Ynt: İşte tek gerçek:
Okuyanlarımız olmuştur, okumayanlar için tekrar verelim:
Türk Tarımı İçin Çıkış Yolu: Hollanda Modeli
Türkiye, son birkaç yılı kuraklık ve tarımsal üretimi konuşarak geçirdi. Kuraklık ve buna bağlı olarak tarımsal üretimdeki dramatik düşüşler ile gıda fiyatlarındaki artış bundan sonra da Türkiye ve dünyanın gündeminde olacak. Tarımsal üretimde dünyanın bir numarası Hollanda’da, Türkiye için önemli dersler var.
Sabah saat altı suları. Gün henüz ağarmamış. Erken saate rağmen, ucu bucağı görünmeyen park alanında yer bulmak çok zor. Herkes işinin başına geçmiş bile. İşçiler, yöneticiler, üreticiler ve ihracatçılar, saat 06.30’da başlayacak mezada hazırlanıyor. Vaktin gelmesiyle, 1 milyon metrekarelik dev tesiste, insanın başını döndüren bir koşuşturmaca başlıyor. Müşteriler, klok denen borsa salonlarında, özellik ve fiyatları önlerindeki ekrana yansıtılan çiçekleri alırken, arka planda işçiler hummalı bir çalışma içinde. Onların görevi, ekranda gerçekleştirilen alım satım işini uygulamaya geçirmek. Yani bir yandan görücüye çıkacak çiçekleri hazırlarken, diğer yandan satın alınanları nakliye tırlarına taşımak. Manzara, düzenli hareket eden çiçekten bir devi andırıyor âdeta. Saksı ve kesme çiçeklerin biri gelip biri gidiyor. Bu koşturmaca 12.00’de, çiçeklerin yeni sahiplerine ulaşmasıyla son buluyor.
Dünyanın en büyük çiçek borsası konumundaki Flora Holland’dan bahsediyoruz. Burası, dünya çiçekçiliğinin beyni. 1912’ye kadar uzanan bir geçmişi var. Flora Holland’ın kuruluşuna, Amsterdam yakınlarındaki bir kafenin bilardo salonunda karar verilmiş. Kahvelerini yudumlarken, bir yandan da sorunlarını tartışan üreticiler, daha sonra dünyanın en büyük çiçek borsasına dönüşecek kooperatifin ilk adımını orada atmış. Bir üretici kooperatifi olarak hayata geçirilen Flora Holland, hâlen yıllık 4 milyar Avro ciro yapan bir kuruluş. Her gün öğleden sonra 16.00’da çiçek kabul etmeye başlayan mezada çiçek akını sabah 04.00’e kadar, aralıksız 12 saat devam ediyor. Gelen çiçekler hemen soğutmaya giriyor ve kalite kontrol memurlarının denetiminden geçiyor. Onların verdiği kalite raporuna göre de fiyatlar belirleniyor. 4 kesme çiçek, bir de saksı çiçeği mezadını bünyesinde barındıran Flora Holland merkezi, buraya bağlı 6 farklı mezatla birlikte doğrudan 130 bin, dolaylı şekilde de 500 bin kişinin istihdamını sağlıyor. Flora Holland yılda 12 milyar adet kesme çiçek ve yarım milyon bitki satıyor.
HOLLANDA TARIMI UZAYLI MI?
Aslında bu merkezin öyküsü, Hollanda’nın tarım sektöründeki başarı hikâyesinin özeti gibi. Küçücük yüzölçümüne rağmen (Konya kadar) Amerika ve Fransa ile birlikte dünyanın en büyük tarım ürünleri ihracatçısından biri konumundaki ülkenin, tarımsal üretim ve pazarlamada yaptıkları, örnek bir model niteliğinde. Bu yönüyle Türk medyasına sık sık konu oluyor. En son Eser Karakaş ve Deniz Gökçe, Hollanda tarımını köşelerine taşıdı. Hatta Eser Hoca, “Hollanda Tarımı uzaylı mı?” sorusunu bile sordu. Sahi, topraklarının bir bölümü deniz doldurularak kazanılmış, Türkiye yüzölçümünün sadece yüzde 7’si kadar bir tarım arazisine sahip bu küçük ülke, yıllık 53,3 milyar dolarlık tarım ürünleri ihracatını nasıl yapıyor? Aksiyon, Hollanda tarım sektörünü yerinde inceleyerek, bu sorulara cevap aradı. Dünyanın en önemli tarım üretici ve ihracatçısı olma potansiyeline sahip; ancak bunu bir türlü hayata geçiremeyen Türkiye’nin, bu modelden öğrenmesi gereken çok şey var.
Bütün bu tartışmaların üstüne, Hollanda Ticaret Bakanı Frank Heemskerk, bürokratlar, iş adamları ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan dev bir ekiple Türkiye’ye çıkarma yaptı, geçtiğimiz hafta. Başta tarım ve seracılık olmak üzere bir çok alanda ortak yatırım ve işbirliği fırsatlarını tartışmak için planlanan gezi ve seminerler İstanbul’da başladı ve Türkiye’nin tarım merkezlerinde devam etti. Bu olay gösterdi ki, Türkiye’deki büyük tarımsal potansiyel Hollanda’dan net şekilde görülüyor. Onlar Türkiye’yi araştırırken, biz de projeksiyonlarımızı Hollanda’ya çevirelim.
Hollanda tarımı ‘uzaylı’ değil elbette; ancak oradaki süreci ayrıntılarıyla incelediğinizde, gömleğin düğmelerinin en baştan doğru iliklendiği gerçeği karşımıza çıkıyor. Doğru başladığınızda, taşları doğru yere koyduğunuzda, bilimin yol göstericiliğinden sapmadığınızda ve en önemlisi, birlikte hareket etmeyi başardığınızda sonucun mükemmel olacağının en somut kanıtı Hollanda tarımı. Bu işin temelinde ise üretici kooperatifleri bulunuyor. Hollanda’daki bütün tarımsal üretim ve pazarlama, üretici kooperatiflerinin eliyle yürütülüyor. Başta bahsettiğimiz Flora Holland’ı kuran üreticiler, aslında bütün tarımsal üretimi bir araya gelerek gerçekleştiriyor ve bu birliktelikten çok önemli sonuçlar çıkıyor. Sadece çiçekte değil, sebze üretiminden patates üretimine kadar bütün sektörlerde çiftçiler güçlerini birleştirmiş. Güç birliğinin onları taşıdığı nokta ise hem üretim hem de pazar liderliği. Bugün dünyanın en büyük ticaret merkezi konumundaki Flora Holland da bu birleşmelerin ürünü. Ülkede faaliyet gösteren 6 farklı çiçek mezadı geçen yıl bir araya gelerek, bu merkezi oluşturmuş. Mezat direktörü Alex Limburg, “Çiftçiler altı farklı kooperatifte örgütlenmişti. Dünyadaki gelişmeleri göz önüne alarak geçen yıl alınan bir kararla birleştik. Birbirimizle rekabet etmek yerine şimdi dünya ile rekabet ediyoruz.” diyor.
65 ÜLKEYE PATATES TOHUMU SATILIYOR
Çiçekleri kadar ünlü olmasa da, Hollanda patates ve patates tohumu ihracatında da lider bir ülke. Buradaki başarının temelinde de çiftçilerin gücünü birleştirmesi yatıyor. Her yıl 20 Ağustos ardappel, yani patates günü. Hollanda Patates Organizasyonu’nun (NAO) düzenlediği gün, patates fuarını da içinde barındırıyor. Bütün sektörün bağlı olduğu organizasyonun temel işlevi, üretici-toptancı- perakendeci-ihracatçı ilişkisini düzenlemek. Bu zincirde ortaya çıkabilecek problemleri önlemek. NAO’nun bir özelliği de sektörün bütün oyuncularının buluşma noktası olması. Hollanda, dünya patates üretiminde söz sahibi; fakat patates tohumu üretiminde lider konumda. Dünyada üretilen toplam tohumun üçte ikisi Hollanda’ya ait. Sadece bu konu üzerine yoğunlaşıp araştırma yapan şirketler var. 65 ülkeye patates tohumu satılıyor. Dünya patates ticaretinin yüzde 80’ine yakınını elinde bulunduran HZPC Holland BV ve Agrico gibi şirketlerin merkezi de bu küçük ülkede. NAO Direktörü Rene van Diepen, ticaret ve ARGE’deki başarı kadar, üreticilerin de bilinçli olduğunu belirtiyor. Ayrıca, üretici-toptancı-perakendeci arasındaki iyi ilişkinin, patates üretim ve ticaretinde dünya devi olmada rol oynadığını vurguluyor.
Bu konu, aslında Türkiye tarımının en önemli sorunları arasında yer alıyor. Üretici, fiyatların düşüklüğünden yakınırken, tüketici yüksekliğinden şikâyetçi. Tarımsal üretim zinciri iyi kurulamadığı için ne üretici ne toptancı ne de tüketici sonuçlardan memnun! Fındık, zeytin, üzüm, narenciye, kırmızı mercimek gibi ürünlerde dünyanın önde gelen üreticilerinden olmasına rağmen, çiftçiler bu alanlardaki üretimden para kazanamıyor.
Hollanda’nın formülü basit aslında; sektörün bütün oyuncuları arasındaki ilişkiyi iyi kurmak ve üretim kalitesini sürekli artırmak. Bu şekilde ürünleri bütün dünyaya pazarlamak mümkün. İhraç edilebilir ürünler ise hem çiftçiye, hem toptancıya, hem de sanayiciye iyi kazandırıyor. Bu konu artık Hollanda’da o kadar profesyonel hâle gelmiş ki, patates ticareti yapan büyük şirketler, önce marketlerin istediği patates türlerini belirliyor, sonra bunlara uygun tohumları çiftçiye dağıtarak, talep edilen miktarda ürettiriyor. Böylelikle bir arz fazlası oluşmuyor, fiyat düşmesi yaşanmıyor.
Sektörde en fazla para bu işin ARGE’sine ayrılıyor. Yılda 100 bin farklı patates türü eşleştirilerek, daha verimli, daha kaliteli ve daha lezzetli türler üretilmeye çalışılıyor. 100 bin eşleştirmeden ise sadece 1 (bir) ürün piyasaya çıkabiliyor.
Tarımsal üretim ve pazarlama zincirinin çok iyi kurulması kadar Türkiye’nin Hollanda tarımından alacağı en önemli derslerden biri, dünya ticaretinde etkinlikleri gittikçe artan ve artık üretim süreçlerini bile belirler hâle gelen perakende devlerine karşı, üreticilerin ortak hareket edebilme becerisi. Hollanda tarımını ‘dünyada bir numaraya taşıyan en önemli çalışma’ denebilir, üretici örgütlenmeleri için. Konu sadece, başta zikrettiğimiz üretici kooperatiflerinden ibaret değil elbette. Alex Limburg’un anlattığı aslında bütün ülkelere uygulanabilecek, Türkiye’de yaşananlara da çok benzeyen bir süreç. Bünyelerinde oda ve bahçe çiçekleri de satan perakende devleri ile yine bitki satışında önemli bir mecra konumundaki yapı marketler, mezat yerine doğrudan seralardan çiçek alımı yapmaya başlar Hollanda’da. Hatta en çok sattıkları ürünleri seracılara ve bahçecilere sipariş bile verirler. Bu sistemin dezavantajı ise üreticiye fiyat ve ödeme garantisi verilmemesi ve sadece belirli ürünlerin talep edilmesi. Perakende devlerinin verdiği yüksek fiyatlar, mezat sisteminin sekteye uğramasına ve özellikle küçük üreticilerin ciddi zarar etmesine yol açar. Oysa Flora Holland’da günlük 13 bin 500 çiçek çeşidi işlem görüyor ve bütün üreticiler bu sistemden hak ettikleri oranda faydalanıyor. Perakendecilerin bu müdahalesine karşı çare yine birleşmektir.
Altı farklı mezadın birleşmesi işte bu gelişmeler sonrasında olur. İşlerin tek merkezde toplanması, öncelikle en büyük gider konumundaki taşıma masraflarını düşürür. Herkes ayrı bir taşıma sistemi kurmak yerine ortak yapıdan faydalanır. Bilgi işlemde de tek sisteme geçilir, bu alanda da bahçecilerin masrafı azalır. Eskiden tek bir mezatta işlem yapmak zorunda kalan bahçeciler, birleşmeyle bütün pazarlara açılma şansı yakalar. Üretim maliyetleri düşen ve pazarı genişleyen bahçeciler ise perakendeden gelen cazip tekliflere ‘hayır’ deme imkânına kavuşur. Hâlen ülkedeki 6 bin kesme çiçek ve saksı çiçeği üreticisi bu mezatlar vasıtasıyla 7 milyar Avro’nun üzerinde ciro yapıyor. Mezatlar ülke ekonomisine yüzde 20’lik bir katkı sağlıyor. Flora Holland’a günde 5 bin tır giriş çıkış yapıyor. Dünyanın farklı ülkelerinden üreticilerin bu merkeze üye olarak mal verebilmesi de mümkün. Bu şekilde üye üretici sayısı 10 bini buluyor. İçerideki üretim dışında en fazla ürün Afrika ülkelerinden geliyor. Afrika’da üretim yapanlar da yine Hollandalı üreticiler. Flora Holland’ın Türkiye’den sadece bir üyesi bulunuyor. Bu arada yılda 100 bin turistin Flora Holland’ın Aalsmeer’deki merkezini, kişi başı 5 Avro karşılığında ziyaret ettiğini de hatırlatalım.
ÇİFTÇİNİN LOBİSİ RABOBANK
Üretici birlikleri denince, Rabobank’tan bahsetmemek olmaz. Rabobank, Hollanda’nın dünyaca ünlü bir tarım bankası. 126 yıllık bir geçmişe sahip bu bankanın kurucusu ve sahibi de yine çiftçiler. Ülkedeki tarım sektörünün yüzde 90’ını bu banka finanse ediyor. Burası profesyonel bir banka mantığı ile çalışıyor; ama aynı zamanda bir çiftçi kooperatifi. Kuruluşu çiçek mezadı ile paralel, gelişimi de… Çiftçilerin seralar kurulurken ihtiyaç duyduğu finansmanı sağlamak üzere kurulmuş. Hâlen bütün ortakları çiftçiler. Ülkedeki tarımsal üretimin tamamının gerçekleştirildiği seralarla ilgili her türlü finansman Rabobank’ın ilgi alanında. Sıfırdan işe girmek isteyen de, işini büyütmek isteyen çiftçi de onların kapısını çalıyor. Banka yöneticilerinden Jan den Brabander, tarım sektöründeki sorunlardan bahsederken, Türkiye ile benzer bir tablo çıkıyor karşımıza: “Üretim maliyetlerinin artması küçük seracılığı bitirdi. Biz daha çok büyük seracıları finanse ediyoruz. Tarım işine eski ilgi yok. Üniversitelerde tarımla ilgili 6 sınıf varken, şimdi 1’e düştü. Enerji fiyatları ikiye katlandı, onun için küçük seraların anlamı kalmadı. 1,5 hektarlık 10 seranın birleşip 15 hektar olması lazım ki masraf azalsın, kazanç artsın.”
Türkiye örneğinde de artık küçük üreticinin fazla şansı kalmadı. Tarım sektöründe verimlilik ve kârlılığın yolu ‘büyük işletme’ olmaktan geçiyor. Bu gerçeği gören Türkiye’deki bazı büyük firmalar son yıllarda tarım sektörüne girmeye başladı. Aslında sorunlar ve gelişmeler hemen hemen aynı; ancak Hollanda ile aramızdaki fark onların çözüm yollarını hemen tespit edip uygulamaya geçmiş olması.
Rabobank’ın en önemli özelliklerinden biri de, hükûmet nezdinde çiftçilerin lobiciliğini yapması. Üreticiyi kollamak, yazılı olmayan misyonlardan. Brabander, bakanlıkta ve devlette çiftçinin en büyük lobisi olduklarını belirterek, bu faaliyetlerini şöyle somutlaştırıyor: “Şu anda gaz fiyatları çok yükseldiği için, ‘kendi enerjini kendin üret’ sisteminin seralarda kurulmasını destekliyoruz. Bu desteği, devlet nezdinde lobi yaparak aldık. Şimdi devlet kendi enerjisini kendi üreten çiftçiye destek veriyor. Sonuçta çiftçiler bizim patronumuz, bu bankayı onlar kurup geliştirmiş.” Kendi enerjisini üretme noktasında Hollandalı seracılar o kadar iddialı ki, yakında seralarda üretilen enerjinin çevredeki evlerde kullanılacağı, bir seranın ortalama bin 200 evi ısıtacağı öngörülüyor.
PAZARLAMA OLMADAN ASLA!
Türkiye’de tarım sektörünün sorunlarını konuşurken, genelde altı çizilen husus, üreticinin elinde kalan, satamadığı veya zararına satmak zorunda kaldığı ürünlerdir. Ülkenin hangi noktasına giderseniz gidin bu gerçek değişmez. Türkiye dünya fındık üretiminin lideridir ve toplam üretimin yüzde 60 - 70’ini karşılar. Ancak bu kadar kıymetli ürün her yıl çiftçinin veya ona destek olmak için fındığı alan devletin elinde kalır. Zeytinyağı üretiminde dünyada ilk beşteyiz; fakat ürün yıllardır para etmiyor. Bu örnekler pek çok ürün için geçerli. Buradaki çelişki, çiftçinin elinde para etmeyen ürünün, iç piyasada çok pahalı satılıyor olması. Hem arz fazlası olacak, hem de fiyatlar bu kadar yüksek seyredecek; tüketici pahalılıktan dert yanarken, üretici malının para etmediğinden şikâyetçi olacak. Ekonomi biliminin temel verilerine ters ve bütün iktisat teorilerini altüst eden bu tablo, Türkiye’nin çözemediği sorunlardan. Üretim ve tedarik zincirindeki başarısı kadar aslında Hollanda bu denklemi iyi kurabildiği için, şimdi bu seviyede. Life Garden ve Helen Valstar adlı iki Hollanda şirketi, tarımsal üretimin nasıl pazarlanabileceğini ortaya koyan iki model.
Life Garden ve Garden Center’lar, bir tür çiçek ve çiçek ürünleri marketi. Salon ve dış mekân anlamında her türlü bitki, yan malzeme ve süs ürünleri satılıyor. Evini güzelleştirmek ve süslemek isteyenlerin aradığı her şeyi bulabileceği merkezler bunlar. İkinci Dünya Savaşı sonrası, 1960’lara kadarki süreç, Hollandalılar için evlerini tekrar inşa dönemidir. Ekonomik kalkınma ve zenginleşme başlayınca sıra ev bakımı ve bahçe süslemelerine gelir. O zamanlar bu gibi zincir marketler olmadığından seracılar son tüketiciye doğrudan satış yapmaya başlar. Talep arttığında çiçeklerin yanına süs ürünleri de eklenir. Bu alandaki pazarı keşfeden üreticiler, aynen Flora Holland’da olduğu gibi kooperatifleşmeye karar verir. Mezat sistemine benzer bir yapılanma ile ilk çiçek marketleri 80’li yıllarda ‘intratuin’ adıyla açılır. 90’da ise franchise süreci ile şubeleşmeler başlar. Kooperatifler, franchise temelli şirketlere dönüşür. Gelinen noktada Hollanda’da halen 27’si Life Garden (en büyük ve kapsamlı market) ve 50’si intratuin olmak üzere toplam 650 Garden Center faaliyet gösteriyor. Flora Holland, üreticiyi dış dünyaya açıp yurtdışından ona müşteri bulurken, bu merkezler çiftçinin malını iç piyasada pazarlaması anlamına geliyor.
1995’e kadar sadece bahçe bitkilerine yönelik çalışan Garden Center’larda satışların güneşli havalarda arttığını, kapalı havalarda ise azaldığını belirten Life Garden Genel Direktörü Peter Paul Kleinbusink, “Talebi 365 güne yaymak için oda bitkileri ve iç mekân butiklerine girdik. Evde beslenen canlı hayvanlara yönelik ürünleri de ekledik. Bahçe ve balkon mobilyaları da satmaya başladık ve artık her türlü iklimde müşterimiz gelmeye devam ediyor.” diyor. Garden Center Hollanda’ya özgü bir sistem. Diğer ülkelerde bitki ve bahçe ürünleri yapı marketlerin bir bölümünde satılıyor. Türkiye’de olduğu gibi… Hollanda’da ise yılda 3,3 milyar Avro ciro yapan Garden Center’lar, ülkedeki bitki satışının yüzde 36’sını gerçekleştiriyor. Sağladığı istihdam ise 8 bin. Kleinbusink, Garden Center projesini, çok kaliteli üretim yapmalarına rağmen pazarlamada zorlanan seracıların, satışı öğrenmesinin bir sonucu olarak görüyor. Aslında hem mezat sistemi hem de Garden Center, üreticinin malını pazarlama gayretinin ortaya çıkardığı kurumlar. İşin diğer boyutu ise çiçekçiliğin ve çiçek marketlerinin, seraların teknolojisini de geliştirmesi. Kleinbusink, “Taleplerimize cevap verebilmek için kendilerini yenilediler.” diyor
Süreci anlatırken, işin felsefesine de değiniyor. Müşterinin marketleri, marketlerin de müşterileri kalkındırdığını ve buradan bir marketler zinciri doğduğunu söylüyor. Şu tespitleri son derece ilginç: “Biz burada bitki ve bahçe kültürünü hobi hâline getirmeyi hedefledik ve bunu başardık. Eskiden bahçelere zorunluluk gibi bakılır ve ona göre düzenlenirdi. Şimdi hobi hâline gelince ürün yelpazesi ona göre genişledi.” İşin felsefesinde sadece bu yok tabii. Garden Center’ların büyümesinin Hollanda’da orta direğin gelişmesi ile doğru orantılı olduğunu da belirterek, bu tür ürünlere daha çok orta sınıfın ilgi gösterdiğini belirtiyor. Kleinbusink, yakında Türkiye’ye girmeyi planlamalarını da bu gerekçeyle açıklıyor: “Türkiye’de de orta sınıf gelişiyor. İstanbul nüfusunun en az 6 milyonunun orta direk olduğunu tahmin ediyoruz. O bakımdan Türkiye için çok uygun bir dönemdeyiz. Bu marketler Türkiye’ye girerse, sadece seracılar değil, saksı, paketleme, bahçe mobilyaları, hobi ve süsleme eşyaları, seramik, plastik, ekim dikim makineleri ve taşıma gibi sektörler de canlanacaktır.”
Hollandalı çiftçinin ürünlerini pazarlama ayaklarından diğeri ise ‘flora art’ denen çiçek süsleme sanatı. Bizim gibi ülkelerde, çiçekçilerin yan iş diye yaptığı süsleme Hollanda’da tam bir sektör olmuş. Bu alandaki en büyük şirketlerden Heleen Valstar’ın Genel Direktörü Coen Waarsenburg, işini anlatmaya “Görmek sattırır!” diyerek başlıyor. 25 yıldır bu işi yapan Helen Valstar, fuar standı, flora art ve işyeri dizaynında uzmanlaşmış bir şirket. Özel günleri de unutmamak lazım tabii. Mesela Dubai Şeyhi’nin kızının düğünündeki süslemeleri bu şirket üstlenmiş. Bu örnekten de anlaşılabileceği gibi Heleen Valstar bir dünya markası. Süsleme talebinin artması çiçek satışlarını patlatıyor. Seracılara yeni bir alan daha açılıyor.
ÇİFTÇİYİM AMA TARIMI BURADA ÖĞRENDİM
Flora Holland bu küçük ülkeyi nasıl dünya çiçekçiliğinin kalbi hâline getirdiyse, sebze, meyve ve mantar mezadı The Grenery de Hollanda’yı ‘dünyanın bahçıvanı’ hâline getiren en önemli organizasyon. Sistem tamamen aynı. Üreticilerin önce kooperatifleşmesi sonra da ürünlerine pazar bulmak için mezat sistemine geçmesiyle başlayan The Grenery’nin hâlen 1500 üretici üyesi, 2500 çalışanı var.
Yozgat Sarıkayalı Yalçın Arslan’a, The Grenery’nin üyelerinden bir dolma biber serasında rastlıyoruz. 15 yıldır Hollanda’da yaşıyor. Buraya gelmeden önce Sarıkaya’da çiftçiymiş. Şimdi de mesleğini devam ettiriyor; fakat arada ciddi farklar var: “Burada tarım sektöründe her şey teknoloji ve verimlilik üzerine. Türkiye’de el yordamı ile çiftçilik yaptık. Burada her şey bilimsel, tarımı burada öğrendim. Türkiye’ye dönersem paramı bu işe yatırırım. Dünyanın manavı denen ülkedeyim. Buraya gelene kadar tarım sektöründe tek bildiğim makine traktördü.” Bu sözler, Hollanda ile Türkiye’de yapılanın ne kadar farklı olduğunu ortaya koyuyor; ikisinin adı tarım olsa da…
Bu birikimle ve aldıkları mesafeyle yetinmeye de niyeti yok Hollandalıların. Uluslararası rekabette ayakta kalmanın yolunun sürekli değişim ve yenilikten geçtiğinin farkındalar. Bu sebeple tarımsal üretimde Green Ports projesini başlatmışlar. Alex Limburg çalışmayı, ‘Hollanda tarımının geleceği’ diye nitelendiriyor. Tarım bakanlığının aldığı kararla, çiçek üretim alanları beş bölgeye ayrılmış. Bu bölgelere green portslar kurulacak ve sektör bunlar üzerinden geliştirilecek. Sektörlerin bütün ihtiyaçları belirlenecek, bütün oyuncular tek çatı altında toplanacak ve böylelikle alınan kararlar çok daha hızlı uygulanacak. Bu proje aslında Hollanda’nın çiçekteki liderliğini pekiştirmeyi ve geleceğe taşımayı hedefliyor. Tarım bakanlığının desteklediği bir diğer konu ise genetik teknolojinin kullanımı. Kalitenin artırılması, yeni ürünlerin keşfi ve hastalıkların önlenmesi noktasında gen teknolojisinden yararlanılıyor. Seracıların tamamı üretimde kullandıkları fidelerini genetik laboratuvarlarından alıyor. Ancak aldıkları yeni ürünleri hemen üretmiyorlar. Büyük seralarda ARGE laboratuvarları var. Buralarda, genetik şirketlerinden gelen yeni türler için deneme üretimleri yapılıyor. Sadece sınıfı geçenler alınıyor. Bu deneme süreci bazen tek bir tür için 2 yılı bulabiliyor.
Hollanda tarımında ARGE’nin bu kadar öne çıkmasında elbette üniversitelerin büyük payı var. Wageningen şehri çevresinde yer alan Gıda Vadisi (Food Valley) tarımsal üretim, genom bilim, beslenme ve sağlıkta dünyaca ünlü bir araştırma bölgesi. Burada 15 bin bilim adamı çalışıyor. Wageningen Üniversitesi Tarımsal Araştırma Merkezi’nde görevli 100 bilim insanı ise tamamen seracılık ve bahçeciliğe odaklanmış durumda. Araştırma Merkezi öğretim üyelerinden Dr. Silke Hemming, seracılıkta bu kadar ileri gitmesine rağmen ülkesinde araştırmanın ve yenilik arayışının hiç bitmediğini belirtiyor. Üniversitede yapılan araştırmalarda elde edilen bulgular tarım dergileri, workshoplar ve seminerler yoluyla çiftçiye aktarılıyor. Zaten seracıların bu konuda çok istekli olduklarını ve araştırmalara destek verdiklerini belirtiyor Dr. Hemming.
Peki, Türkiye tarımı Hollanda’nınki gibi olabilir mi? Dosyanın amacı akıllara bu soruyu düşürmekti zaten. Buradaki potansiyele ve imkânlara bakıldığında daha fazlasını yapacak güce sahip aslında bu ülke. Sadece aşılması gereken bir zihniyet sorunu var. Konuyu sadece devlete bırakmak da meseleyi çözmüyor. Devlet kadar Türkiye’de zihniyet devrimine ihtiyacı olan, bizzat tarım sektörü. Devletten bekleme dönemini bitirmek, verimlilik, bilimsellik, ileri teknolojiyi acilen tarımsal gündemin ayrılmaz parçası hâline getirmek, üretici birliklerini bu çerçevede modernize etmek gerekiyor. Bu alanda dünyanın bir numarası Hollanda tarım sektörünün bütün oyuncuları da Türkiye ile işbirliğine son derece istekli. Hatta Türkiye’de modern tarım ve modern seracılığı öğretmek için eğitim merkezi bile açmak istiyor ve ‘Türkiye yeter ki istesin’ diyorlar. Finanstaki daralmayı tarımda büyüyerek küresel krize kendi açısından böyle bir çözüm üreten Hollanda’nın bu açılımını Türkiye’nin iyi okuması ve bu süreci lehine çevirmesi hayati önemi taşıyor. Dosyayı, Lahey ticaret Odası Başkanı Marius Varekamp’ın sözüyle bitirelim; “Hollanda küçücük bir ülke ama çok büyük bir ortaktır.”
RAKAMLARLA TÜRKİYE
Nüfus 70,5 milyon
Yüzölçümü 780 bin kilometrekare
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla658 milyar dolar (Dünyada 17.)
Kişi Başı Millî Gelir9 bin 300 dolar (Dünyada 55.)
Toplam ihracat136 milyar dolar
Toplam tarım ürünleri ihracatı11,4 milyar dolar
RAKAMLARLA HOLLANDA
Nüfus 16 milyon 357 bin (2007)
Yüzölçümü 41 bin kilometre kare
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla560 milyar Avro (Dünyada 16.)
Kişi Başı Millî Gelir34 bin 665 Avro (Dünyada 10.)
Toplam ihracat348 milyar Avro
Toplam tarım ürünleri ihracatı53,3 milyar Avro
Yurtdışı yatırımları653 milyar dolar (2006)
DÜNYA SIRALAMASINDA HOLLANDA TARIMI
Kesilmiş çiçek ve çiçek soğanlarının üretim ve açık artırması Dünya birincisi,
Tarım Ürünleri ihracatıDünya ikincisi
Seralarda dönüm başına üretim miktarı AB ortalamasının 6 katı
Bahçecilik sektörü Toplam 460 bin kişiyi istihdam ediyor.
Hollanda, dünyadaki süs bitkileri ticaretinin %60 ' ını gerçekleştiriyor.
Çiçek soğanı üretiminde dünyadaki pazar payı ise %90.
Bu küçük ülke aynı zamanda dünyanın en büyük tohum ihracatçısı.
Her yıl AB pazarına giren 1800 yeni bitki çeşidinin %65’i Hollanda’dan geliyor.
20 MİLYON AVRO’LUK ORKİDE SERASI
1928’de Jan Hendrics’in sebzecilikle başladığı tarımsal üretimi, bugün torunları orkide serasıyla devam ettiriyor. Opti Flor serası, yılda 20 milyon Avro ciro yapan bir kuruluş. 1960’a kadar açık arazide üretim yapan Hendrics, o tarihten itibaren üretime serada devam etmiş. Opti Flor Direktörü Rene Hendrics, 1995’e kadar domates ürettiklerini; ancak üretici sayısının artmasıyla yeni arayışa girdiklerini söylüyor: “Stratejik bir karar alarak, katma değeri yüksek bir iş yapalım istedik. Hiç kimsenin çok hızlı giremeyeceği bir iş olsun istedik. O zaman için orkide Hollanda’da bir ilkti, biz de onu seçtik. 1998’de orkide işine başladık.” Şirket hâlen 9 hektarlık modern serada yılda 2,6 milyon adet orkide üreterek, dünyaya pazarlıyor.
Üretimin yüzde 95’ini ihraç etmesine rağmen, Opti Flor bunu Flora Holland aracılığı ile gerçekleştiriyor. Bütün hesaplaşma mezat üzerinden oluyor. Mezat bir tür pazar yeri; ama ürünlerin en düzgün ve korunmuş şekilde müşteriye ulaşmasını sağlıyor. En önemli özelliği ise her iki tarafa da fiyat garantisi vermesi. Mezat ayrıca pazarlama sürecine destek olmak için fuarlar düzenliyor. Rene Hendrics, “Her hafta çarşamba günleri paramızı hesabımızda görürüz. Mezatta üretici parasını zamanında ve tam alma imkânına kavuşuyor, ürün alıcıya doğru ve zamanında sunuluyor, alıcı da sağlıklı ürünü zamanında alma garantisini yaşıyor, fiyatlar da hak ettiği seviyede kalıyor ve kimse spekülasyon yapamıyor.” diyor.
Opti Flor, bir sera elbette; ama burası Türkiye’deki örneklerine hiç benzemiyor. Bir tür fabrikayı andırıyor. ARGE bölümü, seranın ihtiyaç duyduğu enerjiyi üreten bir santral, güneşten koruma, ışıklandırma ve kaliteli soğutmayı sağlayan iklimlendirme sistemi ve showroom bölümleri dikkati çekiyor. Domates seralarında bu bölümlere paketleme bölümleri de ekleniyor.
SERALARIN CAN SUYU: YAĞMUR
Marielle Ammerlaan, Amsterdamlı bir gül üreticisi. Aynı zamanda Flora Holland’da yönetici. Yılda 6 milyon adet sarı gül üretiyor. Mezat sistemi buna daha elverişli olduğu için tek bir türü tercih ediyor. Bu da onun mezattaki imajına olumlu katkı yapıyor. Serası, sarı gül üretiminde bir marka. Ammerlaan, kırmızı gülün daha fazla ışık ve güneş istediği için maliyetinin de yüksek olduğunu, sarı gül tercihinin tamamen ticari gerekçelere dayandığını vurguluyor. Ülkede toplam 600 hektar gül serası var. Daha önce bu rakam 950 imiş. Üretim alanı azalmasına rağmen verim düşmemiş. Bu da verimliliğe yapılan katkının göstergesi. Toplam üretici sayısı ise sadece 250.
Hollanda’da sera üretimi denince dikkati çeken nokta, seraların tamamına yakınında yağmur suyu depolama sistemlerinin bulunması. Ürün sulamada yüzde 90 yağmur suyu, yüzde 10 kuyu suyu kullanılıyor. Ammerlaan, yağmur suyunun gerekçesini şöyle anlatıyor:
“Kalitesi çok iyi, çok temiz bir su. Tuzsuz ve şekersiz. Kapalı sularda hastalık oluyor. Yağmur suyu maliyeti de düşürüyor. Artık seralar yağmur suyu depolamaya uygun kuruluyor. Yağmur suyu magnezyum ve potasyum açısından zengin. Bitkiler de bu suyu çok çabuk alıyor.”
HOLLANDA-TÜRKİYE ARASINDA KÖPRÜ: SYAM
Hollanda’da yaşayan Şükrü Masmas,Yücel Özkul, Ali Hafızoğlu ve Mehmet Masmas ortaklığında kurulan SYAM Brug Holding, Türkiye ve Hollanda tarım sektörleri arasında ticari bağlantılarda ve karşılıklı ilişkilerin kurulmasında aracılık yapıyor. Şirketin adı da bu amaca uygun; ‘brug’ yani köprü. Şirketin Türkiye yatırımları da dikkat çekici. Harran Ovası’na kurulan seralarda yetiştirilen çiçekler iç pazarda satışa sunuluyor. SYAM’ın ayrıca İstanbul Sarıyer’de de seraları var. İstanbul’daki ortaklar ise Yeniay ve Yenigün seracılık. Holding bünyesindeki SYAM BV, Flora Holland çiçek mezatlarında aktif, Hollanda’daki çiçek seralarının da istikrarlı müşterileri arasında bulunuyor. SYAM BV Hollanda’dan kesme çiçek, saksı çiçeği, çiçek soğanı, saksıda mevsimlik dış mekân çiçek ve ağaçlarını almak isteyen müşterilere hizmet veriyor.
Şirketin yönetim kurulu üyesi Mehmet Masmas, Hollanda’daki tarım sektörünü yakından izleyen isimlerden. Sadece kendi şirketi için çalışmıyor, Türkiye’den sektörü incelemek için gelenlere de rehberlik yapıyor. Ağabeyi Şükrü Masmas ise bu yönüyle SYAM’ın Türkiye ile Hollanda arasında köprü vazifesi üstlendiğini belirtiyor: “Hem aradaki ticari ilişkileri geliştirme hem de buradaki tecrübelerimizi Türkiye’den gelenlere aktarma noktasında köprüyüz. Tarım sektöründen gelenleri defaatle mezada götürüyoruz. İlişkileri geliştirmeye çalışıyoruz. Bu konuda bir şeyler yapmaya çalışan Türk girişimciler için burada bir adres olduk. Onların randevularında bulunuyoruz. Buradakileri oraya götürüyoruz. Doğru insanları doğru yerlerde bulabilme şansımız var. İki ülke arasında bir misyonumuz oldu ve bunu memnuniyetle kabul ediyoruz.”