Kurban bayramı hayvancılıkta yaşanan sorunları bir kez daha gündeme getirdi. Herkes etin, kurbanlıkların pahalı olmasından yakındı. Fakat madalyonun diğer yüzüne bakan olmadı. Yem fiyatlarının pahalı olması, besiciliğin desteklenmemesi devletin kaynakları ile hayvanların nasıl telef edildiği pek konuşulmadı. Bugün madalyonun diğer yüzüne bakacağız.
İki yıl üst üste kuraklık yaşanınca geçen yıl yem fiyatları aşırı arttı. Süt fiyatı ise düştü veya bilinçli olarak düşürüldü. Hayvancılık desteklerinde radikal değişiklikle hayvan başı ödemeye geçildi. Bu süreç, süt hayvanlarını kesime götürdü. Bugün pahalı denilen et fiyatlarındaki artışın arkasında bu gerekçeler var.
Ayrıca, besicinin, üreticinin hayvanını maliyetine hatta zaman zaman zararına satarken tüketicinin çok pahalıyla et tüketmesi, piyasada düzenleyici bir kuruluş olmamasından kaynaklandığını da hatırlatmakta yarar var.
Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu gibi düzenleyici kuruluşların eksikliği bugün eskisinden çok daha fazla hissediliyor.
Konunun bir başka çarpıcı yönü ise hayvancılıkla ilgili kaynakların, hayvan varlığının çok yanlış kullanılması.
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Devlet Bakanlığı arasında 2003’te imzalanan protokolle Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi uygulamaya konuldu.
Bu proje ile kırsal alanda yaşayan fakir kişi ve ailelere kooperatifler aracılığı ile inek ve koyun dağıtıldı.
Yanlış anlaşılmasın, koyun ve inekler bedava verilmedi. Fakir insanlar bir araya gelip kooperatif kuruyor. Devlet o kooperatif üyelerini borçlandırarak ikişer inek veya 25’er koyun veriyor. Kooperatif üyesi fakir insanlar birbirlerine kefil oluyor. Ziraat Bankası kredi açıyor. Kişiler ortalama 9 bin ile 12 bin lira borçlanıyor. İki yıl ödemesiz 5 yıl vadeli bu kredi karşılığında hayvanları alan fakir çiftçiler kendilerine bakamazken, hayvanlara en iyi şekilde bakarak para kazanacak. Hem geçimini sağlayacak hem de devlete borcunu ödeyecek. Hayvanı öldüğünde yerine yenisini koymak zorunda. Çünkü denetim elemanı geldiğinde iki inek göstermek zorunda. Tabii bunun yolunu da bulanlar var. Denetçiler köye geldiğinde inekler ahır ahır dolaştırılıyor.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’in 2010 bütçe sunuş konuşmasına göre, bugüne kadar 1600 kooperatife 1 milyar 260 milyon lira kredi verildi 170 bin aile desteklendi. Bu kapsamda 166 bin gebe düve, 317 bin damızlık koyun 5 bin 500 baş besi danası olmak üzere 488 bin hayvan dağıtıldı.
Dağıtılan bu hayvanların bir çoğu telef oldu. Bir kısmı kesime gitti. Çiftçiye en az 25 kilo süt vereceği söylenen inekler kısır çıktı. Üretici fakirlikten kurtulamadığı gibi birde devlete borçlu çıktı. Devletin 1 milyar 260 milyon lirasının büyük kısmı birilerinin cebine girdi. Sadece üretici değil, devlette zarar etti. Hayvancılıkla ilgili gelişme sağlanamadığı gibi, hayvan varlığı yanlış yere heba edildi.
Oysa bu parayla, bu hayvan varlığı ile hayvancılıkta çığır açılabilirdi.
Hakkari’de valilik yaparken “bir köy bir işletme” modelini gündeme getiren Ayhan Nasuhbeyoğlu’ nun fikri yaşama geçseydi, bu kadar kaynak boşa gitmez, hayvanlar telef olmaz ve o bölge hayvancılıkla kalkınır, orada yaşayanlar geçimini rahatlıkla sağlardı.
Devlet, bu kaynağın çok az bir bölümü ile Konya Şeker’in Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk’un “dana kreşi” projesini ülke genelinde yaşama geçirse hayvancılık gelişir, kaynaklar heba olmaz ve herkes kazanırdı.
Yakın zamanda yerinde ziyaret ettiğimiz Konya Çumra’da 1000 baş hayvan kapasiteli dana kreşi, kıt kaynakların nasıl değerlendirildiğine, verimliliğin nasıl artırıldığına ve çiftçilerin nasıl para kazandığına tanık olduk.
Recep Konuk ve çalışma arkadaşları, çiftçilerin bir iki inekle para kazanamayacağını, üstelik zamanının büyük bölümünü karlı olmayan bu işe harcadıklarını düşünerek Türkiye’nin ilk ve tek dana kreşini kurmaya karar verir.
Dana kreşi normal çocuk kreşinden esinlenerek hazırlanan bir proje. Konya Çumra’da kurulan kreşte sistem şöyle işliyor. Bölgede çiftçilik yapanlar, daha çokta üç beş ineği olan çiftçiler ineklerini götürüp kreşe bırakıyor. Kreşte, veteriner ve beslenme uzmanı kontrolünde, beslenmesinden aşısına, suni tohumlamadan doğumuna kadar her hizmet veriliyor. Ortak sağımhanede sağılıyor ve sütü soğuk zincirde korunarak bakteri sayısı belli bir düzeyde tutuluyor. Süt, Konya Şeker’e ait Şeker Süt fabrikasında değerlendiriliyor. Hayvanların tümü sigortalı. Ortak yem alımı, ortak sağımhane, ileri teknoloji sayesinde maliyetler düşürülüyor. Süt kalitesi ve süt verimi artırılıyor. İneğini kreşe veren çiftçiye bakım,beslenme vs. giderleri düşüldükten sonra süt satışından elde edilen geliri ödeniyor. Kreşte kamera sistemi var. Çiftçi isterse ineğini bilgisayar üzerinden izleyebiliyor.
Çumra’da ineklerini kreşe veren çiftçilerle konuşuyoruz. Hepsi çok memnun. Para kazandıklarını ve kreşteki inek sayısını artırmak istediklerini söylüyor.
Devlet, fakirlere hayvan dağıtmak yerine her köyü bir işletme olarak görebilse veya her kooperatife bir “dana kreşi” kurabilseydi hayvancılık bugünkünden çok daha iyi yerlerde olur, sütü de eti de daha uygun fiyata tüketen bir toplum olurduk. Kaynaklar boşa gitmezdi.Ne dersiniz?
İki yıl üst üste kuraklık yaşanınca geçen yıl yem fiyatları aşırı arttı. Süt fiyatı ise düştü veya bilinçli olarak düşürüldü. Hayvancılık desteklerinde radikal değişiklikle hayvan başı ödemeye geçildi. Bu süreç, süt hayvanlarını kesime götürdü. Bugün pahalı denilen et fiyatlarındaki artışın arkasında bu gerekçeler var.
Ayrıca, besicinin, üreticinin hayvanını maliyetine hatta zaman zaman zararına satarken tüketicinin çok pahalıyla et tüketmesi, piyasada düzenleyici bir kuruluş olmamasından kaynaklandığını da hatırlatmakta yarar var.
Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu gibi düzenleyici kuruluşların eksikliği bugün eskisinden çok daha fazla hissediliyor.
Konunun bir başka çarpıcı yönü ise hayvancılıkla ilgili kaynakların, hayvan varlığının çok yanlış kullanılması.
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Devlet Bakanlığı arasında 2003’te imzalanan protokolle Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi uygulamaya konuldu.
Bu proje ile kırsal alanda yaşayan fakir kişi ve ailelere kooperatifler aracılığı ile inek ve koyun dağıtıldı.
Yanlış anlaşılmasın, koyun ve inekler bedava verilmedi. Fakir insanlar bir araya gelip kooperatif kuruyor. Devlet o kooperatif üyelerini borçlandırarak ikişer inek veya 25’er koyun veriyor. Kooperatif üyesi fakir insanlar birbirlerine kefil oluyor. Ziraat Bankası kredi açıyor. Kişiler ortalama 9 bin ile 12 bin lira borçlanıyor. İki yıl ödemesiz 5 yıl vadeli bu kredi karşılığında hayvanları alan fakir çiftçiler kendilerine bakamazken, hayvanlara en iyi şekilde bakarak para kazanacak. Hem geçimini sağlayacak hem de devlete borcunu ödeyecek. Hayvanı öldüğünde yerine yenisini koymak zorunda. Çünkü denetim elemanı geldiğinde iki inek göstermek zorunda. Tabii bunun yolunu da bulanlar var. Denetçiler köye geldiğinde inekler ahır ahır dolaştırılıyor.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’in 2010 bütçe sunuş konuşmasına göre, bugüne kadar 1600 kooperatife 1 milyar 260 milyon lira kredi verildi 170 bin aile desteklendi. Bu kapsamda 166 bin gebe düve, 317 bin damızlık koyun 5 bin 500 baş besi danası olmak üzere 488 bin hayvan dağıtıldı.
Dağıtılan bu hayvanların bir çoğu telef oldu. Bir kısmı kesime gitti. Çiftçiye en az 25 kilo süt vereceği söylenen inekler kısır çıktı. Üretici fakirlikten kurtulamadığı gibi birde devlete borçlu çıktı. Devletin 1 milyar 260 milyon lirasının büyük kısmı birilerinin cebine girdi. Sadece üretici değil, devlette zarar etti. Hayvancılıkla ilgili gelişme sağlanamadığı gibi, hayvan varlığı yanlış yere heba edildi.
Oysa bu parayla, bu hayvan varlığı ile hayvancılıkta çığır açılabilirdi.
Hakkari’de valilik yaparken “bir köy bir işletme” modelini gündeme getiren Ayhan Nasuhbeyoğlu’ nun fikri yaşama geçseydi, bu kadar kaynak boşa gitmez, hayvanlar telef olmaz ve o bölge hayvancılıkla kalkınır, orada yaşayanlar geçimini rahatlıkla sağlardı.
Devlet, bu kaynağın çok az bir bölümü ile Konya Şeker’in Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk’un “dana kreşi” projesini ülke genelinde yaşama geçirse hayvancılık gelişir, kaynaklar heba olmaz ve herkes kazanırdı.
Yakın zamanda yerinde ziyaret ettiğimiz Konya Çumra’da 1000 baş hayvan kapasiteli dana kreşi, kıt kaynakların nasıl değerlendirildiğine, verimliliğin nasıl artırıldığına ve çiftçilerin nasıl para kazandığına tanık olduk.
Recep Konuk ve çalışma arkadaşları, çiftçilerin bir iki inekle para kazanamayacağını, üstelik zamanının büyük bölümünü karlı olmayan bu işe harcadıklarını düşünerek Türkiye’nin ilk ve tek dana kreşini kurmaya karar verir.
Dana kreşi normal çocuk kreşinden esinlenerek hazırlanan bir proje. Konya Çumra’da kurulan kreşte sistem şöyle işliyor. Bölgede çiftçilik yapanlar, daha çokta üç beş ineği olan çiftçiler ineklerini götürüp kreşe bırakıyor. Kreşte, veteriner ve beslenme uzmanı kontrolünde, beslenmesinden aşısına, suni tohumlamadan doğumuna kadar her hizmet veriliyor. Ortak sağımhanede sağılıyor ve sütü soğuk zincirde korunarak bakteri sayısı belli bir düzeyde tutuluyor. Süt, Konya Şeker’e ait Şeker Süt fabrikasında değerlendiriliyor. Hayvanların tümü sigortalı. Ortak yem alımı, ortak sağımhane, ileri teknoloji sayesinde maliyetler düşürülüyor. Süt kalitesi ve süt verimi artırılıyor. İneğini kreşe veren çiftçiye bakım,beslenme vs. giderleri düşüldükten sonra süt satışından elde edilen geliri ödeniyor. Kreşte kamera sistemi var. Çiftçi isterse ineğini bilgisayar üzerinden izleyebiliyor.
Çumra’da ineklerini kreşe veren çiftçilerle konuşuyoruz. Hepsi çok memnun. Para kazandıklarını ve kreşteki inek sayısını artırmak istediklerini söylüyor.
Devlet, fakirlere hayvan dağıtmak yerine her köyü bir işletme olarak görebilse veya her kooperatife bir “dana kreşi” kurabilseydi hayvancılık bugünkünden çok daha iyi yerlerde olur, sütü de eti de daha uygun fiyata tüketen bir toplum olurduk. Kaynaklar boşa gitmezdi.Ne dersiniz?