesi Yiğit Akgün, yakın zamanda erkeklerde de pırlanta takı görmeye alışacağımızı söylüyor.

Zen Pırlanta, 1890’lardan bu yana mücevher sektöründe boy gösteriyor. Akgün, Türk kültüründe pırlantanın yerine dair ipuçları veriyor. Bu ilişkiyi anlamak adına Osmanlı padişah resimlerine daha dikkatli bakmak yeterli. İmparatorluğun son dönemlerine gelindiğinde bu gelenek sekteye uğruyor. Değerli taşları işleme konusunda uzman Ermeni ve Yahudi ustalar ulusallaşma hareketleri, savaşlar sebebiyle Osmanlı topraklarından ayrılmak zorunda kalıyor. Bu esnada Türk kültürünün mücevheratla arası açılıyor. Bu süreç 70’lerin sonuna dek devam ediyor. Topraklarından ayrılan gayrimüslim ustalarsa Cartier, Bvlgari gibi dünya markalarının yükselmesinde rol oynuyor. Teknolojinin gelişmesiyle İtalya ve Fransa’nın ardından bu unutulmuş gelenek Türkiye’de de canlanıyor. 15 sene öncesine kadar elmas ithalatına karşı kanuni engellemeler vardı. Bu bariyerler aradan kalkınca Türkiye mücevher ihracatında ilk sıralarda yerini alıyor. Akgün, son 10 yıldır insanların eski alışkanlıkları altını bırakıp mücevhere yöneldiğini kabul ediyor. Özellikle kadınlar, ‘çok altın olsun kasada dursun’ mantığı yerine ‘bir parça pırlanta olsun kolumda dursun’ düsturuyla hareket ediyor. Mücevher üreticileri doygunluğa ulaşmamış pazarı fırsat bilip son yıllarda yerli pazara yüzünü çevirmiş. Son yıllarda tüketicilerin dört bir yandan pırlanta takı reklamlarına maruz kalması bu sebepten olsa gerek. Akgün, pırlanta takının hedef kitlesinin genç, kendi parasını kazanan kesimden oluştuğunu söylüyor: “Özel günlerde erkekler kadınlara oranla daha fazla alışveriş yapıyor. Genelde yaz dönemlerinde çiftler, anne babayla geliyor. Büyükler, altın takılara genç bayanlarsa pırlanta taşlılara yöneliyor.” Akgün’ün satış elemanlarına en önemli tavsiyesi “Ürün değil duygu satıyorsunuz” imiş. Bu aslında pırlantaya dair oluşturulmak istenen algıyı anlatıyor.

Pırlantaya sahip olmanın günümüzde zorunluluk hâline dönüşüp jest olmaktan çıktığını düşünenler de var. Bunun yanında bir lütufmuşçasına erkeği kadına karşı büyük yükümlülük altında bıraktığını, erkeğin de talep ve beklentilerini artırdığına inananlar cabası. Muhtemelen böyle düşünenler azınlıkta ki, rastladığımız her beş evli ve nişanlı kadının üçünde tektaş yüzük var. Pırlantanın altının tahtına göz diktiğinden bahsetmiştik. Altın fiyatlarının son yıllardaki yükselişi, sebeplerden biri. Merkezi New York’ta bulunan Uluslararası Mücevher Taşçıları Derneği Türkiye Başkanı Fazıl Özen bunu doğruluyor. Pırlantaya yönelişin üretici firmaların kârlarından feragat edip indirime gitmelerinin payı bulunuyor. Özen bir adım ileri giderek pırlantanın da altın gibi yatırım aracına dönüştüğünü ifade ediyor. Ona göre, altın ve diğer metallerin aksine fiyatlarında devamlı artış yaşanması pırlantayı daha cazip hâle getirdi. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en fazla satılan pırlanta çeşidi; tektaş, üç, beş ve tam turlar. Bol taşlı, ağır gerdanlıklar, setler yüksek fiyatları sebebiyle daha az tercih ediliyor. Pırlantanın en fazla satıldığı şehirler İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve sahil kentleri.

Üç nesildir kuyumculuk yapan Eriş mücevherin sahibi Levent Eriş, mücevher kullanımının gelişmişlik düzeyiyle doğru orantılı olduğunu ifade ediyor. Altın ve pırlanta takıyı karşılaştırmayı bile sakıncalı görüyor: “Birikim yapmak isteyenler külçe altın alsın.” Ama Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı Ayhan Güner, somut bir örnekle son durumu açıklıyor: “Şimdilerde beşibirlik ya da iki burgu bileziğin fiyatına bir üçlü pırlanta set alınabilir. Birkaç sene önce bir pırlanta kolye için beş-on burgu bilezik bozdurmak zorundaydık.”
Rakamlarla değerli taş ve mücevher sektörü

Türkiye’de elmas ve değerli taş pazarının büyüklüğü 1 milyar dolar.
Dünyada değerli taş ve pırlantada 2023 için öngörülen pazar hacmi 600 milyar dolar.
Dünya elmas ve değerli taş ticaretinde Türkiye’nin payı yüzde 2.
Elmas sektörünün Hindistan’da iş imkânı sağladığı kişi sayısı 1,3 milyon.
Türkiye’de mücevher üretiminin yüzde 85’i İstanbul’da yapılıyor.
Elmas hammaddesine uygulanan ÖTV’nin kaldırılması, yani sektörün desteklenmesi durumunda Türkiye’de hedeflenen ek istihdam rakamı 300 bin.
Türkiye’de faaliyet gösteren kuyumcu işletmesi sayısı 40 bin.

Pırlanta pazarında en büyük pay yüzde 39’la ABD’ye ait. Onu Japonya, İtalya, Hindistan, Körfez ülkeleri takip ediyor.
Yeni madenler ve büyük taşların bulunması elmas üretimini 1980-2000 yılları arasında ikiye katladı.
Belçika’nın Antwerp kenti önemli bir kavşak. Dünya üzerindeki elmasların yüzde 50’si buradan geçiyor, hammadde elmasların yüzde 80’i burada el değiştiriyor. Antwerp’teki elmas sektörü 39 milyar dolara hükmediyor.
Dünya elmas piyasasını üretimden satış aşamasına dek merkezi Güney Afrika’da bulunan De Beers firması ve yan kuruluşu CSO (Merkezî Satış Organizasyonu) denetliyor.
Değerli taş ve mücevher sektöründe aslan payını ABD, Belçika, Hindistan, İsrail, Rusya, Güney Afrika, Avustralya gibi ülkeler alıyor.
Sektörde kurumsallaşmanın adı; Elmas Borsası, şifresi; Hindistan’daki gibi kıymetli taş kesim köyleriyle istihdam oluşturmak.
 

Benzer Konular