biyomedikal araştırma laboratuvarında yürütülen suni et çalışmaları olumlu sonuç verirse, gelecekte insanların hızla tükettiği doğal kaynakların bir kısmı yok olmaktan kurtulacak. Araştırmaları yürüten ekipte yer alan Dr. Mark Post çalışmalarını, `Suni et, aslında boşa giden kaslardan üretiliyor. Boşa giden etlerin kas hücreleri, uygun bir yetişme ortamında, içlerinden elektrik akımı geçirilerek kasa dönüştürülüyor,` diye özetliyor. Hücrelere sadece elektirik akımı vermek de yetmiyor çünkü Post`a göre bu kasların egzersizlerle de geliştirilmesi gerekiyor. `Kök hücreleri iskelet kas hücrelerine dönüştürebiliyoruz; ama onları gelişmiş iskelet kas hücreleri haline getirmemiz daha zor görünüyor,` diyen Post, henüz yeterince güçlü kaslar üretemedikleri için suni et üretmek için daha çok yol kat etmeleri gerektiğini söylüyor. İnsanın, `et üretme takıntısı` 1912`ye dayanıyor. Alexis Carrel`in, tavuk embriyosundan kestiği ufak bir kalp kası parçasını, kapalı bir deney kabında 32 yıl boyunca canlı tutmayı başarması, bu alandaki öncü deney kabul ediliyor.
FİKİR BABASI CHURCHILL
Suni et üretme fikrini ilk ortaya atan kişi, The Stand dergisine yazdığı makaleyle Winston Churchill oldu. Churchill, geleceğin keşiflerini öngördüğü yazısında, insanların ihtiyacı olan eti kendi kendine üreteceğini savunmuş, `Bir kanadı veya göğsü yiyebilmek için koca bir tavuğu yetiştirme absürdlüğünden kurtulup, parçaları uygun ortamda ayrı ayrı yetiştirebileceğiz,` diye yazarak bilime hedef göstermiş. Churchill`in bu yazıyı yazmasından dokuz yıl sonra, Japon askerlerine esir düşen Hollandalı Willem van Eelen, beş yıllık esir hayatı boyunca aç kalmamak için kendisine getirilen pirinçleri saklarken deneme yanılmayla pirinçleri nasıl canlı tutacağını çözmüş. İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra, deneyimini bilimadamlarına anlatmış. Bugün 86 yaşındaki van Eelen, `suni etin büyükbabası` kabul ediliyor.
SUNUM ÖNEMLİ
Ama asıl sorun şu: Tüketiciler suni et yer mi? Bu sorunun cevabını vermekte Eelen bile zorlanıyor; ama kimisine göre çözüm sunumda. Yiyeceklerin tatlarının ağzımızda nasıl oluştuğunu ve beynin bu sinyalleri algılayışını araştıran Oxford`lu nörolog Profesör Edmund Rolls`e göre suni etin ağzımızda nasıl bir tat bırakacağı her şeyden önce etin sunumuna bağlı. Rolls, `Yiyeceğin paketlenmesi ve pazarlanması yiyeceğin tadında çok etkili olabiliyor. Örneğin, gıda sektörüne ve çevreye olan katkısı iyi anlatılırsa, `ödül değeri` artar ve yiyeceğin tadı da bundan olumlu etkilenir.` Princeton Üniversitesi`nin hayvan hakları öncüsü biyoetik profesörü Peter Singer da suni et fikrinin bayraktarlarından. `Çok güzel bir fikir, ama insanlara yine et yediklerini anlatmak gerek. Et, hücre düzeyinde hazırlandığından hayvanlara zarar vermiyor. Ama en önemlisi ortaya çıkacak ürünü doğru pazarlamak` diyor.
ÇEVRE DE EKONOMİ DE NEFES ALABİLİR
Geçen yıl, yalnızca ABD`deki kırmızı et pazarı değerinin 61 milyon doları bulduğu düşünülürse, suni et hayali gerçek olursa büyük ekonomik sonuçları olacak. İlk olarak, gittikçe ciddileşen çevre sorununa bir nebze çözüm olabilir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu`nun 2006`da yayımladığı bir raporda, insanlığın neden olduğu sera etkisi ve gaz yayılmasının yüzde 18`inin gıda endüstrisinden kaynaklandığı belirtiliyor. Bu oran, bütün araba, tren, alışveriş ve uçakların neden olduğu kirlilikten fazla. Et üretimi, şu an dünyanın tarım alanlarının yüzde 70`inin sadece bu sektöre ayrılmasına sebep oluyor. Suni etler yaygınlaşırsa hayvancılığa gerek kalmayacağından, araştırmalar hayvanseverlerce de destekleniyor. Uluslararası hayvan hakları grubu PETA, 30 Haziran 2012`ye kadar ilk suni et geliştirecek ve pazara sürecek araştırmacıya 1 milyon dolar ödül vaat ediyor. Suni et üretimi, gelecekte artması beklenen yasal çevre düzenlemeleriyle zaten kısıtlanacak et endüstrisi için doğal ete göre daha ucuza mal olabilir. Yine de et endüstrisinin risk almayı pek sevmemesi nedeniyle yılda 10 milyon avro gibi kabul edilebilir bir bütçeyle sürdürülebilecek araştırmalar yeterince hızlı ilerleyemiyor. Bu çekici ödüle rağmen pek az bilimadamı, suni et üretiminin önündeki `teknik` engelleri aşmaya çalışıyor.
FİKİR BABASI CHURCHILL
Suni et üretme fikrini ilk ortaya atan kişi, The Stand dergisine yazdığı makaleyle Winston Churchill oldu. Churchill, geleceğin keşiflerini öngördüğü yazısında, insanların ihtiyacı olan eti kendi kendine üreteceğini savunmuş, `Bir kanadı veya göğsü yiyebilmek için koca bir tavuğu yetiştirme absürdlüğünden kurtulup, parçaları uygun ortamda ayrı ayrı yetiştirebileceğiz,` diye yazarak bilime hedef göstermiş. Churchill`in bu yazıyı yazmasından dokuz yıl sonra, Japon askerlerine esir düşen Hollandalı Willem van Eelen, beş yıllık esir hayatı boyunca aç kalmamak için kendisine getirilen pirinçleri saklarken deneme yanılmayla pirinçleri nasıl canlı tutacağını çözmüş. İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra, deneyimini bilimadamlarına anlatmış. Bugün 86 yaşındaki van Eelen, `suni etin büyükbabası` kabul ediliyor.
SUNUM ÖNEMLİ
Ama asıl sorun şu: Tüketiciler suni et yer mi? Bu sorunun cevabını vermekte Eelen bile zorlanıyor; ama kimisine göre çözüm sunumda. Yiyeceklerin tatlarının ağzımızda nasıl oluştuğunu ve beynin bu sinyalleri algılayışını araştıran Oxford`lu nörolog Profesör Edmund Rolls`e göre suni etin ağzımızda nasıl bir tat bırakacağı her şeyden önce etin sunumuna bağlı. Rolls, `Yiyeceğin paketlenmesi ve pazarlanması yiyeceğin tadında çok etkili olabiliyor. Örneğin, gıda sektörüne ve çevreye olan katkısı iyi anlatılırsa, `ödül değeri` artar ve yiyeceğin tadı da bundan olumlu etkilenir.` Princeton Üniversitesi`nin hayvan hakları öncüsü biyoetik profesörü Peter Singer da suni et fikrinin bayraktarlarından. `Çok güzel bir fikir, ama insanlara yine et yediklerini anlatmak gerek. Et, hücre düzeyinde hazırlandığından hayvanlara zarar vermiyor. Ama en önemlisi ortaya çıkacak ürünü doğru pazarlamak` diyor.
ÇEVRE DE EKONOMİ DE NEFES ALABİLİR
Geçen yıl, yalnızca ABD`deki kırmızı et pazarı değerinin 61 milyon doları bulduğu düşünülürse, suni et hayali gerçek olursa büyük ekonomik sonuçları olacak. İlk olarak, gittikçe ciddileşen çevre sorununa bir nebze çözüm olabilir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu`nun 2006`da yayımladığı bir raporda, insanlığın neden olduğu sera etkisi ve gaz yayılmasının yüzde 18`inin gıda endüstrisinden kaynaklandığı belirtiliyor. Bu oran, bütün araba, tren, alışveriş ve uçakların neden olduğu kirlilikten fazla. Et üretimi, şu an dünyanın tarım alanlarının yüzde 70`inin sadece bu sektöre ayrılmasına sebep oluyor. Suni etler yaygınlaşırsa hayvancılığa gerek kalmayacağından, araştırmalar hayvanseverlerce de destekleniyor. Uluslararası hayvan hakları grubu PETA, 30 Haziran 2012`ye kadar ilk suni et geliştirecek ve pazara sürecek araştırmacıya 1 milyon dolar ödül vaat ediyor. Suni et üretimi, gelecekte artması beklenen yasal çevre düzenlemeleriyle zaten kısıtlanacak et endüstrisi için doğal ete göre daha ucuza mal olabilir. Yine de et endüstrisinin risk almayı pek sevmemesi nedeniyle yılda 10 milyon avro gibi kabul edilebilir bir bütçeyle sürdürülebilecek araştırmalar yeterince hızlı ilerleyemiyor. Bu çekici ödüle rağmen pek az bilimadamı, suni et üretiminin önündeki `teknik` engelleri aşmaya çalışıyor.