Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı

Ynt: Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı



21 Şubat 2012 Salı
SAMAN HİKAYESİ
*Türkiye ekonomisinin kurtuluşu süt inekçiliğindedir.Nasıl mı?hikayeyi dinleyin;

'SAMAN HİKAYESİ'



*Türkiye ekonomisinin kurtuluşu süt inekçiliğindedir.Nasıl mı?hikayeyi dinleyin;

Bu yazımızda amaç; kısada olsa bu farklılıkları ortaya koymak, yetiştiriciye mümkünse fikir vermektir.

İşin felsefe kısmını uzatmadan sadede geliyoruz;

Bayındırlık bakanlığı yapmış çok değerli hocam Prof.Dr. Abdülkadir AKCAN Afyon Veteriner Fakültesi Dekanı iken, çeşitli üniversitelerin hocalarının bulunduğu bir toplantıda orada olanlara bir soru yöneltiyor;'Türkiye ' nin en önemli meselesi nedir?'.Kimi ekonomik bunalım, kimi tıkanmış siyaset diye cevaplıyor herkes gibi. En son hoca cevabı haykırıyor; 'SAMAN'.

Tabi sizler gibi onlarda şaşkın. Ama açıklıyor nedenini katılmamak elde değil. Bizdeki yetiştiriciliğin temel hammaddesi saman. Gelişmiş ülkelerde de saman önemli. O zaman biz bu işi biliyoruz , öyle değil tabi ki. Fark; bizde yedirdikten sonra çıkan , onlarda hayvanın altında ıslandığında atılıyor. Samanın hayvana yiyecek olarak en küçük bir faydası yok.Sadece kendini tok hissediyor o kadar.Yani bizim kullandığımız haliyle boşa gidiyor.Altına serersen hayvan yatınca pisliği üzerine bulaşmıyor, mikropların üreyebileceği en iyi ortam olan sütün bulunduğu meme, bulaşmaya karşı korunmuş oluyor. Mikrop bulaşmasından memenin kaybedilebilecek bir bölmesinin (mastitis sonucu) yetiştirici için ekonomik süt kaybı ve ilaç masrafı önlenmiş oluyor.

Sadece saman mı bizim yararlanamadığımız?. Değil tabiki. Hollanda ya bakın, Konya kadar arazide tüm Avrupayı doyuracak kadar süt ve et üretiyor.Nasıl? Cevap:'saman hikayesi'. Hikayenin ana fikri;'Eldekini doğru kullanmak'. Adamlar ekilebilir arazisinin nerdeyse %60 ' ını hayvanlar için yem bitkisi üretimine ayırıyor. Bizim kolayımıza geliyor arazilerimize arpa buğday yada hangisi az işçilik gerektiriyorsa onu ekmek.

Çiftçide haklı.İşçilik demek maliyet demek.Zaten para kazanamıyor.Girdileri yüksek.Onların çiftçisi mazotu, gübreyi, ekipmanı her şeyi daha ucuza kullanıyor.Üretime 5-0 önde başlıyorlar.Rekabet şansı çok az.Çiftçi ve üretici birliklerini kurmuşlar her türlü haklara sahipler.Bizde bir yıl bol olan ürün tarlada kalır, ertesi yıl kıtlıktan çok yüksek rakamlara satılır.Ne üretim planlaması var ne hesap.

Herkes bir düzen tutturmuş diyeceğim ama bu düzen değil.Düzen desek bile düzenli değil.'Tarım Bakanlığını hiç kimseye haber vermeden 1 yıl kapatacaksınız, şu koca memlekette 1 kişi bile farkına varmaz'.

Neyse bunları bir kenara bırakalım (mecburen), biz bu işi elimizdekiyle nasıl düzeltiriz ona bakalım

Ben sizlerin vergilerinizle okudum ve kendimi borçlu hissediyorum o yüzden yazmazsam rahat edemem; Avrupa memleketlerinde hayvan dediğin sanki fabrika, ineği çok süt veriyor, danası dev gibi.İmrenerek bakıyorsunuz 'gavur yapmış be!' diye.Onları fazla abartmayalım da sadede gelelim; elimizde ne var?

Diyelim ki; güzel bir ahırımız ve ineklerimiz var.Ekonomik olarak işletme büyüklü en başta olmasa bile kısa sürede en az 20 baş sağmal inekten oluşmalıdır.Hollanda dedik ya orda ortalama 50 inek. 2 yıl kar etmemeyi de göze almak lazım.Durum böyle diye sakın bankalardan da kredi almaya kalkmayın. Kredi ilk 3 yılı ödemesiz ve en az 5-6 yıl vadeli ise o başka tabii.

Bir kere bu hayvanlara inek başına 5 dönüm(hadi 3 olsun) tarla bulamıyorsak ne yapacağız? İyi bir müşteri bulup satacağız ve başka bir iş yapacağız. Tarla bulursak iyi, hayvanlar satılmaktan kurtuldu(şimdilik tabii).Ahır size göre süper her türlü konfora sahip.İneklerin yediği önünde yemediği arkasında.Söylemenize gerek yok biliyorum; önündeki saman, arkasındaki pislik.Ve ahıra girince insanın gözü geçici olarak kör oluyor, amonyak kokusundan havasızlıktan nefes alamıyorsunuz. Allah ' dan hayvanlar dayanıklı ölmüyor.Ama verimleri düşüyor.

Ne yapacağız; önüne yonca, soldurulmuş yeşil ot ve silajı, altına da samanı sereceğiz, ahırın kuzeydeki duvarını sağlam bırakıp birde çatısını, gerisini dozeri çağırıp yıkacağız.Tamam biraz abarttık ama kesin olan bir şey var; -25 C ye kadar verimlerinde en küçük bir azalma olmaz. Sıcak ise ineğin düşmanıdır.İdeali 10 C civarıdır. Şimdi ben bunları yazarken onlar bana 'helal olsun derdimize derman hislerimize tercüman oldun, büyüksün baba' diyorlar.

Evet hayvanları kötü şartlardan da kurtardık. Sıra şu bulduğumuz tarla var ya, yada köyün otsuz merası, işte orada bu ekmek teknesine yiyecek yetiştirmede.Köylerimizde artık mera kalmadığı için merayı bizim yapmamız lazım.(İnek başına 10 ton yem üretmemiz lazım ya).Silaj için bir bölümünü ayırıp, kalan bölümüne yem bitkisi tohumlarını karışım yapıp ekmemiz lazım.Karışım yaparken toprağı analiz ettirip burada en iyi ne yetişir ve de toprağın neye ihtiyacı var bilinmesi gerekir.Birde karışım yapmak, tek tek ekmekten her zaman avantajlıdır.Her karışımda en az bir baklagil ve buğdaygil yem bitkisi bulunmalıdır.

Karışıma alınacak türlerin büyüme ve gelişme zamanları, ömürleri birbirine uygun almalıdır.Tabi baklagil oranı 1/3 ' ü geçmemelidir.Yoksa hayvanlarda şişkinlik olur.En iyisi sonbahar da kışlık yem bitkisi ekmektir. Hem yazın kavrulmaktan kurtulurlar hem de ilk baharda yediririz hayvanlara.Ekini hem biçer, hem kışın yedirmek üzere soldurur, hem de hayvanları otlatırsınız.Fabrikadan yem yedirmezsiniz.Yem sanayicileri alınmasın, az yedirirsiniz diyelim.

En güzeli, arazi geniş olacak, bölümlere ayırıp otlatmayı dönüşümlü yaptıracaksınız.Hayvan tekrar ilk baştaki bölüme geldiğinde ot yetişmiş olacak.Fazlasını biçip soldurup depolayacaksınız.Kışında onu yedireceksiniz.En önemlisi de, ulaşabilecekleri her yerde temiz ve sınırsız su olacak.İnsan neleri hayal ediyor.

Neyse yapılan araştırmalar gösteriyor ki; ülkemizin sahil kuşağında baklagillerden çayır üçgülü, buğdaygillerden domuz ayrığı, iç anadolu ' da ise baklagillerden yonca ve korunga, buğdaygillerden kılçıksız brom, otlak ayrığı ve mavi ayrık iyi sonuç alınabilecek yem bitkileridir. Herhalde bunları biliyorsunuzdur.

Bizim bir halaoğlu var memlekette.O sizin kadar anlayışlı değil, şöyleki; güya açık besi yapıyorum diye ahırın önüne 30 metre yer yapmış 20 de hayvan koymuş, (zavallılar) cıvık pisliğin içinde.Depodan saman, dükkandan yem yediriyor.Çıldırmamak elde değil.Elime İsrail ' den deneme ekimi için getirilmiş sorgun tohumu geçti.Al bunu ahırın etrafındaki araziye ek diye ona verdim yaklaşık 5 yıl önce.Biliyorum atmıştır küflendi diye.Ellerimle yaptığım silajı yedirmiş hayvanlara da bir teşekkür bile etmedi.Oysa beklediğim teşekkür değil yaptığımın devamının yapıldığını görmekti.

Türkiye ' nin nerdeyse tamamını gezdim.Ve her gittiğim yerde bunlara benzer şeyleri anlatmaya çalıştım.Öncülük eden olsa bu insanlar bunu fazlasıyla yapar , görmeden inanmazlar dedim. Keşke fırsat olsaydı, gösterseydim nasıl olacağını. (Duygulandım birden kusura bakmayın).

Durum şu; hayvanlar mutlu.Süt verimi iyi.İyi dediysek yılda en az 8 ton inek başına.Sabah akşam günde 2 defa hatta belki 3 defa sağıyoruz.Çok güzel.

Neye dikkat edeceğiz? Eğer bir anda sağım yapacak kapasitede makinemiz yoksa, hayvanların hepsini ahıra doldurup sağmayacağız. Sağılabilecek kadar alıp, gerisini parti parti içeri alacağız.Çünkü sütü memeden indiren östrogen diye bir hormon. Süt makinesinin şık şık sesi, yada bakıcının takırdattığı güğümün sesini duyan hayvanın beynindeki merkez uyarılıp emir veriyor ve bu hormon sütü indiriyor. Eğer bu olayın başlamasından 5dk. sonrasına kadar sağıma başlayamazsak, sütün önemli bir bölümünü kaybediyoruz. Bu kayıp yaklaşık %15-20 civarında.Tonlarca sütü, (para etmesede) eden parayla çarpın, sonuç ne çıktı isterseniz düşünmeyin bile.

Sütü sağmadan önce meme ılık ve antiseptikli(mikrop öldürücü) suyla silinmelidir.Test sağımı yapılmalı, bunun için içi siyah bir cezveye sık telli bir çay süzgeci yerleştirilmeli, her memeden bir miktar süt sağılıp anormal renk ve tortu olup olmadığı kontrol edilmelidir. Eğer memede sertlik varsa ve sütte renk değişmiş hele tortu varsa derhal buzlukta hep bulundurduğumuz bir kalıp buzu memede eritmemiz, hemen Veteriner Hekime durumu bildirmemiz lazım.Meme kör oldumu ineği boşuna beslersiniz.Sağılan sütü de +4 C ye soğutup muhafaza etmemiz lazım.

Buzağıya gelince oda süt kadar önemli. Her yıl bir tane elde edemezsek işletmemizin yaşaması riske girer. Buzağıların doğum aralıkları da (iki buzağının arası) 360-370 gün olmalıdır.Bir düveden de toplam 7-8 buzağı hedeflenmelidir.Doğmaya 2 ay kala annesini mutlaka kuruya almamız lazım. Bu hem buzağının ileriki verimini, hem de annesinin tüm verimini direkt olarak etkiler. Üstelik bu 2 ay anneyi özel beslemeli, ihtiyacı olan tüm besin değerlerini temin etmelidir.Buzağı doğdu, öyle 3-4 ay süt içmesine gerek yok. 1 ay içsin yeter. Ama ağız sütünü siz değil o içmeli.

Hemen nüfus kağıdını almalı , kulağına küpeyi takmalı, kaydını tutmalı, erkekse besiye, dişiyse damızlığa hazırlamalıyız.O kadar ekili yerimiz var, erkek nasıl olsa yetişir ama dişiye daha çok dikkat etmemiz lazım. Her şeyden önce 18 aydan önce tohumlamamak(20-24 ay olsa daha iyi), bu tohumlamayı suni yapmak, yaparken de doğum zamanlarını ayarlamak, kızgınlık zamanını iyi takip etmek(21 günde bir, 18 saat) de gereklidir.

Tabi her şey görüldüğü gibi yada anlatılan gibi pembe değil. Çeken bilir, bir çok sorunla karşılaşılır. Bizim millet olarak özelliğimizdir, her işin ana meselesini bırakır tali şeylerle uğraşırız.

Kıssadan hisse sonuç olarak ;

- samanı yedirmeyeceğiz altlık olarak kullanacağız,yemi kendimiz üreteceğiz, silaj yapacağız

- hayvanları yaptığımız merada otlatacağız her yerde bol temiz su bulunduracağız

- ahırımız havadar olacak, işletmemizde en az 20 sağmal inek olacak

- inek başına yılda 1 yavru ve 8 ton süt hedefimiz olacak

- dikkatli ve tedbirli olacağız amacımız; anayı, memeyi ve yavruyu sağlıklı tutmak olacak

- kayıt tutacağız,işimizin kontrolü bizde olacak,verimi sürekli artırmaya çalışacağız

- örgütleneceğiz,ürünümüzü iyi pazarlayacağız

Bunları yapan çiftçi, parayı koyacak yer bulamaz. Benden söylemesi…

H.Halis AKÇAY Veteriner Hekim Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Üyesi. Sorularınız için e-mail halisakcay@gmail.com www.perdekft.com
 
Ynt: Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı

Lütfen metinlerde link wermenize gerek yok kopyalayıp sitemize kaynak göstererek alıntı yapabilirsiniz....
 
Ynt: Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı

Güzel şeyler yazıyor.
Yüz ölçümü Konya kadar Hollanda dünyaya meydan okuyor süt sığırcılığında.
İklimini de göz önüne almak gerek Hollanda nın , bizde de bu yıl ki gibi yağış gitse yeşil bol ot bol.
Her şey toprakta başlıyor , toprakta verim olursa hayvancılıkta oluyor, tabi sulama imkanı olanlar yonca mısır yem bitkisi ekilmeli.
 
Ynt: Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı

Gözünü sevdiğimin memleketinin insanına bunu anlatıyorsun............................. Ama karşılığını şöyle alıyorsun. Öyle her şey internette yazan gibi olmuyor. Onlar nerden bilecekler. Yada sen hiç hayvan baktın mı? Gibi sorularla karşılaşıyorsun. Ama düşünmüyo ki ben bu kişinin söylediklerini yapsam ne kaybederim?!!! Hiç bir şey. Ama kazanç elde edebilirsin. Bizim yapmamız gereken yeni yetişen nesle bunu anlatabilmek ve aşılayabilmek.
 
Ynt: Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı

doganbey1 link=topic=77234.msg913043#msg913043 date=1408599044' Alıntı:
Gözünü sevdiğimin memleketinin insanına bunu anlatıyorsun............................. Ama karşılığını şöyle alıyorsun. Öyle her şey internette yazan gibi olmuyor. Onlar nerden bilecekler. Yada sen hiç hayvan baktın mı? Gibi sorularla karşılaşıyorsun. Ama düşünmüyo ki ben bu kişinin söylediklerini yapsam ne kaybederim?!!! Hiç bir şey. Ama kazanç elde edebilirsin. Bizim yapmamız gereken yeni yetişen nesle bunu anlatabilmek ve aşılayabilmek.
Doğanbey kardeşim güzel söylüyorsun, ama iki sene öce balyasını 20 liraya, geçen sene ve bu sene 10 liraya bir balya saman alırsam, ben bunu kıyıp ta nasıl hayvanın altına atarım. Saman vermeden mısır sılajı hayvana yaramıyor.
 
Ynt: Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı

Çok güzel bir yazı olmuş , aslında olay bu kadar basit , ama neden bunu büyük çoğunluğumuz yapamıyor oturup düşünmek lazım.
Önümüzdeki en büyük engellerden birisi su konusu , birçok bölgemizde tarımsal sulama yapılamıyor.
Su olmayınca slajlık mısır olayı yapılamıyor , mecburen satın alınması gerekli , haliyle satın yem alınmış gibi oluyor.
Aynı şekilde 10 dekar bir tarla yapay mera olarak ayrılsa , bölümlere ayrılsa , kademeli otlatma ve ot yetiştirme için haziran sonrasında yine suya ihtiyaç var , türk tarımını sulama seferberliği kurtarır hem hayvancılıkta hemde tarla bitkileri tarafında.
Ülkemizde son yıllarda HES yapında bir seferberlik ilanı var , neredeyse her akarsuya bir HEs yapılmaya çalışıyor , aynı seferberliği tarımsal sulama tarafındada yapılması gerekli , örneğin Karadenizin uygun havzalarındaki sular , mega projeler ile bir şekilde iç anadoludaki uçsuz bucaksız ovalara ulaştırabilir , su taşıma teknoljisi son yıllarda çok gelişti.
Baraj değil , barajlar sistemi içeren yapılar kurulmalı , akarsuların bir damlası bile ziyan edilmeyecek bir çağa gidiyoruz , bu kaynaklar çok değerli. Aynı akarsudan hem enerji , hem tarımsal sulama hemde içme suyu olacak şekilde sistemli projeler hazırlanmalı.
 
Ynt: Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı

ufukk link=topic=77234.msg913055#msg913055 date=1408604813' Alıntı:
Çok güzel bir yazı olmuş , aslında olay bu kadar basit , ama neden bunu büyük çoğunluğumuz yapamıyor oturup düşünmek lazım.
Önümüzdeki en büyük engellerden birisi su konusu , birçok bölgemizde tarımsal sulama yapılamıyor.
Su olmayınca slajlık mısır olayı yapılamıyor , mecburen satın alınması gerekli , haliyle satın yem alınmış gibi oluyor.
Aynı şekilde 10 dekar bir tarla yapay mera olarak ayrılsa , bölümlere ayrılsa , kademeli otlatma ve ot yetiştirme için haziran sonrasında yine suya ihtiyaç var , türk tarımını sulama seferberliği kurtarır hem hayvancılıkta hemde tarla bitkileri tarafında.
Ülkemizde son yıllarda HES yapında bir seferberlik ilanı var , neredeyse her akarsuya bir HEs yapılmaya çalışıyor , aynı seferberliği tarımsal sulama tarafındada yapılması gerekli , örneğin Karadenizin uygun havzalarındaki sular , mega projeler ile bir şekilde iç anadoludaki uçsuz bucaksız ovalara ulaştırabilir , su taşıma teknoljisi son yıllarda çok gelişti.
Baraj değil , barajlar sistemi içeren yapılar kurulmalı , akarsuların bir damlası bile ziyan edilmeyecek bir çağa gidiyoruz , bu kaynaklar çok değerli. Aynı akarsudan hem enerji , hem tarımsal sulama hemde içme suyu olacak şekilde sistemli projeler hazırlanmalı.

Tarımsal sulama için yapılacak barajlardaki suyu parayla satacaklar bunu biliyorsunuz değil mi?

Bakın baraj iyi bir şey demek değil aslında. Baraj yapıldığı çoğu nehir kenarında bulunan verimli topraklar su altında kalıyor, toprak kaybı oluşuyor. Ayrıca barajlar nedeniyle bir çok yerdeki yeraltı sularının yeri de değişebiliyor. Bir bölgede baraj yapıldığı zaman başka yerdeki kuyular kuruyabiliyor.

Asıl mesele suyun doğru kullanımı ve yağmur ve kar sularının değerlendirilmesi. Bazı yerlerde karların depolandığını okumuştum. Zamanı geldiğinde de sulamada kullanılıyor. Kışın sürekli yağış alan yerler var ki buralarda kısa mesafelerden su çıkabiliyor, ayrıca toprak işlemesiz tarım yaygınlaşırsa toprağın daha fazla su tutması ve bitkilerin sudan daha fazla yararlanması sağlanabilir.
 
Ynt: Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı

DeHLiZ link=topic=77234.msg913066#msg913066 date=1408606247' Alıntı:
Tarımsal sulama için yapılacak barajlardaki suyu parayla satacaklar bunu biliyorsunuz değil mi?

Bakın baraj iyi bir şey demek değil aslında. Baraj yapıldığı çoğu nehir kenarında bulunan verimli topraklar su altında kalıyor, toprak kaybı oluşuyor. Ayrıca barajlar nedeniyle bir çok yerdeki yeraltı sularının yeri de değişebiliyor. Bir bölgede baraj yapıldığı zaman başka yerdeki kuyular kuruyabiliyor.

Asıl mesele suyun doğru kullanımı ve yağmur ve kar sularının değerlendirilmesi. Bazı yerlerde karların depolandığını okumuştum. Zamanı geldiğinde de sulamada kullanılıyor. Kışın sürekli yağış alan yerler var ki buralarda kısa mesafelerden su çıkabiliyor, ayrıca toprak işlemesiz tarım yaygınlaşırsa toprağın daha fazla su tutması ve bitkilerin sudan daha fazla yararlanması sağlanabilir.
Baraj bir geleneksel su biriktirme sistemi sadece , dediğiniz gibi her yere baraj yapılması akıllıca olmayabilir.
Önemli olan kurak arazileri su ile buluşturabilmek , yağmur suyu , kar suyu , yeraltı suyu , bu konunun uzmanları daha iyi değerlendirecektir , bizim sulama konusunda yaşadığımız sıkıntıyı , eğer sulama olursa ülkemiz için oluşacak katma değerin hem hayvancılık hemde tarım alanına yansıtacağı katma değeri anlatmaya çalıştım.
Mesela birçok şehirde yağan yağmur suları doğrudan denize gidiyor , yazık oluyor.
 

Ynt: Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı

stulu link=topic=77234.msg913048#msg913048 date=1408603498' Alıntı:
Doğanbey kardeşim güzel söylüyorsun, ama iki sene öce balyasını 20 liraya, geçen sene ve bu sene 10 liraya bir balya saman alırsam, ben bunu kıyıp ta nasıl hayvanın altına atarım. Saman vermeden mısır sılajı hayvana yaramıyor.
Abi diyorum ya zihniyet meselesi. Biz samanı baş tacı yaparsak tabiki de fiyatları artar. Yoncadan mısırdan pahalı olur mu yahu. Akıl var mantık var. Samanın hiç bir besin değeri yokken mısır samnında bile besin değeri var.
 
Ynt: Karlı bir hayvancılık için Halis Akcay'dan bir yazı

Hermiyas link=topic=77234.msg912800#msg912800 date=1408530452' Alıntı:


21 Şubat 2012 Salı
SAMAN HİKAYESİ
*Türkiye ekonomisinin kurtuluşu süt inekçiliğindedir.Nasıl mı?hikayeyi dinleyin;

'SAMAN HİKAYESİ'



*Türkiye ekonomisinin kurtuluşu süt inekçiliğindedir.Nasıl mı?hikayeyi dinleyin;

Bu yazımızda amaç; kısada olsa bu farklılıkları ortaya koymak, yetiştiriciye mümkünse fikir vermektir.

İşin felsefe kısmını uzatmadan sadede geliyoruz;

Bayındırlık bakanlığı yapmış çok değerli hocam Prof.Dr. Abdülkadir AKCAN Afyon Veteriner Fakültesi Dekanı iken, çeşitli üniversitelerin hocalarının bulunduğu bir toplantıda orada olanlara bir soru yöneltiyor;'Türkiye ' nin en önemli meselesi nedir?'.Kimi ekonomik bunalım, kimi tıkanmış siyaset diye cevaplıyor herkes gibi. En son hoca cevabı haykırıyor; 'SAMAN'.

Tabi sizler gibi onlarda şaşkın. Ama açıklıyor nedenini katılmamak elde değil. Bizdeki yetiştiriciliğin temel hammaddesi saman. Gelişmiş ülkelerde de saman önemli. O zaman biz bu işi biliyoruz , öyle değil tabi ki. Fark; bizde yedirdikten sonra çıkan , onlarda hayvanın altında ıslandığında atılıyor. Samanın hayvana yiyecek olarak en küçük bir faydası yok.Sadece kendini tok hissediyor o kadar.Yani bizim kullandığımız haliyle boşa gidiyor.Altına serersen hayvan yatınca pisliği üzerine bulaşmıyor, mikropların üreyebileceği en iyi ortam olan sütün bulunduğu meme, bulaşmaya karşı korunmuş oluyor. Mikrop bulaşmasından memenin kaybedilebilecek bir bölmesinin (mastitis sonucu) yetiştirici için ekonomik süt kaybı ve ilaç masrafı önlenmiş oluyor.

Sadece saman mı bizim yararlanamadığımız?. Değil tabiki. Hollanda ya bakın, Konya kadar arazide tüm Avrupayı doyuracak kadar süt ve et üretiyor.Nasıl? Cevap:'saman hikayesi'. Hikayenin ana fikri;'Eldekini doğru kullanmak'. Adamlar ekilebilir arazisinin nerdeyse %60 ' ını hayvanlar için yem bitkisi üretimine ayırıyor. Bizim kolayımıza geliyor arazilerimize arpa buğday yada hangisi az işçilik gerektiriyorsa onu ekmek.

Çiftçide haklı.İşçilik demek maliyet demek.Zaten para kazanamıyor.Girdileri yüksek.Onların çiftçisi mazotu, gübreyi, ekipmanı her şeyi daha ucuza kullanıyor.Üretime 5-0 önde başlıyorlar.Rekabet şansı çok az.Çiftçi ve üretici birliklerini kurmuşlar her türlü haklara sahipler.Bizde bir yıl bol olan ürün tarlada kalır, ertesi yıl kıtlıktan çok yüksek rakamlara satılır.Ne üretim planlaması var ne hesap.

Herkes bir düzen tutturmuş diyeceğim ama bu düzen değil.Düzen desek bile düzenli değil.'Tarım Bakanlığını hiç kimseye haber vermeden 1 yıl kapatacaksınız, şu koca memlekette 1 kişi bile farkına varmaz'.

Neyse bunları bir kenara bırakalım (mecburen), biz bu işi elimizdekiyle nasıl düzeltiriz ona bakalım

Ben sizlerin vergilerinizle okudum ve kendimi borçlu hissediyorum o yüzden yazmazsam rahat edemem; Avrupa memleketlerinde hayvan dediğin sanki fabrika, ineği çok süt veriyor, danası dev gibi.İmrenerek bakıyorsunuz 'gavur yapmış be!' diye.Onları fazla abartmayalım da sadede gelelim; elimizde ne var?

Diyelim ki; güzel bir ahırımız ve ineklerimiz var.Ekonomik olarak işletme büyüklü en başta olmasa bile kısa sürede en az 20 baş sağmal inekten oluşmalıdır.Hollanda dedik ya orda ortalama 50 inek. 2 yıl kar etmemeyi de göze almak lazım.Durum böyle diye sakın bankalardan da kredi almaya kalkmayın. Kredi ilk 3 yılı ödemesiz ve en az 5-6 yıl vadeli ise o başka tabii.

Bir kere bu hayvanlara inek başına 5 dönüm(hadi 3 olsun) tarla bulamıyorsak ne yapacağız? İyi bir müşteri bulup satacağız ve başka bir iş yapacağız. Tarla bulursak iyi, hayvanlar satılmaktan kurtuldu(şimdilik tabii).Ahır size göre süper her türlü konfora sahip.İneklerin yediği önünde yemediği arkasında.Söylemenize gerek yok biliyorum; önündeki saman, arkasındaki pislik.Ve ahıra girince insanın gözü geçici olarak kör oluyor, amonyak kokusundan havasızlıktan nefes alamıyorsunuz. Allah ' dan hayvanlar dayanıklı ölmüyor.Ama verimleri düşüyor.

Ne yapacağız; önüne yonca, soldurulmuş yeşil ot ve silajı, altına da samanı sereceğiz, ahırın kuzeydeki duvarını sağlam bırakıp birde çatısını, gerisini dozeri çağırıp yıkacağız.Tamam biraz abarttık ama kesin olan bir şey var; -25 C ye kadar verimlerinde en küçük bir azalma olmaz. Sıcak ise ineğin düşmanıdır.İdeali 10 C civarıdır. Şimdi ben bunları yazarken onlar bana 'helal olsun derdimize derman hislerimize tercüman oldun, büyüksün baba' diyorlar.

Evet hayvanları kötü şartlardan da kurtardık. Sıra şu bulduğumuz tarla var ya, yada köyün otsuz merası, işte orada bu ekmek teknesine yiyecek yetiştirmede.Köylerimizde artık mera kalmadığı için merayı bizim yapmamız lazım.(İnek başına 10 ton yem üretmemiz lazım ya).Silaj için bir bölümünü ayırıp, kalan bölümüne yem bitkisi tohumlarını karışım yapıp ekmemiz lazım.Karışım yaparken toprağı analiz ettirip burada en iyi ne yetişir ve de toprağın neye ihtiyacı var bilinmesi gerekir.Birde karışım yapmak, tek tek ekmekten her zaman avantajlıdır.Her karışımda en az bir baklagil ve buğdaygil yem bitkisi bulunmalıdır.

Karışıma alınacak türlerin büyüme ve gelişme zamanları, ömürleri birbirine uygun almalıdır.Tabi baklagil oranı 1/3 ' ü geçmemelidir.Yoksa hayvanlarda şişkinlik olur.En iyisi sonbahar da kışlık yem bitkisi ekmektir. Hem yazın kavrulmaktan kurtulurlar hem de ilk baharda yediririz hayvanlara.Ekini hem biçer, hem kışın yedirmek üzere soldurur, hem de hayvanları otlatırsınız.Fabrikadan yem yedirmezsiniz.Yem sanayicileri alınmasın, az yedirirsiniz diyelim.

En güzeli, arazi geniş olacak, bölümlere ayırıp otlatmayı dönüşümlü yaptıracaksınız.Hayvan tekrar ilk baştaki bölüme geldiğinde ot yetişmiş olacak.Fazlasını biçip soldurup depolayacaksınız.Kışında onu yedireceksiniz.En önemlisi de, ulaşabilecekleri her yerde temiz ve sınırsız su olacak.İnsan neleri hayal ediyor.

Neyse yapılan araştırmalar gösteriyor ki; ülkemizin sahil kuşağında baklagillerden çayır üçgülü, buğdaygillerden domuz ayrığı, iç anadolu ' da ise baklagillerden yonca ve korunga, buğdaygillerden kılçıksız brom, otlak ayrığı ve mavi ayrık iyi sonuç alınabilecek yem bitkileridir. Herhalde bunları biliyorsunuzdur.

Bizim bir halaoğlu var memlekette.O sizin kadar anlayışlı değil, şöyleki; güya açık besi yapıyorum diye ahırın önüne 30 metre yer yapmış 20 de hayvan koymuş, (zavallılar) cıvık pisliğin içinde.Depodan saman, dükkandan yem yediriyor.Çıldırmamak elde değil.Elime İsrail ' den deneme ekimi için getirilmiş sorgun tohumu geçti.Al bunu ahırın etrafındaki araziye ek diye ona verdim yaklaşık 5 yıl önce.Biliyorum atmıştır küflendi diye.Ellerimle yaptığım silajı yedirmiş hayvanlara da bir teşekkür bile etmedi.Oysa beklediğim teşekkür değil yaptığımın devamının yapıldığını görmekti.

Türkiye ' nin nerdeyse tamamını gezdim.Ve her gittiğim yerde bunlara benzer şeyleri anlatmaya çalıştım.Öncülük eden olsa bu insanlar bunu fazlasıyla yapar , görmeden inanmazlar dedim. Keşke fırsat olsaydı, gösterseydim nasıl olacağını. (Duygulandım birden kusura bakmayın).

Durum şu; hayvanlar mutlu.Süt verimi iyi.İyi dediysek yılda en az 8 ton inek başına.Sabah akşam günde 2 defa hatta belki 3 defa sağıyoruz.Çok güzel.

Neye dikkat edeceğiz? Eğer bir anda sağım yapacak kapasitede makinemiz yoksa, hayvanların hepsini ahıra doldurup sağmayacağız. Sağılabilecek kadar alıp, gerisini parti parti içeri alacağız.Çünkü sütü memeden indiren östrogen diye bir hormon. Süt makinesinin şık şık sesi, yada bakıcının takırdattığı güğümün sesini duyan hayvanın beynindeki merkez uyarılıp emir veriyor ve bu hormon sütü indiriyor. Eğer bu olayın başlamasından 5dk. sonrasına kadar sağıma başlayamazsak, sütün önemli bir bölümünü kaybediyoruz. Bu kayıp yaklaşık %15-20 civarında.Tonlarca sütü, (para etmesede) eden parayla çarpın, sonuç ne çıktı isterseniz düşünmeyin bile.

Sütü sağmadan önce meme ılık ve antiseptikli(mikrop öldürücü) suyla silinmelidir.Test sağımı yapılmalı, bunun için içi siyah bir cezveye sık telli bir çay süzgeci yerleştirilmeli, her memeden bir miktar süt sağılıp anormal renk ve tortu olup olmadığı kontrol edilmelidir. Eğer memede sertlik varsa ve sütte renk değişmiş hele tortu varsa derhal buzlukta hep bulundurduğumuz bir kalıp buzu memede eritmemiz, hemen Veteriner Hekime durumu bildirmemiz lazım.Meme kör oldumu ineği boşuna beslersiniz.Sağılan sütü de +4 C ye soğutup muhafaza etmemiz lazım.

Buzağıya gelince oda süt kadar önemli. Her yıl bir tane elde edemezsek işletmemizin yaşaması riske girer. Buzağıların doğum aralıkları da (iki buzağının arası) 360-370 gün olmalıdır.Bir düveden de toplam 7-8 buzağı hedeflenmelidir.Doğmaya 2 ay kala annesini mutlaka kuruya almamız lazım. Bu hem buzağının ileriki verimini, hem de annesinin tüm verimini direkt olarak etkiler. Üstelik bu 2 ay anneyi özel beslemeli, ihtiyacı olan tüm besin değerlerini temin etmelidir.Buzağı doğdu, öyle 3-4 ay süt içmesine gerek yok. 1 ay içsin yeter. Ama ağız sütünü siz değil o içmeli.

Hemen nüfus kağıdını almalı , kulağına küpeyi takmalı, kaydını tutmalı, erkekse besiye, dişiyse damızlığa hazırlamalıyız.O kadar ekili yerimiz var, erkek nasıl olsa yetişir ama dişiye daha çok dikkat etmemiz lazım. Her şeyden önce 18 aydan önce tohumlamamak(20-24 ay olsa daha iyi), bu tohumlamayı suni yapmak, yaparken de doğum zamanlarını ayarlamak, kızgınlık zamanını iyi takip etmek(21 günde bir, 18 saat) de gereklidir.

Tabi her şey görüldüğü gibi yada anlatılan gibi pembe değil. Çeken bilir, bir çok sorunla karşılaşılır. Bizim millet olarak özelliğimizdir, her işin ana meselesini bırakır tali şeylerle uğraşırız.

Kıssadan hisse sonuç olarak ;

- samanı yedirmeyeceğiz altlık olarak kullanacağız,yemi kendimiz üreteceğiz, silaj yapacağız

- hayvanları yaptığımız merada otlatacağız her yerde bol temiz su bulunduracağız

- ahırımız havadar olacak, işletmemizde en az 20 sağmal inek olacak

- inek başına yılda 1 yavru ve 8 ton süt hedefimiz olacak

- dikkatli ve tedbirli olacağız amacımız; anayı, memeyi ve yavruyu sağlıklı tutmak olacak

- kayıt tutacağız,işimizin kontrolü bizde olacak,verimi sürekli artırmaya çalışacağız

- örgütleneceğiz,ürünümüzü iyi pazarlayacağız

Bunları yapan çiftçi, parayı koyacak yer bulamaz. Benden söylemesi…

H.Halis AKÇAY Veteriner Hekim Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Üyesi. Sorularınız için e-mail halisakcay@gmail.com www.perdekft.com

Noktasına virgülüne varana kadar çok doğru. Teşekkürler paylaşım için.
 

Benzer Konular


Hakkımızda

TrakKulüp, içinde 100.000'den fazla konuyu, 1.300.000'den fazla mesajı barındıran Türkiye'nin ilk ve en büyük traktör, tarım ekipmanları ve çiftçilik paylaşım sitesidir. 86.000 üyemiz gibi sizi de aramızda görmek isteriz.
Üst Alt