Osmanlı'da Çevrecilik!

02.12.2012
13,461
3,246
Bayburt
İnsanlar, Hayvanlar Ve Bitkiler

Hayatın Yalnız İnsanlara Ait Bir İmtiyaz Olmadığı, Hayvanların Ve Bitkilerin De Aynı Dünyada Yaşama Hakları Bulunduğu Görüşü Salçuklu-Osmanlı İnsanına Ve Selçuklu-Osmanlı Sarayına Hâkimdi. O Kadar Ki, Hayvanat Ve Nebatata (Hayvanlara Ve Bitkilere) Osmanlı İnsanının Gösterdiği Yakınlık, Kurduğu İlgi Bağı Pek Çok Avrupalı Gezgini Hayrete Düşürmüş, Bugün Sözün Tam Mânâsıyla “Çevrecilik” Olarak İsimlendirilebilecek Bu Durum Karşısında Hayretlerini İfade Etmekten Kendilerini Alamamışlardır.
Mesela Bunlardan Osmanlı Askeri Teşkilatını Avrupa’ya Tanıtmasıyla Ünlü Comte De Marsigli, Hayretini Şu Şekilde Dile Getiriyor:
“Şunu Da İtiraf Etmeliyim Ki, Müslüman Türkler, Bu Dindarane Hareketlerinde Biraz Fazla İleri Gitmektedirler. İyiliklerini Yalnız İnsan Cinsine Hasretmekle Kalmayıp, Hayvanlara Ve Hatta Bitkilere Bile Teşmil Ederler (Yayarlar)”.
Şimdi Gelin El-İs-Ee Recus’u Dinleyelim:
“Osmanlılardaki İyilik Duygusu Hayvanları Dahi Kucaklamıştır. Birçok Köyde Eşekler Haftada İki Gün İzinli Sayılır... Türklerle Rumların Karışık Olarak Yaşadığı Köylerde İse Bir Evin Hangi Tarafa Ait Olduğunu Kolaylıkla Anlayabilirsiniz. Eğer Evin Bacasında Leylekler Yuva Yapmışsa Bilin Ki O Ev Bir Türk Evidir.” (Küçük Asya. C. 9).
Sıra Fransızhukukçu Ve Yazar Guer’de:
“Hayvanları Beslemek İçin, Osmanlıların Vakıfları Ve Ücretli Adamları Vardır. Bu Adamlar Sokak Başlarında Sahipsiz Köpeklere Ve Kedilere Et Dağıtırlar...”
Yazar, Hayvanlara Ve Bitkilere Yönelik Bu İlgiyi “Fazla” Bulmakla Kalmıyor. Çevre Bilincinin Avrupa’da Oluşmadığı Dönemlerde Çevreye Karşı Son Derece Duyarlı Davranan Osmanlı İnsanını “Delilik”Le Suçlamaktan Da Kendini Alamıyor.
“İstanbul Sokaklarındaki Ağaçların Kuraklıktan Kurumasını Önlemek İçin Bir Fakire Para Verip Sulatacak Kadar Kaçık Müslümanlara Bile Rastlamak Mümkündür...”
Ve Bugün Bile Akıllara Durgunluk Veren Bir Gerçeğin Altını Çiziyor: “Osmanlı Devleti’nde Kasaplar Her Gün Belirli Sayıda Kedi Ve Köpek Beslemekle Yükümlüdürler… Şam’da Hastalanan Kedilerle Köpeklerin Tedavisi İçin Bir Hayvan Hastanesi Mevcuttur.” (Moeurs Et Usages Des Turcs).
Şimdi De 17. Yüzyılda Osmanlı Devleti’ni Gezen Ve Anılarını “Les Voyages Du Sieur Du Loir” İsimli Bir Seyahatnamede Toplayan Meşhur Fransız Gezgin Du Loir’dan Birkaç Tespit Aktaralım: “Türkiye’nin Bazı Şehirlerinde Kediler İçin Özel Binalar Yapılmış, Onların Hizmetine Bakıcılar Verilmiş, Hattâ Tedavileri Ve Beslenmeleri İçin Vakıflar Vücuda Getirilmiştir. Bunları Görüp De Kahkaha İle Gülmeyecek Bir Avrupalı Düşünülebilir Mi?”
Şöyle Devam Ediyor: “Atları Ağır Yüklerden Kurtarmak Suretiyle Gösterdikleri İnsaniyeti Ve Türk Adliyesinin Hayvanlara Taşıyabildiklerinden Fazla Yük Taşıtanlara Karşı O Yükleri Kendi Sırtlarında Taşımak Cezasını Tayin Eden Kararlarını Yerecek Değilim, Ama Birçok Kibar Adamın Büyük Meydanlarda Kediler İçin Ciğer Vesaire Satan Kebapçı Dükkânlarından Kebap Alıp Dağıtmalarını Tamamen Gülünç Sayarım. Herhalde Türkler O Nankör Hayvanlara (Kedilere) Karşı O Kadar Şefkat Göstereceklerine, İnsanlara Son Derece Sadık Olan Ve Gördükleri İyilikleri Hiçbir Zaman Unutmayan Köpeklere Karşı Biraz Daha Müşfik Olsalardı, Daha Doğru Hareket Etmiş Olurlardı.”
Köpekler De Himaye Altındaydı, Ama Du Loir Tespit Edememiş Olmalı.
Anlayacağınız, “Vahiy Medeniyeti”Nden Kopuşumuzun Bedelini Sadece İnsanlar Değil, Hayvanlarla Bitkiler De Ödüyor…
Görüldüğü Üzere, Selçuklu-Osmanlı Ceddimizin Hayat Tarzında “Şefkat”Duygusu Âdeta Müesseseleşmiş, Neredeyse Tüm Dev-Let “Vakıf Dev-Let”E,Tüm Millet “Vakıf Mil-Let”E Dönüşmüştür…
“Canlı-Cansız Bütün Varlıklar Allah’ı Tespih Eder” Anlayışı Hayata Hâkim Kılınmıştır.
Bu Yüzden De “Hayvanat Bahçesi” Hayvanlara Eziyet Sayılmış Ve Kurulmamıştır. Ama Avrupa Ve Amerika’da Farklı İnsanları Teşhir İçin “İnsanat Bahçeleri” 1958’e Kadar Varlığını Sürdürmüştür.
İnsanın Tüylerini Diken Diken Eden Bu Konuyu Da Yarın Yazalım İnşallah.

Yavuz BAHADIROĞLU
 
En uzuldugum konu,hayvanlari ozgur doğasından alıp haps ediyoruz.Empati yaptığımızı düşünürsek,evler de kafeslerde beslenen hayvanların çoğu bunu hak etmiyor.Yine hayvanat bahçelerinde hiç te dogalarına uygun olmayan şartlarda hayvanlar insanların tutsağı oluyorlar
 
  • Beğen
Tepkiler: UÖZKAN.77
yorumsuz bi y.bahadiroglu yazısı daha.. ozellikle yorum yapmak istemiyorum!

---


Batı’nın “İnsanat Bahçeleri” Ve Ota Benga

1800’lü Yılların Sonlarında Avrupa’nın Muhtelif Merkezlerinde “Hayvanat Bahçeleri”Ne Benzeyen “İnsanat Bahçeleri” Kurulduğunu, Buralarda Avrupalılardan “Farklı” Görünümlü Aborjinlerin, Afrikalıların, Kızılderililerin, Kamburların, Kısa Boyluların, Siyahların, Keskin Dişlilerin, Topalların, Çok Zayıf Ya Da Çok Şişmanların, Cücelerin, Aşırı Kıllıların Sergilendiğini Önceki Gün Yazmıştım…

“Beyaz Adam”Lar Para Ödeyerek “İnsanat Bahçeleri”Ne Giriyor, Kendisinden “Farklı” İnsanları Büyük Bir Sevk Ve Aşağılama İle İzliyordu.

Onların Ne Hissettiği Kimsenin Umurunda Değildi. Acımasız Avrupa İnsanı, Her Zamanki Gibi, Başka İnsanların Acılarını Eğlenceye Dönüştürmüş, Keyfine Bakıyordu.

O Kadar Ki, 1889’da Paris’te Yarı Çıplak Bir Hâlde Teşhir Edilen Çoğunluğu Afrikalı 400 Zavallıyı, 18 Milyon Avrupalı Ziyaret Etmişti.
Ödedikleri Para İse Hatırı Sayılır Miktardaydı. Yalnız Yiyecek-İçecek Verilmesi Yasaktı. Çünkü Alışık Olmadıkları Yiyecek-İçecek Yüzünden “Sermaye”Leri Hasta Olabilir, Bu Yüzden Patron Zarara Uğrayabilirdi.
Vicdan Tefessüh Edince İnsan Hayvandan Aşağı Düşer!
Bu İş Avrupa’da O Kadar Tuttu Ve O Kadar Para Kazandırdı Ki, Kısa Bir Süre Sonra Kuzey Amerika’da Da “İnsanat Bahçeleri” Açılmaya Başlandı.
Teşhir Edilenafrikalılar Arasında Ota Benga İsimli 23 Yaşında Bir Delikanlı Da Vardı Ki, Sözün Tam Mânasıyla “Acıların Çocuğu” İdi…
Ota Benga (Yerel Dilde “Dost” Anlamına Gelen Bir İsim) Kongo’da Pigme (Cüce Denebilecek Kadar Kısa Boylu Zencilere “Pigme” Deniyor) Bir Kabilede Yaşıyordu.
Evliydi Ve İki De Çocuğu Vardı. Onlara Yiyecek Bir Şeyler Getirme Umuduyla Bir Gün Ava Çıkmış,Avdan Döndüğünde İse Karısının Ve 2 Çocuğunun Cesediyle Karşılaşmıştı.
Kabilesi Amerikalı İnsan Avcıları Tarafından Basılmış, Çoluk Çocuk Katledilmişti. Fakat Acısını Yaşamaya Bile Bırakmadılar. Üzerine Çullanıp Yakaladılar.
Bu Vahşetin Mimarları (Amerikalılar) Ellerinde Alışveriş Listesine Benzeyen Bir Liste İle Köye Gelmişlerdi. Listede Patronun İstediği İnsan Tipleri Kayıtlıydı:
“1 Adet Pigme Şefi, 1 Adet Şef Eşi, 1 Adet Yetişkin Erkek, 1 Adet Yetişkin Kadın, 1 Adet Evlenmemiş Genç Kız, 2 Adet Çocuk, 1 Adet Kadın Rahip, 1 Adet Erkek Rahip Veya Tıp Doktoru (Mümkünse Yaşlı).
“Not: Bu Sayılanların Hepsi Pigme (Yani Zenci Ve Cüce) Olacak.”
İşte Bu Listedeki “Yetişkin Erkek” Açığını Ota Benga Dolduracaktı. 1904’te Amerika’ya Götürüldü. Ota Benga Sivri Uçlu Dişleriyle Hepsinden Farklıydı. Bu Özelliği Sayesinde Büyük İlgi Gördü, İyi Para Kazandırdı, Ancak Çok Da Hırpalandı.
1906’da Bronx Hayvanat Bahçesi’ne Nakledildi. Maymun Ve Orangutanlarla Aynı Kafese Kapatıldı. Maymunlar Ve Orangutanlarla Kapatıldığı Kafeste, Onlarla Oynamaya Zorlanıyor, Gülmesi İstendiği Halde İçinden Gülmek Gelmeyince Kırbaçlanıyor, İşkence Ediliyordu.
Ziyaretçiler, Ota Benga’yı Görmek İçin 25 Sent Ödüyorlardı. Onu Gülerken Görmenin Tarifesi İse 5 Sent Daha Zamlıydı. İşte Bu Yüzden Sürekli Olarak Gülmeye Zorlanıyordu.
Kapatıldığı Kafesinin Önüne, Tıpkı Hayvanat Bahçelerinde Olduğu Gibi, Şu Bilgiler Yer Alıyordu…
“Adı: Ota Benga,
Türü: Afrika Pigmesi,
Yaş: 23,
Boy: 1.49 Metre,
Ağırlık: 46 Kilogram,
Kasai Nehri, Kongo Özgür Devleti, Güney Orta Afrika’dan Dr. Samuel P. Verner Tarafından Getirildi.”
Bir De Not Yer Almıştı: “Eylül Boyunca Her Öğleden Sonra Sergilenecektir.”
Kimi Baskılar Sebebiyle Ota Benga Bir Süre Sonra Serbest Bırakıldı. Fakat O Kadar Aşağılanmış Ve Hırpalanmıştı Ki, Daha Fazla Dayanamadı,1916’da Kalbine Ateş Ederek İntihar Etti.
Avrupa’da “İnsanat Bahçeleri” II. Dünya Savaşı’na Kadar Tüm Acımasızlığıyla Sürdü. Ancak Savaş Sonrasında Azala Azala Bitti.
Son “İnsanat Bahçesi” Bugün Bize “Demokrasi” Dersi Vermeye Kalkışanbelçika’da 1958 Yılında Kapandı.
Utanmayı Bilene, Bunun Utancı Kıyamete Kadar Yeter!
 
İnsanlıktan nasibini almamış, his, vicdan yoksulu bu insancıklardan farklı bir şey beklenemezdi. Ama Allah büyüktür. Dünyada düzen değişir, Allah İslâm'ı gene muzaffer kılar; Bilâl'e yaptığı işkenceyle Ümeyye Bin Halef, devran döner de kölesi Bilâl'in elinde can verir. Gün gelir de Allah, o zavallılara haklarını teslim eder.
Mehmet Âkif, şiirlerinde batıyı ve onun sözde medeniyetini ne güzel anlatıyor:

"Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
«Medeniyyet! » dediğin tek dişi kalmış canavar?"

"Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz."
 
Son düzenleme:
  • Beğen
Tepkiler: UÖZKAN.77