Ynt: Dünya Organik Tarım Kongresi 2014'te Türkiye'de
yusuf bey ziraat mühendisi korkmaz mert ' in şu makalesine bir göz gezdir.
Organik Tarım Büyük Bir YALAN!
Kiminin “Ekolojik”, kiminin “Biyolojik” olarak dile getirdiği, Ülkemizde ise en çok “Organik Tarım” olarak adlandırılan, Tarımsal üretimde kimyasal (İlaç, gübre vb. gibi) kullanılmadan yapılan tarımsal faaliyetlerin adıdır Organik Tarım..
Organik Tarımın yapılmasını ısrarla savunanların ana gerekçesi İnsanların daha sağlıklı ve lezzetli besin tüketmesinin yanısıra, doğal dengeyi korumak, mevcut toprak yapısının bozulmasını engellemek ve toprakta bulunan canlılığı muhafaza etmek olarak sıralanır.
Farzedelim ki bütün dünya organik Tarıma geçmiş olsun. 7 milyar’a dayanan dünya nüfusunun, aç kalmaması, bozulan doğal dengenin eski haline gelmesi, sağlıklı, hastalıklardan arî, lezzetli meyve ve sebze tüketebilmemiz mümkün olacak mı?
Peşinen söyleyelim ki hayır!
Öncelikle Organik Tarım teriminin ortaya niçin ve kimlerce çıkarıldığına ve bu terimi 3.dünya ülkelerine pompalamaya çalışanlar kimler ona bakalım.
Organik tarım ifadesinden, 1930 yıllarından itibaren Avrupa’da söz edilmeye başlanmasıyla birlikte ilk olarak 1972 yılında Uluslararası Ekolojik Hareketleri Federasyonu’nun ( IFAOM) kurulması ile düzenli olarak çalışmaya başlamıştır. Ülkemizde ise 1985 li yıllarda çeşitli girişimler Avrupa’ya eleman göndermelerle başlamış olup asıl 1992 Ekolojik Tarım Organizasyon Derneği ( ETO ) kurulması ile hız kazanmıştır. ETO’nun dolduruşu ile 18 Aralık 1994 tarihinde “Bitkisel ve Hayvansal Tarım ürünlerinin Ekolojik Metotlarla üretilmesine ilişkin yönetmelik” Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Şimdi bu tarihe dikkat etmenizi istiyoruz. Yani 1990’lı yılların başı ve 1994 yılları. Bu yıllar Dünyada GDO’lu Tohumların piyasaya sürüldüğü, Tarımda “Yeşil devrim” olarak nitelendirilen üretim patlamasının yaşandığı yılların başlangıcıdır. Bu yıllar, Avrupa’da bu tarihten sonra çoğu tarımsal ürünlerde üretim fazlasının oluştuğu, Tarımsal ürünlerin fiyatlarında gerilemelerin başladığı yılların başlangıcı!
Bu yıllarda Avrupa’ya, Tarımsal ürünlerini satabileceği ve çiftçilerinin rahatlayabileceği pazarlar lazım. Bunun için efelik tasladıkları ülkelere Tarımsal ürünlerinin ekim dikiminden vazgeçirecek bazen cebren ( Üretim kotası veya ekim yasağı koydurarak ) bezen de hile ile (Organik Tarım yapılması, Eski tohumların kullanılmasının istenilmesi) gibi farklı farklı sinsi planlara başvurdular. O kadar ileri gittiler ki, İnsanları buna inandırmak için Milyar dolarlar harcayarak çeşitli dernekler, Kulüpler, Çevreci sivil toplumlar vb örgütleri kurdurdular.
Sinsice yürütülen bu planlı işin sonucunda, günümüze gelindiği zaman, artık kendi insanımızın ve üniversitelerdeki hocalarımızın, üreticilerin Konvansiyonel Tarımı bırakıp Organik Tarıma geçmeleri için cilt cilt kitap ve makale yazar olduklarını ve vatandaşı inandırmak için çaba sarf ettiklerini görüyoruz...
Üniversite hocalarımız, yıllarca kürsüde verdikleri derslerin yanlış olduğunu bir çırpıda söylemeye başladılar.
Aslında söylediklerine ne kendileri ne de çiftçimiz inandı. Öyle ya; kilosunu 50 kuruşa satamadığı domatesin, Organik diye 5 liraya nasıl satılacağını üreticiye kimse izah edemedi.
İşin iç yüzü şu ki; Organik Tarım baştan başa büyük bir yalandır. Tarımsal üretimde, kalkınmakta olan ülkelerin Avrupa ülkelerine, pazar olarak bağlı kalmasını sağlayacak bir projedir.
Bugün Tarımsal üretimde ve örgütlenmede son derece etkin olan Avrupa’da maalesef Organik tarım alanları, tarımsal faaliyet yapılan alanların ancak %2-3 oranı kadardır. Madem Organik tarım bu kadar iyi, sağlıklı, kaliteli, çevreci ve doğal dengeyi koruyorsa neden AB ülkeleri Yeni tedbirlerle Organik Tarıma geçmiyor da bize organik Tarım yapılmasını öğütlüyorlar? Bizim sağlığımızı, kendi sağlıklarından daha mı fazla düşünüyorlar?
GDO’lu tohumlardan sonra artık bir dekar yerden 40-50 ton domates alan Avrupa ülkeleri, bizleri Organik Tarım yalanı ile bir dekar yerden 2-3 ton domates almaya ve ihtiyacımızı karşılayamayarak Tarımsal ürünlerde Pazar olarak kalmamıza çalışıyorlar.
Ülkemizin konum itibariyle 3 tarafı denizlerle çevrili olmasından dolayı, büyük bir kısmında yıllık nem oranı % 60 civarında olmaktadır. Bu kadar nem olan bir yerde, hiçbir kimyasal kullanmadan Organik Tarım yapmak, mildiyö ve pas hastalığından ürünleri kurtarmak nerdeyse imkânsızdır.
Bugün dünyada müthiş bir tohum savaşı var. Tohumu elde eden tüm insanlığı kudreti altına alacağını biliyor. Tohum sektörü 6 firmanın tekeline girmek üzere. Anadolu, yaklaşık 12.000’in üzerinde bitki türü ile (kaynak Tarım Bakanlığı) Tüm Avrupa’dan daha fazla çeşitliliğe sahip. Organik Tarım hikâyesi ile bu çeşitliliği korumanız mümkün değil. Çünkü ekip diktiği ile geçinemeyen çiftçi arazisinde bulunan gen merkezli bitkilere nasıl sahip çıkacak. Gecen yıllarda Ülkemizde bir Ziraat Fakültesinin öğrencilerine “getir yörendeki tohumu, al bilgisayarı” projesi ile tohumlar talan edilmeye çalışılmıştı. Yani ürettiği ile geçinemeyen insanımızın tohumunu koruması ne kadar mümkün? Bunun için bu çeşitliliği ıslah çalışması ile zenginleştirmeli ve çiftçilerin bol kazanç ile bunlara sahip çıkması sağlanmalı değil mi?
Organik Tarım yapıldığında;
1- Üretimde hiçbir zaman, bitkinin genetik kapasitesine ulaşamasınız. Yani büyük bir verim azalması yaşarsınız.
2-Geniş alanlarda, işletme bazında tarım yapma şansınız olmaz. Zira işçilik masrafınız üretiminizi karşılayamaz.
3- Üretimi bir yıl boyuna yayamazsınız. Örneğin sofranızda 12 ay domates, biber, marul, maydanoz v.b gibi sebzeleri bulamazsınız. Mevsimsel fiyat farklarından hiç faydalanma şansınız olmaz.
4- Organik ürünlerin besleyicilik özelliğinin, diğer konvansiyonel tarım ürünlerinden hiçbir farkı olmadığı son yapılan bilimsel tezler ve çalışmalarla ortaya konmuştur. (London School of Hygiene & Tropical Medicine ' dan araştırmacısı Alan Dangoru ve arkadaşlarının Son 50 yıldır birbirine bağlı olarak yapılan araştırmaların sonuçlarının yayınlandığı 162 sayfalık raporda, organik gıdalarla diğer yetiştirilme tarzlarının kullanıldığı gıdalar arasında bir fark olmadığını tespit ederek açıkladılar)
5- Tüketicinin sıklıkla ifade ettiği “ Meyve sebzede eski tadı bulamıyoruz” sızlanmalarının nedeninin Konvansiyonel tarımdan kaynaklanmadığı, kullanılan Tohumdan kaynaklandığı ispat edilmiştir.
6- Zamanında, dozunda ve nerede kullanılacağı bilinen kimyasalların sağlık açısından bir tehdit oluşturmadığı ispat edilmiştir.
7- Organik Tarım yapılan ürünlerde yabancı tozlaşmanın önüne geçemezsiniz ve her yıl tohumlarda bozulma söz konusu olur.
8- Organik Tarım yöntemiyle üretilen ürünlerin ilk etapta yapılan reklamlar ile pazarının çok olacağı zannedilir ancak; albenisi az olan bu ürünlerin pazar değeri azdır ve talebi gittikçe azalır. Unutulmamalıdır ki; pazarlamada paketin içersindeki ürün kadar onun ambalajlanması ve albenisi de ürünün talebini artırır. Kaç tüketici pazarda Nar gibi kırmızı, iri ve parlak elma dururken yandaki ufak tefek ve kurtlu elmayı alır?
Kısacası Organik Tarım, yılın 12 ayında sofrasında sebze meyve görmek isteyen, Nüfusu 7 milyar sayısına dayanan insanlığa çok lüks bir kavramdır. Özellikle gelişmekte olan ülkeleri teknolojide köle yapan Avrupa, tarımsal ürünlerde de kendine bağımlı yeni köleler oluşturmak için organik tarımsal üretim tarzını ve yalanını icat etmiştir.
Organik Tarımın kişisel bazda yapılmasına sonuna kadar EVET!, Ancak işletme bazında yapılmasına HAYIR!.
Daha düne kadar, Anne sütü yerine mamayı, Tereyağı yerine margarin tüketmenin daha sağlıklı olduğuna ilişkin verilen raporları hatırlayanlarınız vardır. İnsanlar bu raporların bazı firmalarca para karşılığında verildiğini ve aldatıldıklarını anlayana kadar bazıları epeyce yol almışlardı.
Bugün ise daha kapsamlı bir oyun organik Tarım yalanı ile tüm tarımsal üretimde köleleştirme gayretleri devam etmektedir. Bunun yerine kontrollü, iyi tarım uygulamaları ile Konvansiyonel Tarımı en geçerli ve kazançlı bir yol olarak görüyoruz. İnadına üretim, inadına konvansiyonel tarım.
Korkmaz MERT
Ziraat Mühendisi